Sözcü gazetesi yazarı Uğur Dündar'ın, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile yaptığı röportaj şöyle:
Sevgili okurlarım, 29 Ekim 1923 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet'in kuruluşunu ilan etti ve Türk Milleti yeni bir devlet kurarak tarih sahnesindeki yerini aldı. Atatürk, Türkiye'ye çağdaş, demokratik ve güçlü bir devlet olmanın yolunu açan ve milletimizin dirilişini simgeleyen bu tarihi olayı bizim en büyük bayramımız ilan etti. Fakat, maalesef AKP iktidarı, bu bayramın geleneksel boyut ve görkemiyle kutlanmasını engellemek için çeşitli kısıtlamalara yöneldi. Buna rağmen halkımız, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 94. yıldönümünü, ülke çapında büyük bir coşku ve heyecan patlamasıyla kutladı. Böylece hem Atatürk'ü, hem de ‘O'nun kurduğu laik ve demokratik Cumhuriyet'i ulusumuzun kalbinden kimsenin silemeyeceğini ortaya koydu. Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kısa süre önce “Türkçülüğü bölücülük olarak değerlendirmesi” bayramın ortak sevinç atmosferini gölgeledi. Bugün, daha önceki tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ'la söyleşimizde bu açıklamanın gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğini ve nasıl bir amaç güttüğünü konuşacağız. * * *
“TÜRKÇÜLÜK BİRLEŞTİRİCİ VE BÜTÜNLEŞTİRİCİ KAVRAMDIR”
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ, Cumhurbaşkanı'nın bu iddiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Cumhurbaşkanı'nın Türkçülük ve Kürtçülük hakkındaki sözleri aynen şöyle: “Kürt'üm demek en tabii hakkındır ama Kürtçülük yapmak hakkın değildir. Türk'üm demek en tabii hakkındır, ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar bölücülüktür.” Cumhurbaşkanı bu ifadesiyle Türkçülük ile Kürtçülük arasındaki farkı bilmediğini ortaya koyuyor. Daha da vahimi Türkçülüğün bölücülük olduğunu söyleyerek fahiş bir hata yapıyor. Kürtçülük, ayrılıkçı, ırkçı bir terör hareketidir. Türkçülük ise Anayasa'nın 2. maddesinde “Atatürk milliyetçiliği” terimi ile ifade edilen birleştirici ve bütünleştirici bir kavram olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşıdır. Bu durumda, Erdoğan'ın Kürtçülükle Türkçülüğü eşdeğer gördüğü yolundaki açıklamasının, Türkçülüğe hakaret etmekten de öte, Kürtçülük hareketine meşruiyet sağlamaktan ve Türk milletinin bütünlüğünü parçalamak isteyen düşmanlara cesaret vermekten başka bir anlamı olabilir mi?..
“ATATÜRK TÜRKÇÜLÜĞÜ IRKÇILIĞI REDDEDER” (U.D.):
Atatürk Türkçülüğünün en önemli yanı da ırkçılığı reddetmesi değil mi? (Ş.E.): Haklısınız. Söylediklerimi biraz açayım. Kürtçülük, temel niteliği Kürt ırkçılığı olan, PKK'nın kanlı terör eylemleriyle ve Türkiye'ye hasım devletlerden aldığı silah yardımı ve siyasi destekten yararlanarak Türkiye'yi bölmeyi ve Güneydoğu bölgesinde bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hedefleyen ideolojidir. Türkçülük ise Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ana fikirdir, iradedir: Kurtuluş Savaşı'ndaki Kuvayı Milliye ruhudur. Atatürk Türkçülüğü, ırkçılığı reddeder. Bu nedenle, Türkçülüğün temelindeki Türk milliyetçiliği ayrıştırıcı değil, birleştiricidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel arka planına baktığımızda Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı ve Ziya Gökalp gibi bilim adamlarının Türkçülüğün ve Türk milli bilincinin uyanmasında büyük bir rol oynadıklarını görürüz. “Türkçülüğün Esasları”nı yazan ve Diyarbakırlı bir Kürt aileden gelen Ziya Gökalp, ırkçılığı şu sözlerle reddeder: “Millet ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümredir. Millet, lisanca, ahlakça, edebiyatça müşterek olan, yani ayni terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bir zümredir…” Atatürk'ün, “fikirlerimin babası” diye tanımladığı Gökalp'e göre Türkçülüğün anlamı, Türk milletini yükseltmek, yüceltmektir. Buradaki “Türk milleti” kavramı, Gökalp'in millet tanımına uygun olarak, Kürtler de dahil, ülkemizdeki çeşitli etnik gruplara mensup tüm vatandaşlarımızı kapsamaktadır.
“TÜRKLÜK RUHU KURTULUŞ SAVAŞIYLA ŞAHLANDI” (U.D.):
Peki, Türkçülük fikrinin uygulamada Türkiye Cumhuriyeti'ne nasıl dönüştüğünü de anlatır mısınız?
(Ş.E.): Bu dönüşüm, Kurtuluş Savaşı'nda oldu. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla Osmanlı padişahı ve devleti, toprakları üzerindeki egemenlik haklarını tümüyle yitirmiş, Sevr Antlaması ile de galip devletlerin tutsağı olmuştu. Bu karanlık günlerde İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali, Anadolu sathında Türklük ruhunu ayağa kaldırdı. Mustafa Kemal de, Müdafaai-Hukuk hareketi içinde dağınık yerel güçleri düzenlenen kongrelerde kaynaştırdı, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ortak amaçlar doğrultusunda birleştirdi. Osmanlı Devleti'nin temel dayanağı olan ümmet fikrinden kopup, “Türk Milleti” kavramına geçmesi de bu ortamda gerçekleşti. Türk halkının milli tarih şuurunu kazanması, Türk milliyetçiliğinin ete kemiğe bürünüp Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşı olması, Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'ndaki şahlanması ile ortaya çıktı.
“TÜRKÇÜLÜK, TÜRK MİLLETİ'NİN ANAVATANINA SAHİP OLMA AZMİNİN ÜRÜNÜDÜR”
(U.D.): Osmanlı döneminde Türk milliyetçiğine neden karşı çıkılıyordu?
(Ş.E.): 1789 Fransız İhtilali'nden sonra milliyetçilik rüzgarları başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı derinden etkiledi ve birçok ulusla etnik grubu barındıran Osmanlı İmparatorluğu'nun temellerini şiddetle sarstı. Yöneticiler, imparatorluğun dağılacağı korkusuyla, milliyetçilik akımına ve Türkçülüğe karşı çıktılar. Türk, Türkiye gibi sözlerin ağza alınması bile yasaklandı. Türk unsuru kendi devleti içinde hor ve hakir görülen bir azınlık durumundaydı. Bu ortamda, imparatorluğun çökmesini önlemek için değişik yöntemler denendi. Önce, Osmanlı sınırları içindeki bütün dini cemaat ve kavimleri “Osmanlıcılık” bilinciyle yoğurup homojen bir topluluk haline getirmeyi öngören “Osmanlıcılık” ideolojisi uygulandı ama çöküş önlenemedi. Bunu takiben, din birliğini öngören “İslamcılık” anlayışına başvuruldu. Bu da imparatorluğu bir arada tutamadı. Son olarak, İttihat ve Terakki'nin bütün Türkleri bir bayrak altında toplamayı hedefleyen “Turancılık” denemesi de başarısız bir fikir hareketi olmaktan ileri gidemedi. İşte Türkçülük ve Türk milliyetçiliği, bütün bu başarısız sistem denemelerinden ve Birinci Dünya Savaşı'nda İmparatorluğun tasfiyesinden sonra başlayan Milli Mücadele sürecinin ve Türk milletinin Misak-ı Milli bağlamında anavatanına sahip olma azminin ürünüdür.
(U.D.): Aslında Türkler için “Anavatan” kavramı da yeniydi değil mi? (Ş.E.): Evet öyle!.. Batılı milletlerin, imparatorluklar kursalar bile anavatan diye belledikleri ve üstüne titredikleri bir yurtları vardı. Osmanlı döneminde ise Türk unsurunda gerçek bir anavatan anlayışı gelişmemişti. İslam dininin yayılmış olduğu, “şeriatın hüküm sürdüğü” her yeri vatan gibi gören bir duygu vardı. Türk milliyetçiliğinin, Misak-ı Milli bağlamında somut bir anavatan kavramıyla bütünleşmesi Kurtuluş Savaşı sürecinde gerçekleşmiş ve anayasamızda yerini almıştır. Bundan dolayı da 1924 Anayasası'na “Türk devletini kuran ahaliye Türk milleti denir” ifadesi konmuştur.
“SAYIN CUMHURBAŞKANI'NAYANLIŞTAN DÖNME ÇAĞRISI YAPIYORUM”
(U.D.): Türkçülüğün doğuş ve gelişme süreciyle birleştirici ve bütünleştirici özelliğini özlü bir şekilde izah ettiniz. Bu gerçekler ışığında, Sayın Cumhurbaşkanı, nasıl oluyor da “Türkçülük bölücülüktür diyebiliyor?
(Ş.E.): Cumhurbaşkanı'nın “Türkçülük bölücülüktür”demesinin nedeni, konuya ümmetçiliğe dayalı siyasal İslam mantığı perspektifinden bakmasından ileri geliyor. Bu mantık, “Türküm” demeyi kavmiyetçilik olarak görür. Bu fikriyatı benimseyen kişiler, Türkçülüğün horlanmasını, buna mukabil ümmetin övülmesini hoş görürler. Ayrıca, bir zihniyetin “zamiri” (gizli amacı) Türkiye'nin kolektif kimliğini değiştirip, Osmanlı kisveli Sünni İslam'a evirmek olunca, Türkçülüğü bölücülük olarak niteleyip reddetmesi normaldir. “Güçlü devletlerin en temel özelliği nedir?” sorusuna yanıt aradığımız zaman, böyle bir ideolojik yaklaşımın ne denli sakat olduğunu ve ulusal çıkarlara ters düştüğünü görürüz. Çünkü güçlü devletlerin temel özelliği, sağlam millet yapılarından, ortak millet tanım ve şuurundan, kendilerini birleşik ve özgün bir varlık olarak görmelerinden kaynaklanır. Bu itibarla Cumhurbaşkanı'na buradan sesleniyorum: “Sayın Cumhurbaşkanı, siz Türk milletiyle özdeşleşen Türkçülüğü bölücülük olarak niteleyip aşağılamaya devam ederseniz, Türkiye halkını milli kimlikten ve aidiyet duygusundan yoksun bırakır, bölünmüş, ufalanmış, dejenere bir kitleye dönüştürürsünüz. Böyle bir Türkiye'nin de Yugoslavya'dan farkı kalmayacağını, parçalanacağını takdir edersiniz. Bu nedenle zat-ı alinize naçizane telkinim, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ana fikir olan Türkçülüğü Kürtçülükle eş değer tutarak ve bölücülük sayarak, aşağılamaktan vazgeçiniz. Zira, Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran milli iradedir. O iradenin odağında da Mustafa Kemal Atatürk vardır.”
(U.D.): Sayın Cumhurbaşkanı'na yaptığınız bu çağrıya canı gönülden katılıyorum.
(Ş.E.): Son bir ilave… Atatürk milliyetçiliğine dayanan şuurlu Türkçülük, Türkiye'ye, çağdaş bir devlet olmanın, dogmanın tutsaklığından kurtularak akıl ve bilim çağına geçmenin ve “muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmanın” azim ve şevkini kazandırmış ve demokratik ve özgürlükçü bir yönetimin yolunu açmıştır.