Türkiye sonuna koşuyor
Kendimizi, gerçek anlamda, ne kadar Müslüman sayıp, ne kadar dini kurallara uyuyoruz, (çalmayıp, mazlumun hakkını almayıp, ötekilere hoş görü göstermek gibi) bilemem, ama artık, İslam dünyası tehlikede. Din üzerinde oynanan oyunlar, politikacıların dini kendi amaç ve çıkarları için kullanması yüzünden, dünyada Müslümanlara tepki var.
Gidebileceğiniz Batı ülkelerinde, potansiyel tehlike olarak algılanma şansımız yüksek. Batı, artık, İslam ülkelerindeki satılık politikacılar eliyle yürüttüğü, kendi çıkarlarına yönelik, mıncık mıncık politikaları nedeniyle, Müslümanların, kalite ve itibarı düşmüş durumda.
Abartmıyorum. İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya’daki son haberlere bir bakın. ABD’de, 11 Eylül saldırısı, Hıristiyan Amerikalılara değil, Müslüman azınlığa darbeyi vurdu. Yani Arap El Kaide, aklı sıra, Hıristiyan dünyasına vuracağım derken, kendisine saldırılması için haklı bir gerekçeye, Müslüman azınlığın, daha fazla baskı altına girmesine neden oldu. 3 bin ölüye karşılık, yaklaşık sekiz milyon Müslüman Amerikalı. Arap’ın hesabı bu kadar olur.
Şimdilerde, o noktanın da ötesine geçildi. ABD, ne zaman bir İslam ülkesine saldıracak olsa, göstermelik, önce ülkedeki Müslüman din adamlarını veya toplum liderlerini çağırıp, İslam dininin ne kadar kutsal olduğu yolunda bir nutuk atıp, ardından Müslümanları bombalamaya başlıyor. Zaten Obama ABD’ye başkan seçildiğinde, kurbanlar kesen, Türk seçmenleri için bu nokta, yıllar önce aşıldı.
Adam ter ter tepinip, ben Hıristiyanım, dese de bizler, “yok sen Müslümansın” diye adamı zorla Müslüman ilan etmedik mi? Dini konusunda onun yerine biz karar vermedik mi? Aslında, Atatürk Türkiye’si zamanında, dostlukları güvenilir olan ülkemiz, ne yazık ki 10 yıllık AKP iktidarı sırasında uluslararası alanda en kaypak diplomasiyi izledi. Artık, biz Müslümanlar, çok kolay birbirimize ihanet edebiliyor, en yakın komşumuzu ve dostumuzu anında satabiliyoruz. (Bak örnek; Tayyip Erdoğan, Kaddafi, Mübarek, Esad dostlukları.)
Bu gelişmeleri, eğer satılmadıysanız, eğer bir çıkarınız yoksa dikkatli her gazeteci net olarak izliyor. Görmemek için de kör olmak gerek. Son Suriye gelişmelerinde Türkiye gurursuzluğun, her türlü aşamasını yaşadı, yaşattılar. Düşünün, Rusya’da, Tayyip Erdoğan ile görüşmeyen ABD Başkanı Obama ile Rusya Başkanı Putin, Suriye konusunda anlaştı. Bizimkilerin, bırakın bu anlaşmayı, görüşmeden bile haberi yoktu.
Şimdi de, hafta içinde, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Davutoğlu’nu telefonla Paris’e çağırdı diye, yıkılan itibarı düze çıkarmaya çalışıyorlar. Davutoğlu neden Paris’e gidecek? Kerry, Davutoğlu’na sorup da mı, Suriye’de kimyasal silah denetlemesine girişecek? Tüm bu soruların yanıtı sizin de bildiğiniz gibi hayır. Davutoğlu’na, yeni talimatlar dikte ettirmek için, Kerry kendisini, ayağına, Paris’e çağırıyor. Yakışır aslanıma.
Bu arada Suriye’de, gazetelerde yayınlanan, vahşet resimlerine, tek kelime etmeyen iktidara, ne demeli? Biz Türkler, esir olana silah çekmez, teslim olana eziyet yapmazdık, yapandan da hoşlanmazdık. Ne oldu bizim milli karakterimize, genetiğimiz mi bozuldu, El Kaide ve El Nusra tarafından girişilen vahşetleri, bizim ağaların midesi nasıl kaldırabiliyor?
Tayyip Bey kürsüden ne kadar bağırırsa bağırsın, Hıristiyan müttefiklerinin, son talebini yerine getirdikten sonra, miadını dolduracak. O son talep, PKK’yı siyasal parti, katil Öcalan’a af ve Güneydoğu’nun parçalanmasına neden olacak, federal sistem için anayasa değişikliği.
CHP ve MHP, her ne kadar, “muhalefet ediyoruz” diyerek kendilerini savunsalar da, Meclis Anayasa Komisyonu ve AKP’nin demokratikleşme paketi içinde kaybolmuş durumda. Sözde muhalefet partileri, katılımları ile bu sürecin hızla gerçekleşmesini sağlayacak.
Sevgili okurum, sizin de kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, Türkiye, artık bir yol kavşağında. Bu kavşakta, gerçek uçurumu saklamak amacıyla sürdürülen demokratikleşme maskesi, iki tarafa çıkarılacak bir genel afla noktalanacak.Yani bir çuval odun veya kömür yerine bu kez genel af. Bu kadar mı ucuz dedelerimizin kanı, çocuklarımızın ve sizin geleceğiniz?