Türkiye'de adaletin egemen olması şart

Türkiye'de adaletin egemen olması şart

Yayınlayıp yönettiği gazetelerle Türk basın tarihine damgasını vuran usta gazeteci Rahmi Turan kalemiyle de Türk demokrasi tarihine not düşmeyi sürdürüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun dünya çapında yankı yaratan "Adalet Yürüyüşü" Rahmi Turan tarafından kitaplaştırıldı. Kılıçdaroğlu'nun "Adalet Yürüyüşü"ne ilk başladığı günden son gününe kadar köşesinden destek veren Rahmi Turan bu yazılarını "Yürüyelim Arkadaşlar" adlı yeni kitabında topladı. Okurlardan gelen destek yazılarından yaptığı alıntılara da kitapta yer veren Turan, yürüyüş sonrasındaki genel değerlendirmesinde  ülkenin en büyük sıkıntısının yargıya olan güvensizlik olduğunu vurguladı. Adalet olmayan bir devletin uzun süre ayakta kalamayacağının altını çizen Turan, "Adalet Yürüyüşü"nün bu anlamda çok önemli ve zorunlu hale gelmiş bir eylem olarak değerlendirdi. Daha önceki "Söz Konusu Vatan İse" kitabının devamı niteliğindeki "Yürüyelim Arkadaşlar" kitabını yazmaktaki amacının bugün yaşananların ders alınması için geleceğe taşınması olduğunu belirten Turan ülkedeki mevcut durumun fotoğrafını şöyle aktarıyor:

Türkiye'de aralarında iyi bir dostluk, güzel bir yakınlık olan hiçbir kurum kalmadı gibi... Ülkeyi yönetenler kavgacıolursa, baştakiler en ağır sözlerle birbirine girerse, bu davranış türü kuyruktakilere kadar iner! İnsanlarımızın çoğu, bilgileri kıt olduğundan, kendi bildiklerinin doğru olduğunu sanıyorlar.

Dışarıda da düşmanlarımız çok ama en büyük düşmanımız içeridedir.Bu düşmanın adına "Cehalet" denir! Toplum olarak, bizi daha çok cahil edecekleri seçmek için yıllardır sandıklara koşup dururuz. Akıllı olsak bunu yapar mıyız? Ülke olarak uygarlık, özgürlük ve demokrasiden kilometrelerce uzakta olduğumuzu gösteriyor. İktidar, Kılıçdaroğlu'nun "Adalet Yürüyüşü"nü bile hükümetin bir lütfu olarak niteledi. Olacak şey mi bu? Ülke olarak gittiğimiz yol, hiç de iyi bir yol değil. Peki, ne olacak? Nasıl kurtulacağız bu dipsiz kuyudan? Kim kurtaracak? Hiç kimseye güvenmeyelim. Bizi, yine biz kurtarabiliriz! Çare nedir? Akıl! İnsanın en büyük hazinesi akıldır. Aklımızı kullanıp doğru adamları seçmezsek, başka hiç kimse bizi sürüklendiğimiz bataklıktan kurtaramaz!

Halk Kitabevi Tel:(0212) 674 60 60

***

Ermenistan'da Türkçe yer adları gaspı

Sovyet iktidarının kuruluşu sonrası Ermenistan'da , Türkçe kökenli yer isimlerinin ortadan kaldırılarak Ermeni kökenli isimlere değiştirilmesi politikası Azerbaycanlı bilim kadını Sitare Mirmahmudova'nın yıllar süren bilimsel araştırmasıyla gün ışığına çıkarıldı. Bu alanda ilk bilimsel çalışmaları yapmasıyla tanınan Mirmahmudova'nın araştırması "Ermenistan Coğrafyası'nda Azerbaycan kökenli Oykonimle" adıyla kitaplaştı. Ermenistan'daki Türkçe yer adları gaspını ve Ermenilerin coğrafik asimilasyonunu belgeleriyle ortaya koyan eser Avrupa Azerbaycan Bilimsel Araştırma merkezi tarafından yayınlandı. Yaklaşık 1000 yerleşim mekanının ismini araştırma konusu yapan yazar, onları belirli sistem çerçevesinde kategorize ederek düzenlediği haritalarla çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. 1980'lerin sonlarında Ermenistan'ın Azerbaycan'dan toprak taleplerinin ideolojik alandan askeri-politik zemine taşınması Azerbaycan Türklerinin atayurtları olan bugünkü Ermenistan coğrafyasından soykırım eşliğinde kovulması konuyu tüm çıplaklığıyla gündeme oturtmuştu. Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ndeki Azerbaycan kökenli yer isimlerinin 'Ermenileştirilmesi' ve bu metodla Ermenistan'daki Azerbaycan varlığının tümüyle haritadan silinme politikası da bu asimilasyonun bir parçasıydı.

***

Nuh Tufanı hakkında bilinmeyen gerçekler

Kutsal kitapların dışında sayısız roman ve filmde yer alıp pek çok bilimsel araştırmasının konusu olmasına rağmen henüz tam olarak sırrı çözülemeyen Nuh Tufanı hakkında bir çalışma da Türk bilimadamı Doç. Dr. Yavuz Örnek tarafından yapıldı. Örnek 6 yılı bulan araştırmalarını  "Destanların Sultanı Tufan 46 Katlı Gemi" adıyla kitaplaştırdı. Tufanı anlayabilmek için yüksek teknolojinin geçmişte varlığına inanmak gerektiğine dikkat çeken ve tufanın yaşandığı dönemdeki yüksek bir teknojinin izini sürenYavuz  Örnek araştırmaları sonunda ulaştığı neticeyi şöyle savunuyor: " Hz. Nuh'un gemisi bugün dahi bilmediğimiz çok yüksek bir teknolojiyle yapılmıştır. Çok kaliteli çelikten yapılmıştır. Belki de o çelik bugün elimizde değildir. Gemi 6 ay veya 1 yıl suların üzerinde kalmıştır. Buna sıvı yakıt yetmeyeceği için dolayısıyla Hz. Nuh'un gemisi nükleer enerji türü bugün bilmediğimiz bir enerjiyle çalışıyordu. Bugün nükleer enerji ile 6 ay çalışıp suların altında kalan denizaltı araçları vardır.Son derece modern bir araç olan Hz.Nuh'un gemisi 3 katlı değil 3 kısımdan ve 46 kattan oluşuyordu. Hz. Nuh ücret karşılığı dünyanın bütün laboratuarlarından bütün hayvanların döllenmiş yumurtalarını satın aldı. Dünyanın hiçbir yerinden hayvan getirmedi. Gemiye hiçbir hayvan alınmamıştır. Sadece bir dişi bir erkek yumurtalar alındı."

İletişim Tel:(0544) 864 80 60

***

Dünyanın baş belası

Karikatürist İrfan Ünalan, yeni çalışmalarını "Pespare" adlı kitabında topladı. Emperyalizmin dünya barışına vurduğu darbeleri çizgilerle insanlara anlatmaya çalıştığını vurgulayan Ünalan amacını şöyle açıklıyor: Dünyamızda hemen her gün bir yerde olaysız gün geçmemekte, savaş, terör, açlık ve yoksulluk sürmekledir, işin ilginç yanı kan ve gözyaşı genellikle Türk-İslam dünyasında sürerken, emperyalizm bu ülkelerin gırtlağına pençesini atmış aç kurt gibi varlığını devam ettirmekledir. Karikatür çizmeye başladığımdan beri çizgilerimde Emperyalizmi ironik bir dille eleştiren konulan ele aldım, ne derece mesaj verebildim bilemiyorum? Yalnız bildiğim tek şey elimden geldiğince birtakım mesajlar vermeye çalıştığımı sanıyorum, tıpkı karıncanın Kabe'ye su taşıma misali...Takdir siz sevgili okurlarımın, eğer sizleri incitecek bir hatam olursa şimdiden affınıza sığınıyorum. Mutlu, barış ve hoşgörü dolu bir dünya ve Türkiye dileğiyle hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.

Sokak Kitapları Tel:(0216) 405 10 88

***

İki değeri kaybettik

Türk Edebiyatı Dergisi Temmuz sayısında Türk kültürünün kaybetiği iki değeri yadediyor. Bilindiği gibi; Türk dünyasının büyük ressamı Prof. Dr. Mehmet Başbuğ, geçirdiği beyin kanaması sonucu 7 Temmuz'da aramızdan ayrıldı. Hemen bir hafta sonra da özellikle erken dönem Türk sanatı üzerine yaptığı çalışmalarla Türkoloji'ye hizmet etmiş olan Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli hayata gözlerini yumdu. Mehmet Başbuğ busayıda üç yazıdan oluşan bir ile anılırken Nejat Hoca için de Eylül sayısında yapılan hazırlık anlatılıyor. Mehmet Başbuğ ile ilgili ilk yazı Lütfü Şehsuvaroğlu'na ait. Şehsuvaroğlu hem Başbuğ'un sanat tecrübelerini hem de karanlık yıllar içinde kaybolup gitmiş başka ressamları söz konusu ediyor ve bir yandan da onun resimlerinin tarihî ve kültürel anlamını belirliyor. Bu anlam aslında yazının başlığında veriliyor: Mehmet Başbuğ: Âsım'ın Neslinin Resmi. İkinci yazı İsmail Karakurt'a ait: Günlerin Köpüğü 1001: Mehmet Başbuğ'un Günlükleri. Onu Nâmık Açıkgöz'ün Kırmızının Ressamı Mehmet Başbuğ'un Ardından başlıklı yazısı takip ediyor. O da kırk yıllık bir aşinalıktan bahsediyor ve Mehmet Başbuğ'un resimlerinin karakteristiğini tespit ediyor.

Türk Edebiyatı Dergisi Tel:(0212) 526 16 15

***

HAFTANIN KİTABI:

Türklerin ilk cumhuriyeti

Araştırmacı yazar Süleyman Sefer Cihan, "Balkan Savaşı ve 1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti" adlı kitabında Balkan faciasının ardından yurtlarını terketmek istemeyen soydaşlarımızın siyasi mücadelesine ışık tutuyor. Enver Paşa, Balkan bozgunu sonrası Batı Trakya'yı geri alma görevini Teşkilat-ı Mahsusa'ya verdi. Kuşçubaşı Eşrefin başında bulunduğu çete hemen harekete geçip bir kaç yeri geri aldı. Enver Paşa onlara destekolmak üzere sonra da Teşkilat-ı Mahsusa'nın başına geçecek olan Süleyman Askeri Beyi bölgeye gönderdi. Gönderilen destek birlik ile 31 Ağustos'ta Gümülcine ele geçirildi. Gümülcine'nin alınması ile birlikte, Gümülcine merkezli, başında Salih Hoca'nın bulunduğu, "Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi" kuruldu. 12 Eylül 1913'te "Batı Trakya Türk Cumhuriyeti" adı altında bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu devlet; günümüzde Yunanistan'ın ili olan Gümülcine'nin başkentlik yaptığı ve ilk Cumhuriyet rejimini benimsemiş Türk Devletidir. Ülke sınırları belirlendikten sonra siyah, yeşil ve beyaz renkleri içeren, ay yıldızlı bayrağı kabul ettiler. Bayraklarında bulunan siyah renk Balkan zulmünü, yeşil İslam'ı, ay yıldız da Türklüğü temsil etmektedir. Kısa sürede 30 bin kişiye yakın bir savunma gücü oluşturmuşlardır. Aynı zamanda Osmanlı yasa ve tüzükleri aynen kabul edilerek davalara da Garbi Trakya Adliyesi bakmaya başlamıştır. Maalesef ki bu devlet fazla kalıcı olamadı. Balkan Devletleri, Bulgaristan ve Rusya'nın yanında yaptığı girişimler sonucu Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurarlar. Baskılara fazla dayanamayan Osmanlı Devleti, imzalanan İstanbul Anlaşması ile Batı Trakya Cumhuriyetinin Bulgaristan'a bağlanmasını kabul etti. 55 gün süren bu devletin varlığı İstanbul'dan gelen Albay Cemal Beyin gözetimi ile Bulgaristan'a teslim edildi.

Yeni Batı Trakya Yayınları Tel: (0212) 664 85 57 Cep: 0532 331 00 98

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Halk ozanlarının ülke yönetene arzuhalleri

Türk Halk Edebiyatçısı ve Tarihçisi, Türk Halk Bilimcisi olarak edebiyatımıza damgasını vurmuş olan Cahit Öztelli, Türk Halkbilimi'ne ve özellikle saz şiirine emek verip bilinmeyen pek çok saz şairimizi gün ışığına çıkaran nadir araştırmacılarımızdandı. Usta  halkbilimci Cahit Öztelli'nin ilk baskısı 1976'da  Milliyet Yayınları tarafından yapılmış "Uyan Padişahım" adlı geniş hacimli kitabı, kendisinin de vurguladığı gibi "halkın gözü ile edebiyata akseden tarihin aynası" niteliğinde. Osmanlı'da tarihçilerin devlet memuru olduğunu hatırlatan Cahit Öztelli bunların sürülmekten ve atılmaktan korktukları için iktidardaki devlet adamlarının davranışlarını en küçük biçimde bile eleştirmediklerine dikkat çekiyor. Bu boşluğun saz şairleri tarafından doldurulduğunu kaydeden Öztelli şöyle devam ediyor:

"İşte, Osmanlı tarihçisinin yazamadıklarını halkın dili olan ozanlar söylemektedir. Onlar, tarihçi gibi maddi ve manevi baskı altında değildirler. Halkın içindedirler. Halkla birlikte sevinir, birlikte ağlarlar. Bütün acıları halkla, askerle birlikte çeken bu sanatçılar halkın saygısına dayalı yarı ermiş bir şaman tipidir. Ellerinde sazları ile imparatorluğu baştan başa dolaşırlar. Her yerde iyi karşılanırlar. Söyledikleri padişahın, sadrazamın kulağına gitmez. Gitmez ama, yine de bir umut ışığı olur ezilmişler için."

Kitapta ezilmiş halkın sıkıntı ve dileklerine tercüman olan pek çok saz şairinin yöneticilere seslenen şiirleri bulunuyor. Aşık Mahremi de bunlardan biri.  Aşık Mahremi kötü yönetici, rüşvet, hırsızlıktan bunalan halkın çektiği sıkıntıyı padişaha şöyle şikayet ediyor:

Kim olursa verme tuğ ile sancak

İşret başın bilir yavanlar ancak

Dünya gitti elden daha nolacak

Dünyanın nizamın bul padişahım

Bunca fukaradan vergi alınır

Dünyada her işe çare bulunur

Hep koyunlar çobanından sorulur

Bize de bir çoban bul padişahım

Çeşmeler kurudu, abdest alınmaz

Mescidler kapandı, namaz kılınmaz

Kadir Mevlam hikmetinden sorulmaz

Mehdi'ye mi kaldı yol padişahım

(Ahmet Yabuloğlu)