Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Türklerde ve İslam'da kadın!

Sevgili Okuyucum; 21 Ekim 1999'da hainlerin bizden kopardığı o güzel insan, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın Türk kadınına verdiği değeri, sizlere sunacağım.

Buyurun efendim; zevkle okuyalım!

"Eski Türk boylarında kadın özgür ve eşit bir toplumsal konuma sahipti. Ziya Gökalp'e göre eski Türkler hem demokrat, hem de feminist idiler.

Türklerde feminizmin birinci nedeni, toplumda var olan demokrasi, ikinci nedeni ise Türklerin o zamanki dini olan Şamanizmin, kadındaki "kutsal" güce dayanmasıydı.

Hukuksal açıdan kadın ve erkek tamamen eşitti. Erkeğin yalnızca bir karısı olabilirdi. Kadınlar doğrudan doğruya hükümdar, kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi.

Kızlar, kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı. Ev, karı ile kocanın ikisine aitti. Çocukların velayeti konusunda baba kadar ana da hak sahibiydi. Eski Türk topluluklarında, devlet başkanlığı Hatun ve Hakan'ın ortak sorumluluğu ile yürütülürdü. Yasa niteliğindeki emirnameler, her ikisince imzalanmadan uygulanamazdı. Kadın devlet yönetiminde, hatta askerlik ve sporda bile etkin rol oynuyordu. Elçi kabulü dahil, bütün önemli törenlerde, Hakan ile Hatun beraber bulunurlardı.

Kadınlar savaşın her aşamasında erkeklerle eşit koşullarda katılırlardı. Hatun bizzat savaş kurulunun üyesiydi.

Tarihte devlet başkanlığı yapmış ilk kadınlar da Türklerdi. Delhi Türk Devleti'ndeRaziye Sultan, Kirman'daki Kutluk Devletinde Türkan Hatun bunun en ünlü örneklerini oluşturuyordu.

...

Türklerin İslam dinini kabul etmelerinden sonra da, kadına Arap ve İranlılardan farklı yaklaşımlarını sürdürmüş, geçmiş birikim dolayısıyla da kültür farkının yansıması olmuştur. İslam dinini ilk kabul eden Türkler, Karahanlılar ve Hakaniler (926) oldular. 990-1000 yılları arasında da onları Selçuklu Türkleri izlemiştir. Kadının da bir insan olduğu, Arap toplumunda, ancak İslam dini sayesinde kabul edilmiştir.

İslam dinini kabul ettikten sonra, Türk toplumu da ağır ağır değişmeye başladı. Bu konuda, dinin getirdiği kurallardan çok, İran ve Arap kültürlerinin olumsuz etkileri görüldü.

Eski Türk destanları kadını hep yüceltirken, Türklerin İslam dini kabulünden sonra, 1070 yılında yazılan "Kutadgu Bilig" artık kız çocuğunu değersiz sayıyor, kadınların örtünmemelerini eleştiriyordu.

Örtünme olayı ancak Fatih döneminden sonra, özellikle Bizans'la ilişki içine girilmesinin etkisiyle başladı. Çok kadın ile evlenmek, harem oluşturmak gibi uygulamalar daha çok saray ve saray çevresinde yerleşti.

Türk kadınının konumundaki iyileştirmeler Tanzimattan sonra yeniden başladı. Kız çocuklarının ilk ve ortaokullara gitmesine 1858 yılında izin verildi, ebe okulu ve kız öğretmen okulu açıldı. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra ilk kız lisesi açıldı.

Atatürk, Türk kadınına çağdaş bir konum kazandırma düşüncesini uygulama çalışmasına başladı ve kadının "vatandaş" sayılmasına bile karşı çıkan milletvekillerinin neredeyse çoğunlukta olduğu bir Meclis'te ve Kurtuluş Savaşı'nın en korkulu günlerinde, Türk kadınının en ileri toplumlardaki yasal haklara sahip kılmak için ilk adımları attı. Bu sürecin son aşaması olarak Türk kadını 5 Aralık 1935'te Seçme ve Seçilme Hakkına kavuştuğu zamanlar, demokrasinin beşiği sayılan bazı batı ülkelerinin kadınları henüz bu hakka sahip değildi."

Yazarın Diğer Yazıları