Türkiye'ye tehdit...
Türkiye tehdit edilmektedir. Tehdidin somutlaştığı konunun ne olduğunu PYD temsilcisi Salih Müslim açıkladı: "Zarrab davası birilerinin boynunda ip gibi duruyor. Bu ipi istedikleri zaman çekebilirler. ABD elinde bulundurduğu bu ipi çekecek mi yoksa şantaj olarak mı kullanacak birlikte göreceğiz..."
Hatırlayın...
Zarrab, Türkiye'nin bir numarasıydı. Hükümetin gözdesi, protokolün tam ortasında kendine yer bulan, istediğini yapabilen bir adamdı.
Yine hatırlayın, Türkiye'nin o dönemlerde en güçlü iktidarının başında bulunan Recep Tayyip Erdoğan, bizzat kendi ağzından "Büyük Orta Doğu eş başkanıyız" açıklamasını yapmıştı.
Ve Türkiye'yi bir hafta içinde "kardeşim Esad" söyleminden "kendi halkını öldüren Esed" noktasına getirmişti.
Çok daha önemlisi, "Emevi Camii'nde namaz kılacağız" söylemine kadar taşımıştı.
ABD'ye yandaş politikaların sonunda nereye geldik?
Tehdit edilir noktaya geldik...
Salih Müslim gibi Türkiye'nin kapısında yatıp kalkan adamlar: "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına sebep olacak bütün belgeler ABD ve Rusya'nın elinde" diyen cümleler kurar hale geldi.
Salih Müslim'in "Kim ne derse desin IŞİD'in kurucuları arasında Türkiye vardı. Ruslar bu dosyalara yani Türkiye'nin DAİŞ ile olan ilişkilerin belgelerine sahip durumda" demesinin geldiğimiz noktada hiçbir önemi yoktur.
Çünkü Salih Müslim'in önünün açılıp Suriye'nin Kuzeyine hâkim olması için IŞİD yok edilmesi gereken bir düşmandır.
En başından Suriye ve Irak içinden Sünni bir İslam devleti çıkarma politikaları hatalıydı. Ancak geldiğimiz noktada durum değişti. Bazıları şaşıracak ama eğer Türkiye'nin millî çıkarları IŞİD'i desteklemeyi gerekli kılıyorsa benim için hiçbir mahzuru yoktur. Bu konuda Türkiye'ye baskı yapılması karşısında millî çıkarını düşünen herkes karar alıcıların yanında olur. Ancak işin içinde zaaflar olursa, durum değişir tabii.
Değişir; çünkü bu durum millî olmaktan çıkar, Türkiye'ye yönelik kişiye ilişkili bir tehdide dönüşür. Nitekim eğer söylendiği gibi belgeler ve diğer bazı bilgiler CIA'nın elindeyse elbette şantaj olarak kullanacaktır.
Bu durumda Hükümet ne yapar?
Ülkenin çıkarlarını koruyacak kararları alabilir mi?
İşte bu sorunun cevabı temel belirleyicidir. Eğer alamaz ise, Türkiye yine tek kişinin uluslararası şantaja boyun eğip eğmemesine göre duruş belirleyecek demektir. Hükümet Cumhurbaşkanına rağmen millî kararlar alırsa bu durumda da kendisinin varlık sebebi olan bir kişiyi harcayacak demektir. Bunu da yapamayacağına göre...
Demek ki Türkiye çok büyük bir risk altında.
Bu durumda ya millî çıkarlarına uygun politikalar geliştirecek, ya da tehditlere uygun davranarak Türkiye'nin Orta Doğu'da kayıp etmesini sağlayarak, Akdeniz'e ulaşan bir koridorun açılmasına göz yumacak. Sadece bununla da kalmayacak, Türkiye'nin güneyinde "yaptırmam" dediği bölgede Salih Müslim'in hedeflediği ancak aslında bütün Batı'nın ideal projesi olan Kürt Devletinin kurulmasını sağlamış olacak...
Erdoğan kontrolündeki Türkiye'nin neler yapacağını izleyip göreceğiz...
AKP iktidarları en başından beri taviz üzerinden özelde ABD, genelde tüm Batı ile iş tutarak bu noktalara geldi. Ve en büyük üç büyük zaafı vardı: Biri para aşkı, öteki, Atatürk karşıtlığından beslenen ideolojisi, üçüncüsü de hiçbir hatasını görmeyen yandaş basını...
Şimdi boşuna "Suriyelileri vatandaş yapacağım" demiyor. İş olsun diye başkanlık istemiyor... Çünkü battığını biliyor.