Türkçüler günü
Pazar günü çıkacak ama bu yazıyı 3 Mayıs'ta yazıyorum. Bütün Türklerin, Türkçülerin, Türk Dünyası'nın Türkçüler Günü kutlu olsun!
3 Mayıs'ın bir gün bütün Türk Dünyası'nda kutlanacağına inanarak bu kutlamada bulunuyor ve bu yazıyı yazıyorum. Çünkü fıtrat değişmez: Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır. Namık Kemal'in bu mısraı ezelî bir hakikatin en veciz ifadesidir.
Türk'ün fıtratında hem güç, kudret, hem de asalet vardır. Bu vasıfları biliyorum ve bundan heyecan duyuyorum. Bu vasıfları biliyorum ve bundan dolayı asla ümidimi kaybetmiyorum.
Bugün 3 Mayıs Perşembe. Zamanenin bütün çirkinliklerini sildim. Türk'ü silme, Türk'ü yok etme planları yapanları zihnimden uzaklaştırdım. Şunu çok iyi biliyorum: Türk'ü levhalardan silebilirler, Türk'ü konuşmalarından çıkarabilirler. Fakat Türk genini yok edemezler. Türk'ün damarlarında dolaşan asil kanı bulandıramazlar. Ağızlarına aldıkları etnik çağrışımlarla Türk kavramını kirletemezler.
74 yıl önce bugün devler geçti bu dünyadan. Türk mahkemelerinde Türkçülük yargılanmaya kalkışıldı. Belki 3.000, belki 5.000... Bugün için bu sayı çok az görülebilir. 1944 yılında Ankara'da 3.000-5.000 gencin toplanması büyük hadisedir. Hemen hepsi de lise ve üniversitede okuyan pırıl pırıl gençler. Kendisinden Türk'ü sevmeyi öğrendikleri Atsız'ın yargılanmasına tahammül edemiyorlar. Ulus meydanında o gün Türklük haykırıyor. Motosikletli polisler, atlı polisler gençlerin arasına dalsa da, gençleri tutup gözaltına alsalar da bir atılış günüydü o gün. Türkçülüğün, Türkçü gençlerin meydan okumasıydı o gün. Sovyetlere şirin görünmek isteyenlerin korkuya kapıldıkları gündü o gün.
Kuruntuya kapıldılar. Gençleri gözaltına aldılar. Bazılarını tutukladılar. Bunların arkasında bir örgüt var, dediler. Bunlar Meclis'i ve hükümeti devirmek için gizli örgüt kurdu, dediler. 9 Mayıs gününden başlayarak kimleri tutuklamadılar ki... Atsız'ı tutukladılar, Reha Oğuz'u tutukladılar, Zeki Velidî'yi tutukladılar, Hüseyin Namık'ı, Hasan Ferit'i, Nejdet Sançar'ı, Orhan Şaik'i, İsmet Tümtürk'ü, Fethi Tevetoğlu'nu, Alparslan Türkeş'i tutukladılar... Hepsi birbirinden yiğit 23 adamı tutukladılar.
Tam 74 yıl geçti aradan. O günün şartlarını düşünüyorum. Az da olsa bugüne ulaşmış resimlere bakıyorum. Onların tertemiz ve şerefli yüzlerinde Türklüğün geleceğini görüyorum. Tarihin inişli çıkışlı çizgileri arasından yarınları okumaya çalışıyorum. Atsız'ın kitaplarını okuyan on binlerce genç var. Pırıl pırıl. Bozkurtlar romanı Türk Dünyası'na ulaşmış. Oralarda da okunuyor. Gençler her yere Köktürk harfleriyle Türk yazıyor. Erlerin, komutanların kollarında Türk yazıyor. Erk, berk, Türk... Ne kadar güzel ve ahenkli sözler. Hepsinde de "güç, kudret" anlamı var. Belki de birçok kimse bilmiyor ama erk ve Türk sözleri eski Uygur metinlerinde gerçekten de "güç, kudret" anlamında idi. Çok kez de birlikte kullanılıyorlardı. Milletimin adı güzel, sözü güzel, dili güzel. Elbette bu güzellikler bir gün sanatta da kendini gösterecektir.
Bugün 3 Mayıs Perşembe. İşleri güçleri toplumu bölmek olan, kurumları bölmek olan yek suratlı, şom ağızlı görüntüleri fırlatıp attım gözümün önünden. Yüreğimin derinliklerinde yer etmiş bulunan bu kutlu günü kirletmelerine izin vermedim. "Irkıma hizmet etmek istiyorum." diyen genç kızı düşündüm. "Atsız'ı okurken heyecanlanıyorum." diyen bir başka genç kızı düşündüm. Türkçenin sözleri üzerinde gezinip köklere ulaşmak isteyen genç bilim adaylarını düşündüm.
Bugün ben Türklüğe hizmet etmiş yakın çevremden insanları da düşündüm. Hüsamettin Gülcür'ü, Halil Tireli'yi, Hasan Oraltay'ı, Ruhi Cebeci'yi, Özer Hiçyılmaz'ı, Niyazi Adıgüzel'i, Abdurrahman Çelik'i, İbrahim Gökbörü'yü, Turgut Günay'ı, Necmettin Hacıeminoğlu'nu, Erol Güngör'ü, Mehmet Eröz'ü, Muzaffer Eriş'i, İzzet Yolalan'ı, Refet Körüklü'yü, Mustafa Kayabek'i, İlhan Darendelioğlu'nu, Altan Deliorman'ı, Erk Yurtsever'i, Mustafa Ok'u, Halil Özyıldız'ı, Ayvaz Gökdemir'i, Şekür Turan'ı, Abdurrahman Kızılay'ı, Ziyat Akkoyunlu'yu, Ali Özaydınlı'yı, Nejdet Özkaya'yı, Yücel Hacaloğlu'nu düşündüm. Türklük için yaşadılar, çalıştılar, heyecanlandılar ve uçup gittiler. Tanrı'nın esirgenliği onların ruhlarını saracaktır.
Bugün ben Türk Dünyası için ömürlerini tüketenleri de hatırladım. Rauf Denktaş'ı, Ebülfez Elçibey'i, Sadık Ahmet'i, Nejdet Koçak'ı... Baymirza Hayıt'ı, İsa Yusuf Alptekin'i, Ali Akış'ı, Ayder Osman'ı, Ali Tebrizi'yi, Cevat Heyet'i, Ata Terzibaşı'nı, Abbas Zamanof'u, Bahtiyar Vahabzade'yi, Ahmet Caferoğlu'nu, Reşid Rahmeti Arat'ı, Muharrem Ergin'i...
Sadece bu kervan bile yarın için ümitleri canlı tutmaya yeter.