Türkiye’yi bitirdiklerinin itirafıdır!
Bütçe görüşmeleri sırasında Meclis’te AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın anlattıkları AKP’nin Türkiye’nin bir bölgesini PKK’ya teslim ettiğinin itirafından başka bir şey değildi.
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, “Diyarbakır’da hile ile bir milletvekili AKP’ye yazılmış. Kürt coğrafyasında tüm hilelere rağmen birinci parti olmuşuz. Kendisini Kürt hissedip özgürlüğünü savunan her Kürt’ün temsilcisiyiz” sözleri üzerine Diyarbakır AKP Milletvekili Oya Eronat kürsüye çıktı ve BDP’nin Güneydoğu’da PKK militanlarını kullanarak, “AKP’ye sandıktan yüzde 10’un üzerinde oy çıkarsa hesabını canınızla ödersiniz” türü tehdit telefonları ile bu kadar oy alabildiğini örnekleri ile anlattı.
Oya hanım evet, BDP’nin Kalaşinkof namluları ile oy aldığının canlı şahidi idi ama aynı zamanda bu açıklamalar AKP’nin Türkiye’nin büyük bir coğrafyasını PKK’nın egemenliğine teslim ettiğinin de bir itirafından başka bir şey değildi. Sen iktidar olarak sandıkları PKK’ya teslim ettin vatandaş da oyunu hür iradesi ile değil can korkusu ile belirlemek durumunda kaldı ise ne o seçime “seçim” ne o iktidara “iktidar” denir. Devlet gücünü elinde bulunduran bir iktidar seçim güvenliğini PKK’nın gücüne emanet etmişse o artık “muktedir” olmaktan çıkmış, “teslim” olmuştur.
Bu durumda bölgede yapılan seçimler aslında “geçersiz” dir amma bunu gündeme kim getirecek ve Türkiye’ye serbest bir seçim yaptırmaktan aciz olan iktidardan kim hesap soracak? Ne Meclis’te ne Meclis dışı muhalefette “kendine güvenen” ve “milletin kendisine güvendiği” geniş taban tutabilmiş bir parti var.
Dikkatle bakıldığında bütün partilerin AKP’nin izinden yürüdüğünü görmek hiç de zor değil. AKP ise, Erdoğan’ın bastığı yere basan bir parti. Pekiyi, Erdoğan hangi izi takip ediyor? Tabii ki Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulayanların izlerini takip ediyor. Çünkü kendileri yine kendi itirafları ile bu projenin “Eş Başkanı” oluyorlar. Bu projede devlete ve devletin icra organı olan AKP hükümetine rağmen halkın oylarını Kalaşinkoflarla kendi sandığına akıtan BDP’nin yeri ise başkentinin Diyarbakır olduğu “özerk” bir yönetim oluyor. Zaten Erdoğan da, “İnşallah bu proje gerçekleşir, Diyarbakır da bu projenin merkezi olur” dememiş miydi!
Canım özerklik kötü bir şey mi diyenleriniz olabilir.
Böyle bir tereddüt yaşayanlara cevabı Kürtlerin oylarını Kalaşinkoflarla alanlardan biri olan Hasip Kaplan partisinin henüz dört gün önce (16 Aralık 2001)Şırnak’ta düzenlediği mitingden cevap versin:
“-Hükümetin işi çok zor çünkü sizi kelepçeleyip cezaevine koyması lazım ki Botan’ı sustursun. Tayyip Erdoğan’ı sizin önünüzde diz çöktürmezsek, saygıyla eğdirmezsek bize de Botan halkı demesinler.
(...) Bu halk demokratik zaferini kazanacak. Halkın kurtuluşu, halkın kendi ellerindedir. Şırnak meydanından bir kez daha haykırıyoruz. Bu halk özgür olacak. Kürtler Kürdistan’da özgür yaşayacak. Bunu hep birlikte göreceğiz. Bize bölücü diyorlar ya, bakın ülkesi dörde bölünen bir halkız. Ülkesi bölünen biziz, bize bölücü diyorlar.”
Hasip Kaplan daha ne desin?
Erdoğan’a diz çöktüreceğiz, diyor. Erdoğan yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı. Yani, Türkiye’ye diz çöktüreceğiz diyor. Ardından, “Bize bölücü demeyin” diyor ve ekliyor, “Dörde bölünen biziz!” Yani, “Irak’ta, İran’da, Türkiye ve Suriye’de parçalarımız var, bir gün bu parçaları birleştireceğiz” diye meydan okuyor.
BOP’ta da zaten bunlar bütün detayları ile yazılı. NATO karargâhlarından İsrail istihbaratına kadar her yerde sınırları haritalarla belirlenmiş, evvelinde de Sevr ve Mondros’ta sınırları Batı tarafından çizilmiş bir devlet. Öyle olduğu içindir ki Barzani bile kendi “Kürdistanı” için anayasasında Mondros’un iki maddesine atıf yapmakta. Ey millet, böyle bir özerkliğe, “Özerklikte ne varmış” diyorsan, devam et, Eş Başkan Erdoğan’ın dediği gibi “Diyarbakır BOP’un merkezi” oluversin...