Türkiye’de ırkçılık varsa
Kestirmeden söyleyelim: Eğer Türkiye’de bir ırkçılık varsa, o Türk’ün ırkçılığı değil, ‘Türk’e karşı ırkçılık’tır... Yine o bildik klasiğine sarılarak, BDP’yle MHP’yi ‘aynı kulvar’a sokan Başbakan Erdoğan, ‘üstünlük taslayarak Adem’e secde etmeyen şeytan’ı örnek gösterdi... İsim vermedi ama adres belliydi; şeytanın işi ırkçılığı MHP’ye yakıştırdı ve ‘recmedilmiş şeytandan Allah’a sığındığını’söyledi...
Keşke Erdoğan ‘iftira’dan kime sığınılması gerektiğini de söyleseydi... Kendisini farklı etnisiteden hissedenleri rehabilite etmek için, MHP’yi kum torbasına çevirerek sürekli aşağılamak, Erdoğan’ın vazgeçemediği bir taktik... Aslında son ‘şeytan’lık iddiasına patenti kendisine ait bir tarzda, ‘ırkçılık yapan da, yapmadığı hâlde yaptı diyen de’şeklinde başlayan ‘şeref’dahilinde ‘edebî’cevap yapıştırmak lâzımdı... Çünkü muhatabın bildiği en iyi dil, bu dil...
MHP’nin bırakın ırkçılığını, milliyetçiliği bile fazlaca ‘temkinli’... Kendi mensuplarının dahi sitem edebildiği düzeyde tutulan bu ‘temkin’ dozajı yüksek milliyetçiliğin Erdoğan tarafından nasıl yaftalandığını görünce, ‘recmedilmiş şeytandan Allah’a sığınma’nın hakikaten çok önemli olduğu fark ediliyor!..
MHP, toplumun ‘milliyetçi damar’ına hitap eden bir parti... Bu yolda ne kadar başarılı olduğu ayrıca tartışılabilir... Ama tarihinde hiç ‘ırkçı’ olmadığı kesin... Daha önce vurgulamıştık: “Milliyetçilikten bîhaber Tayyip Erdoğan’ın bütün milliyetçilik türlerini bir torbaya doldurup, hepsini aynı görme hastalığı Türkiye’deki Türk milliyetçiliğiyle, Avrupa’daki ırkçılığı birbirine karıştırmasına yol açıyor...
Türkiye’de milliyetçiler, siyasette büyümenin bu kestirme yolunu hiç bir zaman tercih etmediler... Kavganın maliyetini başkalarının üstleneceği, başka çocukların kanlarının akacağı, diğer yandan kendilerinin de iktidar basamaklarını hızla adımlayabileceği bir yöntemi asla tercih etmediler...”
MHP, bugün de belki sorumluluktan uzak siyaseti denese, ülkenin birliğini değil de, araya giren kanı istismar eden rolden doğacak siyasî hasılayı hesaplasa çok farklı bir konumda olabilirdi... Bu beleş ve sorumsuz yöntemden o kadar uzak durdu ki, titizlikteki ölçüyü kaçırdıkça, başka bir risk doğdu, bu defa ülkenin olumsuz gidişatına tabiî ve demokratik freni koyacak işlevinden de uzak kaldı...
Burada bir parantez açalım: Avusturya’da ‘Nazileri savaşın suçlusu değil, kurbanı’ olarak gören ırkçı Jörg Haider’in seçimleri kazanmasının ardından ABD ve İsrail, Büyükelçilerini geri çekmiş, 14 Avrupa ülkesi Haider’in koalisyon ortağı olduğu Avusturya ile ilişkilerini donduracağını açıklamıştı... AB’nin Haider’in iktidarını engellemesi, ilginçtir, MHP’yi de etkilemişti... Avusturya’daki ırkçı karakterli Haider’in hareketiyle Türkiye’de MHP tarafından temsil edilen milliyetçiliğin asla aynı kategoride değerlendirilemeyeceğini çok iyi bildiği hâlde Bahçeli bundan tedirgin olmuş, tedirginliğini çevresiyle de paylaşmıştı... Hatta MHP ve ülkücülerin de Avrupa Parlamentosu tarafından şiddeti esas alan ‘ırkçı suç örgütü’sınıfına sokulmak istenebileceğini söylemiş, bazı Avrupa Parlamentosu üyelerinin bu konuda çalışma içinde olduklarına dair duyumlardan bahsetmişti...
Haider iktidara getirilmedi... Ama Haider’in yaşadığı serüvenin Bahçeli’nin milliyetçilik siyasetinde, ‘kırılma’ demesek de, önemli bir etki yaptığı ve -katılmasak bile- ‘hareketin selâmeti’ için onu daha da tedbirli davranmaya ittiği kesin... Bugün milliyetçi tabanda eleştiri konusu olan bir davranış modeline bürünülmesinde hiç şüphe yok ki, Avrupa kaynaklı endişenin izleri var...
Bu tutum doğal olarak, bırakın ırkçılığı, MHP’yi hakkıyla milliyetçilik yapacak bir siyasetten bile alıkoyabildi... Ya da ihtimallerin en kötüsü oldu, bu durum mevcut politikaya meşruiyet kazandırmak için ‘haklı gerekçe’ oluşturdu!..
Erdoğan’ın sözlerine dönersek; MHP’yi ‘pasiflik’le suçlayan milliyetçi kitlenin memnuniyetsizliğine rağmen, aşırı temkinliliği elden bırakmayan bir partinin ‘ırkçılık’la itham edilmesi, sadece MHP’ye değil, milliyetçi damarına hitap ettiği millete de hakarettir... Millet ve milliyet düşüncesine hasımlık derecesindeki yabancılık insana bunları yaptırıyor demek ki...
Buna bir de siyasî kurnazlığı ilave etmeliyiz... MHP’ye vuracak ki, PKK-BDP çizgisine karşı ‘adil’ görünsün!.. Vuracak ki, Türk milliyetçiliği ülkedeki gerilimin ‘diğer kutbu’ muamelesi görsün, kendisi de ‘ülkeyi uçlara çekiştirmeye çalışan zararlılar’a karşı ‘merkez’i temsil etsin!.. Yoksa elbette Başbakan da biliyor bu ülkede ırkçılık olsaydı, bugün kabinede veya Meclis’te yer alan bir çok kişi, ya yaşamıyor ya da Misak-ı Milli sınırlarının dışında yaşıyor olurlardı!..
Girişte, eğer Türkiye’de bir ırkçılık varsa, o Türk’ün ırkçılığı değil, ‘Türk’e karşı ırkçılık’tır demiştik... Bu konuya yarın da devam edeceğiz...