Türkiye'nin tehlikeli sürüklenişi!
Sınırdan iki milyonu aşkın göçmen geliyor. Sınırında Türkmenler bombalanıyor, sınırı Rus uçaklarınca ihlal ediliyor ve sınırda Rus uçağı düşürülüyor. Türkiye'nin sınırları ve sinirleri test ediliyor.
Denizlerinde göçmenler boğuluyor, kentlerinde hendekler kazılıyor, mahallelerde sokağa çıkma yasakları uygulanıyor. Türk halkı olağan dışı halleri olağan yaşıyor.
Birileri bir şeyleri yanlış okuyor!
Gazetecisi kaçma ve delil karartma ihtimali var diye tutuklanıyor. Savcı ise delillerle, dosyalarla ve kararlarıyla sınırdan sırra kadem basarak kaçıyor.
İktidar sanki iktidarda değilmiş gibi yakınıyor, suçluyor. Muhalefet iktidarmış gibi savunuyor, kendisine yöneltilen suçlamalara cevap veriyor. Hesap sorması gerekenler hesap veriyor. Hesap vermesi gerekenler hesap soruyor.
AKP İktidarı "Çözüm Süreci" projesinin ürettiği kaosun suçunu ortaklarına yıkıyor. Pazarlık yaptıkları ortaklarının 'süreci istismar ettiğinden' söz ediyor.
Aynı şekilde AKP zihniyeti, "ne istedin de vermedik" dediği diğer ortağını paralel ilan ediyor. Savcısı olduğunu ilan ettikleri davaların aslında ortaklarının kumpası olduğunu iddia ediyor.
Bir hafta içinde neler olmadı ki?
Rus uçağı ısrarla ve inatla Türkiye sınırını ihlal etti ve düşürüldü. Rusya'dan 'İstanbul'a atom bombası atılması dahil' her türlü uçuk tehdit Türkiye'ye yöneltildi. Rusya ile vize, ticaret, turizm, iktisat ve siyaset alt üst oldu.
Türkiye ile Rusya arasında istenmeyen gelişmeler yaşanırken birden hatırımıza dönemih Başbakanı Erdoğan'ın Putin'e "bizi Şanghay Beşlisi'ne alın!" anlamına gelen sözleri geliyor.
Dahası Can Dündar ve Erdem Gül, dikkatler düşürülen Rus uçağındayken terör örgütüne yardım ve casusluk yapmaktan tutuklandı. İşin ilginç yanı iktidar çevrelerinin terör örgütü olarak nitelediği paralel yapı henüz 'silahlı terör örgütü' olarak yargı tarafından karara bağlanmamıştır. Bu şartlarda Dündar ve Gül, olmayan bir terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak suçundan tutuklanmış olmaktadır.
Gündem Rusya ile alt üst olan ilişkiler, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskı niteliğindeki Dündar ve Gül tutuklamalarına kilitlenmişken bu defa Diyarbakır'dan gelen haber öncekileri unutturdu.
Tahir Elçi vuruluyor!
PKK'nın profesyonel katilleri Cuma günü Bağlar ilçesinde beyaz renkli Toros modeli bir araçtan ateş açarak 3 polisi yaralamıştı. Aynı teröristler Cumartesi günü de Sur ilçesinde cinayetlerine devam etmek üzere harekete geçtiler. Sivil polisler, kendilerine doğru taksiyle gelen teröristleri durdurmak için harekete geçtiklerinde teröristler iki polisi şehit ettiler. Sonra teröristler Tahir Elçi'nin basın toplantısı yaptığı alana kaçıp orada polisle çatışmaya girdiler. Sonuçta Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, profesyonelce arkasından sıkılan bir kurşunla öldürüldü.
Olay yeri incelemesi yapılamıyor!
İşin daha da vahimi Cumhuriyet Başsavcısı'nın inceleme yapmak üzere olay mahalline intikal ettiğinde saldırıya uğramasıdır. Başsavcı olay yerinde incelemesini sürdürürken sokak aralarından beş ayrı yerden PKK'lı teröristler otomatik silah ve roketatar ile saldırıda bulunmuşlardır. Bunun üzerine inceleme yarıda kesilerek olay yeri terk edilmiştir. Bu durum olayın vahametini ve terörün geldiği yeri göstermesi bakımından önemlidir.
Tahir Elçi cinayeti toplumsal refleksleri ajite etmeye yönelik olduğu açıktır. PKK her türlü provokasyon, tehdit ve tahriklerine karşın yanına alamadığı, sokağa çekemediği halkı bu tür cinayetlerle sokağa çekmeye çalışıyor olabilir.
Ayrıca bu cinayetin Rus uçağının düşürülmesi, Türkmendağı bombardımanı ve Türkiye'nin Cerablus bölgesinde insanlar için güvenli bölge oluşturma teşebbüsleriyle de ilgisi olabilir. PKK'nın Suriye'nin kuzeyindeki uzantısı olan PYD ile Rusya arasında çok yakın ilişkilerin olduğu herkesin malumudur. Bu durumda Rus istihbaratının PKK'yı Türkiye'ye karşı kullanma ihtimali oldukça yüksektir.
Bütün bunlar Türkiye'nin kontrolsüz biçimde meçhule doğru sürüklendiğini gösteriyor!