Türkler nasıl kesilecek!
Türkiye’nin içişlerine karışmayan tek bir ülke söyleyin desek, eminim ki o ismi bulmak için hayli zorlanırsınız. Bulabileceğiniz birkaç ülke çıksa çıksa, açlık ve iç savaş sebebiyle kendi derdine düşmüş ülkeler arasından çıkar.
Bırakın “Başka ülke, başka devletleri” henüz devlet olamamış, “Irak’ın kuzeyi” ile henüz neyi ne kadar temsil ettiği belli olmayan Kıbrıs Rum kesimi bile Türkiye’nin içişlerine karışmakta, karışabilmektedir. Türkiye’de Rum’un lobisi vardır, Barzani’nin lobisi vardır, kendini tasfiye etmiş ASALA ile tarihin kanlı sayfalarına bağdaş kurmuş Hınçak’ın bile Türkiye’de lobisi vardır.
Türkiye’nin içişlerine karışma zinciri uzadıkça uzar.
ABD’li askerler, diplomatlar Türkiye’nin içişlerine karışır, karışmakla kalmaz, Adana Konsolosu gibi Güneydoğu’yu mesken tutar, Türkiye’nin içini karıştırır durur. Dünyada ne kadar kurum varsa onlar da Türkiye’nin içişlerine karışır. Soros karışır, BM karışır, Avrupa Parlamentosu karışır, Batılı bütün diplomatlar Türkiye’nin hemen her meselesine fütursuzca müdahalede bulunur. Kürtsün-Türksün diye karışır, Alevisin-Sünnisin diye karışır, buğday ekme, narenciye dikme toprağını ve sularını İsrail’e ver, Boğazları devret; şahitlik ve gazilik kavramlarını kaldır, camilerinde “Allah katında din İslâm’dır” ayetini okuma, ulus devlet senin neyine der, karışır.
Şimdi biz tutup, “Yahu sana ne!” desek, o da bize dönüp, “Sen kimsin kardeşim!” diyecektir! Çünkü elin Haçlısına, “Bizden adam olmaz, gel her işime karış” diyenler Türkiye’yi yönetenler, oylarımızla iktidar koltuklarına oturttuklarımızdır. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle. Bu işler 10 Kasım 1938’de, saat dokuzu 6’ı geçe başlamış ve bugün iş çığırından çıkmıştır. Mesele o kadar çığırından çıkmıştır ki, Türkiye’nin işlerine Türkiye dışından herkes karışabilir ve fakat, Türkler karışamaz, Türkler karıştırılmaz noktasına gelinmiştir. Ve bu, Türkleri bu coğrafyadan geldikleri yere gönderme ittifakı tarafından, Türkiye içerisindeki ağızlara, “Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” diye söyletilmiş, yazdırılmıştır.
Haçlısından Siyonistine bilumum yabancı unsurların Türkiye’nin içişlerine karışması Türkiye’yi yönetenler tarafından Türk insanına, “Globalizm” ve “Karşılıklı bağımlılık” olarak propaganda edilirken, Türkiye’nin başka ülkelerin içişlerine karışmaması, daha doğrusu, karıştırılmaması ise, aynı Türk insanına, “Devlet geleneği” veya “Devlet ciddiyeti” olarak pazarlanabilmektedir.
Bu yolun sonu, Türkiye’nin Türksüzleştirilmesidir.
Şimdi siz, “Ne yani, bizi kesecekler mi?” diyebilirsiniz.
Biz de, “Evet” deriz ve bugünlerde teknolojinin hayli ilerlediğini, “Kesme işinin” Haçlı Savaşları ve Kurtuluş Savaşı döneminde olduğu gibi Türkleri camilere doldurup yakma ve kılıçtan geçirme şeklinde olmayacağını, (Gerçi Irak ve Filistin’de bu yöntemler hâlâ geçerli ama) hedefe varmak için önce, “Türk’ün elinde ne varsa alıp Türk’ün sesini kesme” adımının atılacağını, söyleriz.
Nitekim bugünler işte tam da o günlerdir
Sermaye yabancıların eline geçmektedir.
Topraklar yabancıların olmaktadır.
Üretim ve üretileni pazarlama marketler zinciri eliyle yabancıların eline geçmektedir.
Bankalar yabancıların eline geçmektedir.
Gazeteler, televizyonlar yabancıların eline geçmektedir.
Bütün bunlar yabancıların olursa ülke de yabancıların olmuş olmaz mı?
“Türkiye’de Türk’ün sesini kesme” safhasının ardından sıra “Türk’ün rızkını kesme” safhasına gelecektir, gelinmeye başlanmıştır.
Sesin ve rızkının kesildiği yerde “Neslin de kesilecek”tir.
Ve sen kendi ülkende artık Almanya’daki bir Türk ve ABD’dekinden farklı bir Müslüman olamayacaksın.
Sen ey Atatürkçü!
Atatürk bu gidişe onay verir miydi?
Ve sen ey Müslüman!
Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşasaydı, bu duruma ne derdi ve yarın sen O’na ne diyeceksin, hiç düşündün mü?