Türkiye Avrupa Parlamentosu'nun düşmanı mı?
Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Türkiye Raporunu kabul etti. 21-22 Mayıs’ta da Parlamento Genel Kurulu’nda oylanacak. Raporda hükümetin, “Türkiye’nin modern, demokratik refah toplumuna dönüşümünde hayati önem taşıyan reformların yapılmasında kararlı davranması” istenirken, Başbakan Erdoğan’ın “2008’in reform yılı olacağı” taahhüdünün memnuniyetle karşılandığı belirtiliyor. Malum çevrelere göre rapor, “makul”, “dengeli” , “tavsiye niteliğinde” ama henüz iktidardan resmi bir değerlendirme yok. İçeriğine girmeden önce hemen bir hatırlatmada bulunalım, AP kararları, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 10. maddesiyle sadece Türkiye için bağlayıcı yapılmıştı.
Evet, bu rapora göre demek ki modern, demokratik, refah toplumuna dönüşebilmemiz için hayati önem taşıyan “reform” ları yapmamız şart. Şimdi bunların neler olduğunu da Rapordan özetleyelim:
* Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi, “taahhütlere bağlı kalınarak” öncelikle değiştirilmeli, ifade hürriyeti kapsamında yeni “reform” lar yapılmalı.
* Hükümet reformları sürdürürken, demokratik ve laik Türkiye’de çoğulculuk ve farklılıklara saygı gösterilmeli.
* Ermenistan’a konulan ambargo kaldırılmalı, sınır açılmalı, geçmiş olaylarla ilgili uzlaşma süreci başlatılmalı. AB Komisyonu da bu süreci desteklemeli.
* Türk hükümeti, “Kürt sorunu” nun kalıcı bir çözüme ulaşması için siyasi öncülük yapmalı, kamu hizmetinde, kamu ve özel okullarda Kürtçenin kullanılmasına imkan verilmeli. Erdoğan’ın, “asimilasyona hayır, entegrasyona evet” görüşü, “Kürt sorunu” için geçerli olmalı. DTP ve üyesi belediye başkanları, “Kürt sorunu” na siyasi çözüm arayışına yapıcı şekilde dahil olmalı. DTP’yi “kapatmanın Kürt sorununun siyasi çözümüne zarar vereceği” dikkate alınmalı.
* Türkiye komşularına yönelik tehdit oluşturmamalı, Irak topraklarında orantısız güç kullanmamalı, Irak’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygılı olmalı.
* Leyla Zana ve DTP’li 53 belediye başkanı hakkında açılan davanın, AB’yi rahatsız ettiği dikkate alınmalı.
* Ergenekon soruşturması kararlılıkla sürdürülmeli, “Devlet organlarındaki tüm bağlantıları” ortaya çıkarılmalı, örgütle ilgisi olanlar derhal yargıya teslim edilmeli.
* Vakıflar Kanunu’nun çıkarılmasından memnuniyet duyulmuştur. Ancak AB Komisyonu, gayrimüslim azınlığa, mülklerin yönetimi, satın alınması, üçüncü kişilere satılmış olanlar dahil geri alma imkânının tanınıp tanınmadığını belirlemeli.
* Türkiye; Vakıflar Kanunu’nun yarattığı olumlu havayı değerlendirerek, dinsel özgürlüklerle ilgili tüm yükümlülüklerini yerine getirmeli. Tüm dinsel topluluklara faaliyetleri için gerekli yasal statü, ruhanilerin eğitimi (Keşiş ve rahibe yetiştirilmesi), hiyerarşik seçim (Yönetim hakkı) ve ibadet yerlerinin inşası konusunda yasal çerçeve sunmalı. Heybeliada Ruhban Okulu yeniden açılmalı ve ekümenik patrik unvanının kullanılmasına (egemen olmasına) izin verilmeli.
* Türk askerinin Ada’dan çekilmesinin, Kıbrıs’ta BM gözetiminde yürütülen kapsamlı müzakereleri ve çözümü kolaylaştıracağı görülmeli.
* Hükümet, iç ve dış politikayla güvenlik konularında tam sorumluluk üstlenmeli ve ordu demokratik sorumluluğa saygılı olmalı.
* Türkiye AB-NATO stratejik işbirliği anlaşmasının uygulanmasını engellememeli. (Burada Rumların AB-NATO ortak operasyonlarına katılmasına izin vermemiz ve Rumların NATO üyeliğini veto etmememiz isteniyor)
* Yeni sivil anayasa taslağının merkezine “insan hakları ve hürriyetlerin korunmasının yerleştirmesi” nin çok önemli fırsatlar sunduğu görülmeli, sivil toplumun geniş katılımıyla, değişiklik bir an önce gerçekleştirilmeli.
Evet, bir kısmı özetlenen “reform” ların AB müktesebatıyla hiçbir ilgisi yok. Ama yapılırsa Türkiye’yi, modern, demokratik bir refah toplumuna değil, aksine çözülmeye, bölünmeye ve dağılmaya götüreceği çok açık. O halde bunlar niçin ve ısrarla isteniyor?
Yoksa ortak olacağımızı zannettiğimiz AB, Türkiye’nin azılı düşmanı da haberimiz mi yok?