Bir hükümdar, Türklerle ittifak yaparken paylaşma konusunu da görüşüyordu
Türkiye’nin paylaşılması konusundaki projelerle ilgili bu kitabın incelenmesi kimi genel sonuçlara varılmasına olanak tanıyor. Bu taslakların tarih içindeki yerleri ve etkilendikleri koşullar, tüm dış ilişkiler tarihinde görülen örneklerde olduğu gibi, hiç de insanlığa örnek olacak nitelikte değil. Ülkeler arasındaki ilişkilerde, verilen söze sadık kalınmadığı ve güven duyulamayacağı izlenimi yaratılıyor. Bir hükümdar aynı zamanda, bir yandan Türkler’le ittifak görüşmesi yaparken, öte yandan Türkiye’nin paylaşılması konusunu başkalarıyla görüşebiliyor; örneğin Fransa Kralı I. François böyle davranmıştır. 'Hasta adamın' yerine geçecek varislerin ya da daha az bencil görüşlerden esinlendikleri söylenebilecek taslak sahiplerinin önerdikleri çözümlerin hiç biri devletler hukuku ilkelerine uygun değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş toprakları, sanki cansız bir maddeyi kesip biçen düzenbazlar tarafından, oralarda bulunan halkın çıkar ya da duyguları göz önünde tutulmadan paylaştırılmakta, halk geçici heveslerin, heyecanın, siyasal çıkarların dayattığı çözümleri kabul etmek zorunda kalmaktadır. Bu yaklaşımlar, daha sonra Napolyon’un İmparatorluğu yıkıldığı zaman onun mirasının paylaşılması ile ilgili gelişmelerin sanki habercisidir.
Bazı projeler sadece Osmanlı egemenliğini yıkmayı öngörmekte, yerini kimin alacağının üstünde yeteri kadar durulmamaktadır. Kardinal Alberoni’nin ünlü tasarısı ise daha uzağı öngörmekteydi. Kardinal, Haçlı Seferleri’nin başarısızlıkla sona ermesinin nedenini, fethedilecek toprakların paylaşma biçiminin önceden saptanmamış bulunmasına bağlıyor, bu nedenle her müttefikin ne kazanacağının önceden açıkça belirlenmesini öneriyor; böylece, savaştan sonra, küçük devletler zararına haksızlıklar yapılması önlenmiş olacaktı. Deneyim, hatta son zamanlarda yaşanan bir örnek, bu öğüdün dinlenmesinde yarar bulunacağını kanıtlıyor. Bu, sadece büyük devletlerin zayıfların sırtından zenginleşmesi açısından değil, yenilgiye uğrayanların mallarının paylaşımı koşullarının ayrıntılı biçimde önceden saptanmasının, galiplerin ileride birbirleriyle kavga etmelerini önlemesi bakımından da gerekli. Türkiye’nin paylaşılması hakkında yüzyıllardır yapılan ve bir devletin yaşamının söz konusu edildiği bu paylaşma tasarıları ve görüşmeler kamuoyundan nasıl saklandı? Hükümdarların normal ilişki içinde bulundukları bir devletin sırtından, ona karşı planlar yapmaları belki de doğal; Polonya’nın paylaşılması II. Frederik ile II. Katarina arasında soğukkanlılıkla planlanlanıp, bu haksız eyleme vicdanı sızlayarak (!) katılan, ama ölenin mallarından yeterli bir bölümüne sahip olmakla avunan Maria Tereza tarafından da onaylanmamış mıydı? Bu çeşit fetihler sadece hükümdarlar tarafından değil, hemen herkes tarafından çekinmeden kabulleniliyordu; arada sırada bazı paylaşma girişimlerine direnenler olduysa da bunların gerekçeleri de sadece siyasal nitelikteydi ve tehdit edilen Devleti değil, dengeyi koruma amacını güdüyordu... (Devam edecek)