Türkiye hukuk devleti midir?
Devlet tarihsel süreç içinde “mülk devleti”, “polis devleti” aşamalarından geçerek “hukuk devleti” aşamasına ulaşmıştır.
Derebeylik (feodal) sistemine dayanan mülk devleti anlayışında devlet, hükümdar ve soylu sınıflar arasında paylaşılıyordu. Mülk devletinde hükümdar, yetkilerini mülkün sahibi yani malik olmaktan alır ve hiçbir kurala bağlı olmaksızın onu kullanırdı.
Polis devleti anlayışında ise hükümdar, hiçbir kuralla bağlı değildir. Polis devletinde hükümdar, yetkilerini, sahip olmak statüsünden değil, hükümran olmak gücünden almaktadır. Polis devletinde hukuk kaideleri hiçbir şekilde yönetimi bağlamasa da tebâ için kayıtsız şartsız uyulması gereken kurallar anlamına geliyordu.
Toplumların sivilleşme ve demokratikleşmesiyle mülk ve polis devletinin yerini “hukuk devleti” almıştır.
Hukuk devleti insan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, yönetilenlerin haklarını aramalarının önündeki tüm engelleri kaldıran, demokratik, eşit ve adaletli bir düzen içerisinde otoriteyi insanların özgürlüğü lehine sınırlandıran, hukukla ve hukukun genel kurallarıyla bağlı olan devlettir.
Hukuk devletinde yöneten de yönetilen de aynı kurallara tabidir. Kimse yasalar karşısında dokunulmaz değildir. Yasalar anayasaya uygundur. Temel hak ve özgürlükler de (başbakanın değil) anayasanın güvencesi altındadır. İdarenin her türlü tasarrufları yasaya tabidir. Mahkemeler bağımsız ve kuvvetlerin ayrılığı esastır.
Hukuk devletinde güçlü geleneklere olduğu kadar bir o kadar da demokratik kültüre ve kurumlara ihtiyaç vardır. Demokratik ve sivil kültürün yerleşmediği toplumlarda hukuk devleti biçimsel olarak vardır. Hukuk devleti formatı altında polis ya da mülk devleti uygulamalarının yaygın biçimde görülmesi bu yüzdendir.
Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman “Bakanımı yedirmem”, “Valimi yedirmem”, “Müsteşarımı yedirmem” sözleri “mülk devlet” anlayışının yansımalarıdır. Meşhur deyişle ‘devlet demek ben demektir’ demiş oluyor.
Tayyip Erdoğan yine ‘Herkesin yaşam şekli bizim güvencemiz altında’ diyor. Yaşam tarzlarının anayasanın güvencesi altında olduğu yerde hukuk devleti, yaşam tarzlarının Başbakan’ın güvencesi altında olduğu yerde “polis devleti” zihniyeti var
demektir.
Başbakan Erdoğan’ın “Oğlum Bilal’i hedef alarak bana gelmek istiyorlar” söylemi yargıçların yapmamaları gereken bir işi yapıyorlar anlamına gelen söylemdir. Başbakan bu sözleriyle bir anlamda ‘yargı ne bana ne de oğluma dokunabilir’ demiş oluyor.
Hukuk devletinde kimsenin suç karşısında bağışıklığı olmadığına göre eğer ortada bir suç varsa bu oğuldan babaya olduğu gibi babadan oğula da uzanabilir. Bunun eleştirilecek ve şikayet edilecek bir yanı yoktur. Unutulmamalıdır ki ABD Başkanı Clinton bile ‘Beyaz Saray stajyerini kullanarak benim üzerime geliyorlar’ demeden yargıç karşısına çıkmıştı.
“Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor”. “Yargıya sesleniyorum: Siz de içinizdeki kirlileri temizleyin. Siz de öyle tertemiz değilsiniz. Bizim de bildiklerimiz var”. Bu sözleri sıradan bir yurttaş söylemiyor -ki zaten söyleyemez- ülkenin Başbakanı söylüyor. “Yargıya söyledik” sözü tehdit ve talimat demeyelim ama en hafif ifadeyle telkin anlamına gelmektedir. Yargıya “siz de öyle tertemiz değilsiniz” şeklinde hitap ve ardından “bildiklerimiz var!” söylemi resmen tehdit anlamına gelmektedir.
Rüşvet ve Yolsuzluk Davası’na bakan zamanın savcısı Zekeriya Öz’ün bizzat Başbakan tarafından gönderilen iki kişi tarafından; “özür dilemesi gerektiği, hükümete yönelik soruşturmaların derhal durdurulmasını, aksi takdirde zarar göreceğine” yönelik tehdit edildiği iddiası her şeyi özetliyor.
Bu konuda bir başka gelişme de İzmir’de yürütülen ’limanda rüşvet ve ihaleye fesat karıştırma’soruşturmasının durdurulması için Başsavcı Hüseyin Baş’ı iki kez telefonla arayarak tehdit ettiği iddiasıyla Adalet Bakanlığı Müsteşarı hakkında suç duyurusunda bulunulmasıdır.
Bütün bunlar bu ülkede yaşanıyor. Sizce Türkiye bir hukuk
devleti midir?