Türklük, bağımsızlık ve bütünlük esastır
Türkiye Türkleri, 19 Mayıs 1919 - 09 Eylül 1922 tarihleri arasında yürüttükleri bir ölüm kalım mücadelesi sonunda işgalcileri topraklarından kovarak bağımsızlıklarını tekrar sağlamışlardır. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile de Türkiye, bağımsız bir devlet olarak uluslararası hukuk tarafından tescil edilmiştir. Lozan Muahedenamesi (Antlaşması) “bir taraftan Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve diğer taraftan Türkiye arasında” imzalanmış bir antlaşmadır. Devletimiz, Türkçe metinde “Türkiye”, Fransızca metinde “la Turquie” olarak geçer. Antlaşmanın birçok maddesinde devletin ahalisi, hükümeti ve bayrağından da “Türk” olarak bahsedilir. Söz gelişi 115. maddede “Türk bayrağı” (le pavilon turc), 126. maddede “Türk asakiri berriye ve bahriyesi” (Türk kara ve deniz askerleri), 129/6. maddede “Türk hükûmeti” (Le Gouvernement turc) ibareleri geçmektedir. Antlaşmadaki mübadeleyle ilgili bölümün başlığı da “Türk ve Rum Ahalinin (Populations Grecques et Turques) Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol”dür.
Açık seçik olarak görüldüğü üzere uluslararası hukuk devletimizin adını “Türkiye”, üzerinde yaşayan halkın adını da “Türk” olarak tescil etmiştir. Antlaşmanın ilk maddelerinde de devletin sınırları çizilmiş, yani sınırlar da uluslararası hukuk tarafından kabul edilmiştir. Lozan sonrasına bırakılan Irak sınırı da 1926 yılında Türkiye, İngiltere ve Irak arasındaki bir antlaşma ile tesbit edilmiştir.
Lozan Antlaşması ile uluslararası hukuk tarafından bağımsız bir Türk devleti olarak tanınan Türkiye, 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan etmiş ve 1924 yılında da Cumhuriyet’in ilk anayasasını kabul etmiştir. Bu anayasanın 88. maddesindeki “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur (denir)” ifadesiyle de halkımızın adı “Türk” olarak belirlenmiştir. 68. maddede “Her Türk hür doğar, hür yaşar.”, 69. maddede “Türkler kanun karşısında eşittirler.” denilerek halkımızın adı defaatle “Türk” olarak vurgulanmıştır. Esasen Lozan antlaşmasının icabı ve muhtevası da bunu gerektirmektedir. Aynı anayasanın 2. maddesine göre de “(devletin) resmî dili Türkçedir.”
Millî ve milletler arası belgelerdeki bütün bu kayıtlar şunları göstermektedir.
1. Türkiye bağımsız bir devlettir. Türkiye’nin bağımsızlığının kaldırılması ancak düşman devletler tarafından istenebilir. Türkiye de elbette düşmanlığa düşmanlıkla karşılık verir. Bu, Türkiye’nin millî ve uluslararası hukuktan doğan en tabii hakkıdır.
2. Türkiye, sınırları uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş, bütünlüğü olan bir devlettir. Özerklik veya federasyon gibi bütünlüğü ve sınırları bozucu talepler, ancak düşman güçler ve devletler tarafından dile getirilebilir. Elbette Türk halkı da bu taleplere gereken karşılığı verir. Ve bu karşılık halkımızın millî ve uluslararası hukuktan doğan en tabii hakkıdır.
3. Türkiye halkına Türk denir ve dolayısıyla Türkiye, Türk halkının devletidir. Devlete, Türk’ten başkasını ortak edecek veya devleti Türk halkının devleti olmaktan çıkaracak bir teşebbüs Türk halkı tarafından yok edilir. Türk halkının böyle bir teşebbüsü önlemeye ve yok etmeye hakkı vardır ve bu hak millî ve uluslararası hukuktan kaynaklanır.
Türk milleti vakurdur ve sessizdir. Bu vakar ve sessizliği hiç kimse teslimiyet olarak yorumlamaya kalkışmamalıdır. “Özerklik, ortaklık, federasyon” gibi kavramları ağızlarına sakız edenler, Türk milletinin hak ve hukukunu korumak için, İstiklal Savaşında olduğu gibi yine kükreyeceğini akıllarından çıkarmamalıdırlar. Aynı şekilde “Türk”ü birtakım etnik gruplarla aynı sıraya koyanlar da akıllarını başlarına devşirmelidirler. Akıllarından geçenin ancak düşman ülke yönetimlerinin aklına gelebilecek bir “düşmanlık göstergesi” olabileceğini idrak etmelidirler. Bu tür ifade ve kavramları Türk halkı da kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle, işçisiyle memuruyla, çiftçisiyle esnafıyla, siviliyle askeriyle bu şekilde değerlendirecektir. Yeni anayasa söylemleriyle Türkiye’yi dönüştürmeye yeltenenler şu cümleyi zihinlerine kazımalıdırlar: “Türkiye Devleti bağımlılaştırılamaz, bölünemez ve Türklükten uzaklaştırılamaz.”