Türkiye'den bir Obama geçti
Nihayet Washington’a döndüm. Yol boyunca da Türkiye’nin gündemini ekonomik kriz ve seçim depremlerinden uzaklaştıran şu Obama ziyaretini düşündüm. Türkiye fark etmeden geçtiğimiz hafta, dış politika alanında depremler geçirdi. Aynı, belirtileri sonradan ortaya çıkan beyin kanamaları gibi.
Önce Başbakana söz verilen Rasmussen’in İslam konusunda özür dilemesi ve ardından Roj TV konularında tam bir fiyasko yaşadık. Batılı öteki ülkelerin baskısı ile Erdoğan veto kararından 180 derece çark etti. O çark etti ama Rasmussen daha önceki tavrından hiç mi hiç çark etmedi.
Ardından, bizimkilerin Erdoğan ile el ele gezdi diye övündükleri Obama geldi ve tam Meclisin ortasında bizimkilere talimatlarını sıraladı. Kürt konusunda özgürlük ve daha fazla hak. Benim aklımın hiç almadığı bu daha fazla haklara da çıldırmamak elde değil.
Benim vergimle aydınlanıp, benim vergimle beyaz eşya sahibi olup, ardından bana taş atanlara daha fazla özgürlük. Her halde bu özgürlük, bizlerin karşılarına dizilip öyle kolayca taşlamalarına olanak sağlamak olacak. Bu arada o ünlü kuyularda bulunan kemikler de köpek kemiği çıkmış. Neden şaşırmadım dersiniz?
Evet, Obama Fener Patrikhanesi için talebini yineledi. Evet, Obama, Ermeni soykırımı olmamıştır demedi. Aksine benim görüşlerim değişmemiştir dedi. Yani Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin tepesine astı soykırımı belasını, lazım oldukça kullanmak üzere. Türkiye hem tehdit altına girdi hem de Azerbaycan gibi bir can dostunu, kardeşini kaybediyor.
Kuzey Irak’tan askerlerini Türkiye üzerinden çıkaracakmış. Çıkarır. Geçen sefer Irak üzerinde Kürtleri korumak için hazırlanan bir uçuşa kapalı bölge, Türkiye’ye nelere mal oldu. Müneccim olmaya gerek yok. Bu kez de neler olacağını hepimiz tahmin edebiliyoruz. Beklediğimiz hemen hemen her konu gerçekleşti.
Ben bekledim ki bizim acar gazetecilerimiz kulisleri zorlasın, kapalı kapılar ardında konuşulanları araştırsın, varılan gizli anlaşmaları ortaya döksünler. Yok, onlar “Obama Erdoğan ile el ele Ayasofya’yı dolaştı veya Obama kedi beslemiş, dublörü beyazmış” bunlarla sayfalarını ve ekranlarını doldurdu.
Gene iş bizlere kaldı. Gelecek hafta burada dökülmeye başlar Ankara’dan hangi konularda teminat aldıkları. ABD, bizimki gibi bir kabile yönetimi değil.
Şimdi bakıyorum da güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum; şu ekonomik kriz meselesi...
Amerikan borsaları, deprem üzerine deprem geçiriyor. Bize bakıyorum ortalık güllük güneşlik. Ekonomisi belirli temele oturan ülkeler sıkıntılı zamanlarda çözüm üretiyor. Bizimkiler ise ekonomiyi hâlâ hamdolsun teorisi ve IMF parası ile düze çıkarma kararlılığında, ne diyebilirim. Yakın bir tarihte Erdoğan bakanlara da dama taşı gibi yer değiştirir ve bu iş kapanır gider.