Türkeş, buzdağının görünen tarafı
Bu kadar istemeye istemeye gönülsüz yazdığım pek az olmuştur şu sütunda.
Mevzu belli...
Bir "son dakika", "flaş", "şok"lar gününün ardından hiç girmek istemediğimiz topları paslıyor kalemimizin ucuna...
Durum, şahsen, hiç öyle "söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil" sancısı filan hissettirmiyor bir gazeteci olarak bana... Bu vaveylaya değer bir trajedi göremiyorum ortalıkta... Yine de "velinimetimiz"; okur soruyor ısrarla:
- Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
"Hiç" aslında!
Beni -milletini yani- düşünmeyeni düşünerek israf edecek kadar bol ve kıymetsiz olmadığına inanıyorum fani dünyada bize ayrılan zamanın!
Ve fakat...
Okura ek olarak, uzaktan, "Türkeş" soyadının MHP'de "deprem(!)" yaratmak üzere bir "fay hattı"na dönüştürüldüğü takdirde tek başına binlerce yıllık ideolojik temeli sarsabileceğini; hatta enkaza çevirebileceğini "zanneden" meslektaşlarımızın dil altından bakla çıkarma operasyonlarına maruz kalmaya da başlayınca, "Günün yarısını telefonda 'yok ben hiç öyle düşünmüyorum aslında...' diye göbek çatlatarak tüketmek yerine yaz kurtul" dedim kendime...
Sürçi lisan edersem, bizim için de bir yerlerde bir "dost acı söyler" kredisi açılmıştır herhalde...
***
Her şeyden önce;
Tuğrul Türkeş gider MHP kalır! "Türkeş vakası"na dair kurulacak bütün diğer cümleler hikaye!
MHP, Bilal'i transfer etmeye kalksa mesela... Yerle yeksan olan AKP mi olur MHP mi!
Ülkücü Hareket'in dışa vuran hayal kırıklığı gösteriyor ki büyük bir değerlendirme hatası yapılıyor "babalar ve oğulları" konusunda. Emanet kabul edilebilir ama Alparslan Türkeş'in mirası asla ailesi değil ülkücülere; Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları...
MHP'yi az buçuk izleyen herkes bilir ki MHP satrancının "şah"ı Tuğrul Türkeş değil; hiçbir zaman da olmadı. Dolayısıyla dün yandaş medyanın savunduğunun aksine hiç de öyle "siyasetin kimyasını değiştirecek, bütün denklemleri alt üst edecek" bir hamle olabilme ihtimali yok bu karargâhtan adam kaldırma yönetiminin!
Tuğrul Bey elbette bir Ahmet Kutalmış değil; donanımlı, kendine göre düşünce dünyasına sahip ve bunu ifade kapasitesi güçlü biri. Siyaset vitrininde katma değer yaratabilecek potansiyelde. Öfkeyle kalkıp da düne kadar dillendirdiğimiz bütün bu özellikleri yok saymak tutarsızlık olur. Ama bir de işin, bu kişisel artıların MHP'nin kurumsal kimliğine "katkı"ya dönüşüp dönüşmediği meselesi var. İşte orada kocaman bir "0" yazıyor Tuğrul Bey'in hanesinde.
Test etmesi bedava;
Tuğrul Türkeş deyince ne canlanıyor gözünüzde?
Kritik zamanlarda tabanı toparlayacak, kenetleyecek hangi hamle? En badireli zamanlarda sergilenen hangi duruş? Hangi çıkmazda ortaya konan hangi vizyon?
Gidişinin bir siyasi partiyi heba edeceği pompalanan şahsın o partide bulunduğu süredeki marjinal faydasını objektif bir şekilde hesaplamaya çalışalım... Benim "Türkeş'in oğluna da bu yakışırdı" dedirttiğini hatırladığım tek icraatı; MHP Kongresini gerçek bir orkestra şefi gibi yönettiği Divan Başkanlığı. Başkaca da görünür-hissedilir bir "Türkeş varlığı" yok hafızamda!
Dolayısıyla "olursa şık olur ama olmasa da olur" ederindeki bir aktör için fazla konuşuluyor iki gündür aslında!
Velhasıl, maksat MHP'ye dönük "Başbuğ Türkeş'in misyonu" başlıklı bir hamasi hücum başlatmaksa; Tuğrul Bey'in MHP'deki makamı zaten hiçbir zaman bu misyonla eşitlenmediği için "stratejik derinliğe" batmaya mahkûm biçare açılımlarından biri bu da AKP'nin!
Ha bir de şu "devleti sahipsiz bırakmama kılıfı" var ki zekamıza hakaret!
Devleti sahipsiz bırakmamak gibi ulvi bir niyeti olan kişi çıkar bunu açık açık haykırır; bunun için savaşır, günler öncesinden çaktırmadan odasını boşaltmaya başlamaz... Genel Başkan Yardımcıları aradığında açar telefonu kararını bildirir; partisinden, partililerinden saklanmaz! Ne yapacaklardı? "Evet" demesin diye ağzını bantlayıp, MHP Genel Merkezi'ne mi kelepçeleyeceklerdi yani Tuğrul Türkeş'i...
Öte yandan Türkeş'in üslubu yılların kader değilse bile mesai arkadaşlığına ne kadar yakışmadıysa, arkasından havada uçuşan hakaretler de o derece yakışmadı... Şimdi "öyleydi, böyleydi" diye ortalığa dökülenler dün bilinmiyor muydu sanki? Türkeş'in MHP'ye rağmen AKP'nin teklifini kabulü yeterince kabul edilemez zaten yıllarca tahammül ettiğiniz mahremini paylaşmaya gerek var mı?
***
'Saray'ın 1 Kasım'da ele geçirmeyi planladığı kale, iddia edildiği gibi MHP ise, Tuğrul Türkeş'e bakanlık teklifi ve Türkeş'in bu teklife "evet"i buzdağının -partiyi meşgul etmek üzere- görünen ve tam da bu yüzden hiç meşgul olunmaması gereken, "tehlikesiz" tarafı bence!
MHP "içerden çökertilecekse", bunu "bir bakanlık uğruna gitmiş" artık "dışarıda" olan Tuğrul Türkeş ile yapabilmeleri mümkün olmadığına göre, akıl ve mantık, MHP için yazılan "ihanet senaryosu"nun asıl faillerinin hâlâ içeride bir yerlerde "hücrelerinde uyuyor" olduğunu fısıldıyor bana!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, MHP'nin kurucu lideri Alparslan Türkeş'in "Davadan döneni vurun! Ben dönersem beni de vurun" referansını tamamlar biçimde "Bizim partililerimiz değil dava arkadaşlarımız vardır, dava ne alınır, ne satılır" diyerek peşinen hükümsüzleştirdiği Tuğrul Türkeş'in -MHP lügatindeki ifadesiyle- "hançeri" parti tabanını çözmek bir yana kenetler bile...
Türkeş'ten ziyade, içeride "bakın görün Türkeş'in oğlu bile gitmişken biz kaldık..." diyerek kendilerini partiye adeta "dayatacak" ve patlamaya ayarlandıkları gün ve saatte bunun "diyet"ini isteyecek olanlara karşı teyakkuza geçilmeli MHP'de!
Not: Dilerim bu şer gibi görünen hadisenin hayrı da "vefa"nın "ebedi siyasi kontenjan"a ipoteklenmesi halinin tedavülden kaldırılması olur.