Türkiye'nin dış politika anlayışında sıkıntı var
Türkiye'nin dış politikadaki anlayışını, ulusal çıkarlar ve güvenlik odaklı olmaktan ziyade, ekonomik menfaatler ve ideolojik ağırlıklı oluşturması sıkıntıları artırmaktadır.
Çevremizdeki olaylar hızlı gelişme gösterdiğinden, yeni bir aldanma ve kayba uğramamak için, dış politikada sağlıklı, mantıklı ve gerçekçi bir değerlendirmeye ivedilikle ihtiyaç duyulmaktadır.
Kürdistan oluşumu engellenmeli
Batı tarafından uydu devlet olarak kurdurulmaya çalışılan ve Türkiye için öncelikli tehdit olan Kürdistan'ın oluşumuna, bu konuda ortak çıkarlarımız olan ülkelerle iş birliği yapmak ve ittifak oluşturmakla engel olunabilir.
Barzani yönetiminin yapacağı bağımsızlık referandumunun kabulü, bağımsızlık ilanı anlamına gelmese de, her an için ilan edilebilme tehdidini de beraberinde getirmektedir. Böyle bir yapı hem münferit, hem de Suriye ve İran parçalarıyla bütünleştiğinde Türkiye'ye öncelikli tehdittir.
Irak'ın kuzeyindeki bu yapı, Irak'ın anayasal toprak bütünlüğünü de tehdittir.
Bu yapıdaki gelişmeler, İran'ın yapısını da etkileyebilir. ABD'nin İran üzerinde artırmaya çalıştığı baskının sebeplerinden birisinin de Kürt etnik yapısını tahrik etmek olduğu hesaba katılmalıdır. Ayrıca böyle bir yapının, İran karşıtı İsrail'in güvenliğini sağlayacak tampon bir bölge olacağı da düşünülmelidir. Bu nedenlerle bu oluşum İran için de tehdittir.
Suriye yönetiminin ülke kontrolünü kaybetmesiyle kuzeyinde oluşan yapı, ABD'nin müttefiki durumuna gelmiştir. Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. Bu yapı da, başta Türkiye olmak üzere İran ve Irak için de tehdittir.
PKK'nın amacının son tahlilde, Türkiye'de bağımsız bir Kürdistan kurmak olduğu ve bununla Türkiye'nin 35 yıldır mücadele ettiği de dikkate alınmalıdır.
Gerek münferit parçalar halinde, gerekse birleşik olarak şekillenecek Kürdistan yapılarının, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin ortak tehdit algılaması içinde olduğu dikkate alınarak, bu ülkelerle işbirliği yapılması ve ittifak oluşturulması kaçınılmazdır. Buna birçok jeopolitik ve stratejik nedenden dolayı Rusya'nın destek olabileceği de kıymetlendirilmelidir.
Yönetimin Suriye politikası da, Barzani politikası da yanlıştır. İdeoloji başta olmak üzere, dönemsel ekonomik menfaatleri bir tarafa bırakarak, bu ittifak anlayışı için çalışılmasında, güvenlik ve ulusal çıkarlarımız açısından fayda görülmektedir.
Katar krizinde keskin taraf tutmaktan kaçınılmalı
Katar karşısındaki ittifakın istekleri, bu ittifakın Türkiye'ye karşı da şekillendiğine işaret etmektedir. Bu krizin arkasında ABD'nin olduğu, S.Arabistan'daki veliaht değişikliğinin de ABD etkisiyle yapıldığı görülmelidir.
Bu veliaht değişikliğinin, İran ve Katar politikasıyla yakın ilişkisi bulunmaktadır. Ayrıca bunun, Rusya'nın bölgedeki konumunun zayıflatılması, IŞİD, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler'le daha etkin mücadele edilmesi ve Hamas'ın da sıkıştırılarak İsrail'in güvenliğinin kolaylaştırılması amaçlarıyla gerçekleştirildiği de dikkate alınmalıdır.
Bu durumda Türkiye'nin duygusallıktan uzak, dönemsel ekonomik çıkarlara bağımlı kalmadan, sonradan pişman olmayacağı dengeli bir tutum izlemesi gerekmektedir.
Kıbrıs için müzakere yapılmamalı
Baskılarla toplanan zirvede, garantörlük konusunda Türkiye'nin yeni önerisi karşı tarafça değerlendirilmektedir. Ancak bu konunun, garantörlük ve asker bulundurmayı tehlikeye atması muhtemeldir. Her verilen taviz, kâr hanesine yazılmakta, bir sonraki müzakere buradan başlamaktadır.
İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya aktarılması için taviz verilmemelidir. Mevcut statüyle de bu durum gerçekleşebilir.
Türk tarafı mevcut statüyle en iyi halindedir. Müzakereye ihtiyacımız yoktur. Her müzakere geriye götürür. Kıbrıs'ta kontrolün kaybedilmesi sadece Kıbrıs Türkünün meselesi değildir. Ondan daha çok Türkiye'nin güvenliği, prestiji, Doğu Akdeniz'deki kontrolü devam ettirmesi, deniz alaka ve menfaatlerini koruması meselesidir.
Türk tarafı her konuya ekonomik menfaat gözlüğüyle bakmamalı, artık uyanmalıdır.