Türkiye için sosyal devlet modeli: Halk devleti
Sosyal devlet anlayışı, İkinci Dünya savaşı ve sonrasında, savaş koşulları ve piyasa sosyal sorunlarını çözmekte yetersiz kalması nedeniyle
Ve de yoksulluğun pik yaptığı bir konjonktürde oluştu. 1980’li yıllara kadar gündemde kaldı ve uygulama alanı buldu.
Sosyal devlet ile Devletçilik aynı anlamda değildir. Devletçilik ekonomik ve sosyal hayatı az veya çok kontrol amacı güder.
Refah devleti anlayışı ile sosyal devlet anlayışı birbirine daha yakın anlayışlardır. Her ikisi de halkın refahını ön planda tutar.
Küreselleşme süreci ile sosyal devlet anlayışı zayıfladı. Ancak Küreselleşme hem ülke içinde hem de ülkeler arasında dağılımının bozulmasına neden oldu, yoksulluk yarattı.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ( UNDP ) nin 2023 Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi'ne göre, 110 ülkede yaşayan 6,1 milyar kişiden 1,1 milyarı yoksullukla mücadele ediyor.
Bu nedenedir ki gelişmekte olan ülkelerde de salt GSYH ‘da büyüme yerine insani ve sosyal sorunları da içine alan ‘’iktisadi ve Sosyal kalkınma‘’ modellerini yeniden tartışmaya başladı.
Türkiye’de, gelir dağılımının bozulmasında ve ülkenin bu denli yoksullaşmasında küreselleşmenin de payı var; ama asıl olarak 23 yıldır verdiğimiz dış açıklar, devletin kurumsal devlet olmaktan çıkarılması ve popülist - parti devleti anlayışı en önemli nedenlerin başında gelir.
Bu günkü koşullarda; Türkiye için ‘’Çağdaş Sosyal Devlet ‘’ anlayışına gerek var. Bizim toplum sosyal kelimesinden korkar. Adına ‘’Halk Devleti ‘’ demek gerekir.
Türkiye’de Halk Devleti Nasıl Olmalı?
1.Devletin kurumsal yapı da olması gerekir.
Kurumsal devlet, iktidarların değişmesi ile değişmeyen, katılım, denetim ve şeffaflığa sahip, liyakatın esas olduğu ve gücünü halktan alan bir devlettir.
Refah devleti işlevini de ancak kurumsal devlet yapar. Bu anlamda Halk Devleti işsizlere ve az gelirli kişi veya ailelere gelir sübvansiyonu sağlamalıdır. Kendi evini satın alamayacak olanlara ev kirası vermeli ya da kiralık ev yapıp bunları maliyet altında kiralamalıdır.
2. Eğitimde öncelik kamu yararı esasında olmalıdır.
Türkiye de eğitimde planlama yapılmalı ve eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Bunun içinde, eğitimi prensip olarak devlet yapmalı, kurumsal niteliği olan paralı eğitim kurumlarında da ihtiyaç duyan öğrencinin eğitim giderlerini devlet karşılamalıdır.
3. Devlette liyakat esas olmalıdır. Bürokratlar eğitimli, uzman ve yetenekliler arasından seçilmelidir. Yüksek maaşlar verilerek, siyasilerin ve çıkar gruplarının etki alanı dışında tutulmalıdır. Bürokratik kararlar yalnızca yasalarla sınırlı olmalı, bürokrasi özerk olmalıdır.
4. Kamu altyapılarında özelleştirme kaldırılmalıdır. Kamu özel işbirliği anlaşmaları kaldırılmalı, yalnızca halkın yararı varsa, Yap-işlet devret modeli kalmalıdır.
Kamuya ait olup özelleştirilen, tekel niteliğindeki ve stratejik öneme sahip kurumlar yeniden devletleştirilmelidir.
5.Gerekli alanlarda devlet doğrudan piyasaya girmelidir.
Devlet her ilde, o ilin kaynaklarını değerlendiren yeni yatırımlar yapmalı ve para yerine iş dağıtmalıdır. Devletin kuracağı üretim tesislerinde, üreticinin teslim ettiği hammaddeni, söz gelimi süt; bir kısmı hisse senedi olarak ödenmeli kalan gerisi nakit olarak ödenmelidir. Çalışacak işçinin de aynı şekilde ücretinin bir kısmı, hisse senedi olarak ödenmelidir. Ayrıca şirket sermaye piyasasında halka açık olmadır. Bir süre sonra bu üretim tesisi halkın malı olacaktır.
Eski et – balık kurumu gibi, piyasada gıda arzını artıracak ve spekülatif fiyat artışını frenleyecek kurumlar yeniden ve daha kapsamlı kurulmalıdır.
Üretimde kullanılan ithal girdi payını düşürmek için devlet teşvik vermeli ve doğrudan piyasaya girmelidir.