Türkiye darboğazda

Türkiye darboğazda

Irak ve Suriye'de tüm taraflar DEAŞ'ın işgal ettiği toprakların temizlenmesinin ardından yerlerin nasıl ve kimlerin dolduracağı hesaplarını yapmaktadırlar. 

Irak cephesinde, Irak anayasasına aykırı olduğu halde ve Ankara'nın kaygılarına rağmen Kerkük'te Kürt bayrağı asılmasının ardından IKBY 2 Nisan tarihinde KYB ve KDP temsilcilerinin katılımlarıyla yapılan toplantının akabinde bayrağın indirilmeyeceği, Kerkük'ün Kürdistan bölgesine ilhak edileceği ile birlikte bağımsızlık için Ağustos'ta referanduma gidileceği ilan edilmiştir. Seçilen tarih dikkat çekicidir.

Suriye cephesindeyse ABD Başkanı Trump'ın Ankara'nın PYD ve YPG konusundaki ısrarlı itirazlarına rağmen 9 Mayıs'ta imzaladığı kararla Rakka operasyonu için müttefik olarak seçtiği terör örgütü YPG'ye ABD özel kuvvetlerinin son teknoloji mühimmat ve silahların verilmesini onaylamıştır.

Her iki kararın da rast gele olmadığını, yıllar önce tasarlanmış senaryoların ürünüdür. Hedef, Kuzey Suriye'de Irak benzeri özerk veya kantonların kurulması ve neticede Süleymaniye, Erbil, Sincar ve Rakka'dan sonra Akdeniz'e ulaşmaktır. Sonraki aşama da Türkiye'dir.

Ne gariptir ki, 16 Mayıs'ta Erdoğan - Trump zirvesinden önce ve Türkiye'nin üst düzey heyetinin Washington'da olduğu sırada söz konusu kararın alınması açıkçası verilen bir mesajdır.

Aslında ABD'nin gerek Irak gerekse Suriye'yle ilgili bu ve benzer politikaları yeni değildir. Yıllardır bazen alenen bazen de el altından yürütülmüştür.  Güneri Civaoğlu'nun 2 Mayıs tarihli Milliyet Gazetesinde yayınlanan yazısında; 1991'de Riyad'da o zamanki Suudi Arabistan büyükelçimiz Yaşar Yakış'la birlikte davet edildiği ve Amerikalı iki yüksek rütbeli subay tarafından verilen brifingde; Amerikalı Yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye'nin güneydoğusunu ve Kuzey Irak'ı işaret ettiğini ve savaş bitecek, ABD Irak'tan çıkacak, giderken silahlarının büyük bir bölümünü bırakacak, yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye'ye karşı kullanacaklar, toprak isteyecekler. Türkiye ya istedikleri toprağı verecek ya da savaşacak dendiği yer almaktadır.

O dönemin başkanı Bush, Bağdat'a girmedi ancak arzu edilen hedefin bir bölümü gerçekleşti. Kuzeyde güvenli bölge ihdas edildi. Türkiye'nin kaygısını gidermek üzere güvenli bölgenin geçici olduğu bildirilmiş ve TSK'ya da 5 noktada asker bulundurma imkanı sağlanarak güvence verilmiştir.

1 Mart 2003'de tezkere TBMM'den geçmeyince bölge silahlandırıldı ve TSK'nın kontrolü zorlaştı.  Ne yazık ki Güvenli Bölge'den Kandil'e ve Güneydoğu'ya silah sevkiyatı yapıldığı TSK tarafından defalarca tespit edilmiştir.

2008'de TSK'nın PKK'ya karşı her şeyi bitirecek yöndeki büyük taarruzu Amerikalılar tarafından durduruldu.

Haziran 2014'te Irak ordusu Musul'da silah ve mühimmatlarını DEAŞ'a bırakırken Kerkük'te de Peşmergeye teslim etmiştir. Daha sonra DEAŞ, Sehl Neynova ve Sincar'ı Peşmergeye terk etmesi senaryonun diğer bir bölümüdür.

Ekim 2014'te bir Kobani yaygarası kopartıldı. Washington fırsat bu fırsat diyerek Kobani savunması sürerken PYD'ye havadan yapılan lojistik yardımlarla Ankara'ya rest çekti.

Kuzey Suriye'de Amerika'nın bu son kararından sonra artık ABD alenen askeri eğitim başta olmak üzere gizlisi saklısı olmadan Kürtlere destek verecektir. Yani bu durumda ABD Türkiye'nin komşusu olacak.

Rakka'dan silahların geri alınacağı,  Araplara bırakılacağı gerçekçi görülmemektedir. Zira Rakka çoğunluğu PYD - YPG'li üyelerden oluşturulan meclis tarafından idare edilecek.  

Bu olaylar karşısında Türkiye ciddi bir darboğazdadır. Gelişmeler 1918'deki Mondros Mütarekesini hatırlatmaktadır.

ABD ile Ankara arasındaki darboğazın aşılması Erdoğan - Trump arasında 16 Mayıs'ta yapılacak toplantıdan alınacak sonuca bağlıdır. ABD, 2011'den beri Kuzey Suriye'de yaptığı yaptırımlardan bir anda feragat edebilir mi?

Ankara, Rusya başta olmak üzere AB ve komşu ülkelerle ilişkilerini sıcak tutarak farklı planlar üzerinde durmalıdır.