Türkiye’nin görünmeyen kalemleri
Lee’ye göre kalkınmada en önemli unsurlar görünmeyen kalemlerdir. Düşünürün görünmeyen kalemler dediği şeyler; toplumun bütünlüğü, ortak hedef, ideal ve milli değerlere bağlılığı gibi hususlardır.
Ayrıca, toplumun “çok çalışmanın önemine olan inancı, tasarruf geleneği, aileye bağlılığı ve milli gururu” da temel, görünmeyen kalemler arasında sayılıyor.
Bu bakımdan çağdaşlaşmayı, kalkınmayı ve gelişmeyi soysuzlaşmak, yozlaşmak ve bozulmak ile ilgilendirenlerin bu tespitten alması gereken önemli dersler vardır.
Çağdaşlaşmak için aile kurumuna, milli ideallere, ortak tarih bilincine, moral değerlere ve namus kavramına saldırmak geliştirmez, geriletir. Yine milletleri bugün ve görünen sorunlar ile meşgul etmek de onların geleceğini çalmakla aynı anlama gelir.
Kitleleri yalnızca fiziki, maddi, estetik ve somut unsurlar peşinde sürüklemek, manevi ve ahlaki değerleri inkâr ya da ihmal etmek anlamına gelir.
Bu durum milletlerin asabiye bilincinin zayıflamasına sonuçta da bir millet olarak tarih sahnesinden çekilmesine neden olur. Hâlbuki bağımsız yaşamak, kendi kimliği ve değerleriyle var olma hırsı toplumların en büyük zenginliğidir.
Toplumların gerçek gücü, her şeyden önce onları birbirine bağlayan somut unsurlardan daha çok soyut değerlerin gücüyle ölçülür.
Bir toplumun pazarlanamayan, devredilemeyen, paraya dönüştürülemeyen müştereklikleri ne kadar güçlü ise o toplum o kadar güçlüdür.
Egoları, zevkleri ve şehvet türü güdüleri için zihinsel ve ahlaki değerlerini devre dışı bırakanlar kaybetmeye mahkûmdur.
Milletlerin ortak değer alanlarının genişliği bağımsızlık ve geleceklerinin sigortasıdır. Kültürler; egoizm (bencillik), narsisizm (kendi kendine hayranlık), hedonizm (zevkçilik) ya da nihilizm (hiçlik/değersizlik) ile gelecek değil ancak geçmiş olurlar.
Stratejik çıkarların hedefinde olan Türkiye için durum iki kat daha önemli bir hâl almaktadır. Çünkü Türkiye coğrafyası, binlerce yıldır medeniyet tüketen, kültür bitiren ve millet yok eden bir anafordan farksızdır.
Onlarca uygarlığın mezar taşları üzerinde yaşıyorsanız bir mayın tarlasının üzerinde bulunduğunuzu fark etmemeniz için fena halde saf olmanız gerekir.
Görünmeyen kalemler tamamen kültürel değerlerle ilgilidir. Bu bağlamda Anadolu coğrafyası, ekonomik ya da fiziki gelişmişlikten daha çok kültürel gelişmişliği ve kalkınmışlığı zorunlu kılmaktadır. Bu coğrafyada tarih boyunca askerlerden daha çok kültürler çatışmıştır. Üst kültür her defasında kendisinde geride olan alt kültürleri Anadolu arazisinden sürüp çıkarmıştır.
Anadolu ancak, Lee’nin söylemiyle “görünmeyen kalemleri” güçlü olan toplumların var olmalarına izin vermektedir.
Entrika yerine mertlik, ayrılık yerine birlik, ihtilaf yerine uyum, pasiflik yerine aktiflik ve nihayet baş eğmek yerine baş eğdirmek gibi gelenekleri olanlar ancak bu coğrafyada var olabilmişlerdir.
Anadolu’da tutunmak öyle sanıldığı gibi mide işi değil, zihin işidir. Güç işi değil, değer işidir.
O halde hiçbir iktidarın Türkiye’yi yetenek, kabiliyet, liyakat ve değerler mezarlığına dönüştürmeye hakkı olmadığını artık anlaması gerekmektedir.
Toplumu ideallerinden, iddialarından, manevi zenginliklerinden, ailevi değerlerinden, büyük Türk milletine olan bağlılığından ayırmaya kimse teşebbüs etmemelidir.
Hele hele milleti inkâr, milliyeti küçümseme ve milliyetçiliği suçlama gibi bir cehaletin içine kimse düşmemelidir.
Unutulmamalıdır ki, birileri dün inandıklarına bugün, bugün inandıklarına da yarın yanlış diyebilirler.
Ancak milletler, özellikle Türk milleti, tarihten emanet aldığı “ilini ve töresini” binlerce yıldır muhafaza ve müdafaa etmiştir. Bundan sonra da etmeye devam edecektir.
Türk milletinin “aileye bağlılık, vatan duygusu ve milli gururuna” sadakat gibi görünmeyen kalem olarak nitelenebilecek yüzlerce değeri vardır ve çok da güçlüdür.
Ancak görünmeyen kalemler bir yana, görünür kalemlerinin dahi farkında olmayanlar vardır. Onlar için söylenecek söz de yoktur.