İpek Yolu, uygarlığın dünyadaki biricik ortak coğrafyasıdır. Uygarlık pek çok etkileşimle oluşur. Bu yolun bütün kavşaklarında Türk uygarlığının olduğunu kabul etmeyenlerin önyargılarını bir yana bırakıp Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'ın, "İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri" adlı kitabına bakmaları gerekir. Tarih bütün oyununu coğrafyada sahneler. Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, Asya coğrafyasının âdeta her karışında Türk tarihinin izlerini arayan ve aradıkça bulan, buldukça onları belgeleyip arşivleyen, bunlarla da yetinmeyerek içeriğini anlam düzeyine çıkartıp açıklayan, tarihi güncelleyip ona daha da anlaşılırlık kazandıran bir bilim eridir. Cengiz Alyılmaz, tarihsel belge ve yazıtları yalnız açıklamakla kalmıyor, onların korunması için büyük çaba harcıyor; başka araştırıcıların kullanımı için bütün kapıları ardına dek aralıyor. Bulguladığı eserlerin gelecek kuşaklara da ulaşması için var gücünü ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'ın "İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri" adlı 656 sayfalık kitabı, Asya coğrafyasındaki büyük alan çalışmasının somut bir ürünü olarak 2015 yılında Atatürk Üniversitesi tarafından yayınlanarak araştırmacıların hizmetine sunuldu. Eserde, tarihî veri olarak, kaya üstü betikler (tasvir - petroglif); dikili, damgalı ve tasvirli taşlar; kurganlar, mezarlar, mezarlıklar, türbeler, heykeller, heykelcikler; tapınma yerleri ve dinî ziyaret alanları; eski kent kalıntıları, mimarlık eserleri; çeşitli kullanım ve bezeme gereçleri; yazılı eserler bölümlendirilerek inceleniyor. Alt başlıklarla obje ve malzemenin önemi hakkında ayrıntılı bilgiler veriliyor.
Türk kozmolojisine ve mitolojisine kaynaklık edecek olan pek çok kalıta kitapta büyük oranda yer veriliyor. Kaya üstü tasvirlerle ilgili ortaya konulan incelemeler sonucunda Turfan, Altay ve Hutubi bölgeleri ile Asya, Kafkasya ve Anadolu coğrafyasındakiler aynı kare içinde yan yana getirilerek, aralarındaki biçim ve içerik benzerliği en açık biçimde okuyucuya sunuyor.
Türklerde görülen çene bağlama geleneğinin Prof. Dr. Alyılmaz tarafından mumyalarda da saptanması yapılan çalışmanın bilimsel boyutunun derinliğini gözler önüne seriyor. Bir şehir efsanesi hâline getirilen "Beyaz Piramitler", Prof. Dr. Alyılmaz tarafından açıklığa kavuşturuluyor ve Tangutlara ait mezarlar olduğu belgeleniyor; 9 büyük anıt mezar tespit ediliyor. (Kök)Türk harfli yazıtlar, kâğıda yazılı (Kök)Türk harfli belgeler ve kitaplar, yabancı dillerdeki yazıtlar, Uygur harfleri ile yazılmış eserlerle pek çok yazıt hakkında görsellerle desteklenen ayrıntılı bilgi sunuluyor. Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'ın Çin'in farklı bölgelerinde tespit ettiği kurganlara, anıt mezarlara, balballara, oboolara, kaya üstü resimlere, kuyrukları düğümlü atlara, üzerinde binicisiyle birlikte Türk at heykellerine; metal ok uçlarına (ki kanımca uygarlığın en önemli göstergelerinden birisi demirin eritilmesi, işlenmesi), üzengilere, gemlere; üzerleri tamgalı döküm kazanlarına, baltalara, bıçaklara, kamalara, kesici aletlere, süs ve kullanım eşyalarına, şehir kalıntılarına ait görüntüler insanın aklını başından almaya yetiyor.
Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, bize, zaman zaman bakıp da görmediklerimizi gösteriyor ya da görünür, erişilebilir kılıyor. Belki de ömrümüzce hiç gidemeyeceğimiz yerlerdeki bulgularını 576 fotoğrafla belgeleyip ete kemiğe büründürüyor, dillendiriyor, anlamlandırıyor, açıklanır bir duruma dönüştürüyor. Cengiz Hoca, yazıt biliminde açtığı çığırla ve "İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri" adlı eşsiz kitabıyla hem İpek Yolu'nun hem de Çin'deki eski Türk anıtlarının ve yazıtlarının "yorçısı" / "kılavuzu" oluyor.
Unutmayalım ki, bir taşın üzerinde bir ileti varsa o ileti onu yazana geçmişten, atalarından geliyordur. O da onu çözümleyerek kendi gününden geleceğe aynı iletiyi gönderiyordur; yazıyordur. Bizlerin görevi ise O iletiyi geleceğe taşımak. Tarih doğru öğrenilsin istiyorsak bizim de iz bırakmamız gerekecektir. İşte Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, bu kitabıyla böylesi bir izi hem de çok belirgin biçimde bırakıyor geleceğin tarihine. (Veysel Dinler)
Erzurum Atatürk Üniversitesi Yayınları
İletişim Tel: (0535) 253 82 72
***
Batı Trakya sahipsiz değil
Türkler 1354 yılında Trakya'nın Galibolu yarımadasını aldıktan sonra yıldırım hızıyla Batı Trakya'nın içlerine ve dağlık kesimlerine sızarak burayı kendilerine vatan yaptılar. Şimdi ise yıl 2017 ve 663 yıldan bu yana Batı Trakya adlı Türk yurdunda yaşayan soydaşlarımız 1923 Lozan Anlaşması'nın kendilerine tanıdığı anayasal haklara rağmen Yunan yönetiminin haksız ve adaletsiz baskısı altında inim inim inliyor.
Acaba Yunan, 94 yıl önce haksız olarak yönetimine aldığı Batı Trakya Türklerine neden adaletsiz uygulamalarla zulüm yapıyor? Bunun nedeni, bu topraklarda yaşayan Türkleri Batı Trakya'dan söküp atmak ve buraya tamamen sahip olabilmektir.
Yunan yönetimi, kendi iç hukuku, anayasası, ikili ve başta Lozan Anlaşması olmak üzere bütün uluslararası anlaşmaları çiğnemektedir. Peki Yunan yönetimi neye güvenerek Batı Trakya Türklerine yönelik bu hukuksuz, haksız ve adaletsiz uygulamalarda bulunuyor? Avrupa Birliği ülkeleri de ne yazık ki bu konuda Yunanistan'ın tüm icraatlerine göz yumuyor. Fakat sormak lazım, Lozan anlaşmasına imza koyan devletler de bu adaletsizliğe neden dur demiyorlar. Yoksa Batı Trakya Türklerinin insanca yaşama hakkı yok mu?.. İşte deneyimli gazeteci yazar Süleyman Sefer Cihan "Batı Trakya'da Yunan Adaletsizliği" kitabında bu sorulara cevap ararken Batı Trakya Türkleri'nin yaşadığı haksızlığı da gündeme taşıyor. Cihan, Batı Trakya Türklerinin davasına kendilerini feda eden şehitlere armağan ettiği kitabının ithafında şunları söylüyor: Neden mi bu kitabımı şehitlerimize ithaf ettim? Çünkü ben Batı Trakya hukuk mücadelem sırasında bu şehit ağabeylerimi her zaman örnek aldım ve faydasını da çok gördüm. Hep onların yürüdükleri milli yoldan yürüdüm ve onlar ne dedi ise aynısını uygulayarak yaptım. Bu yüzden ben de Batı Trakya Türk gençlerinin bu hukuk mücadelesine dört elle sarılmalarını ve şehit ağabeylerimizin bu emanatlerini devralmalarını canü gönülden diliyorum. Evet bu çok zor, ama bir o kadar da namuslu ve şerefli bir görevdir. Ben, şu anda 74 yaşında olmama rağmen, son nefesime kadar Yunan yönetiminin Batı Trakya'da uyguladığı bu adaletsiz ve hukuksuz icraatlara karşı kavgasız, gürültüsüz ve hukuki bir mücadeleyi tarih nezdinde, millet nezdinde sürdürdüm ve ömrüm yettiğince de sürdürmeye devam etmeye azimliyim.
Batı Trakya Dergisi Yayınları
Tel:(0212) 664 85 57
***
KÜTÜPHANEMDEN
Yolları ayrılan iki kahraman
Uğradığı bombalı suikast sonucu hayata veda eden araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun bir kitabı bugün köşemizin konuğu. Mumcu'nun yakın tarihe belgelerle ışık tutmak gayretindeki, "Kazım Karabekir Anlatıyor" adlı kitabının ilk baskısı 1990 yılında Tekin Yayınevi tarafından yapılmış. ''Mustafa Kemal ve Karabekir Paşa, ulusal Kurtuluş Savaşımızı kesin utkuya ulaştıran iki eski dost, iki eski arkadaş, iki eski asker ve iki ihtilalcidir'' diyen Mumcu yakın tarihimize damgasını vurmuş bu iki kişinin yollarının nerede ayrıldığını belgelere dayanarak anlatıyor. Karabekir'in günlüğünden yola çıkarak devrim tarihine ışık tutmayı amaçlayan Uğur Mumcu bu çalışmasıyla şu soruların cevabına da açıklık getiriyor:
Başkomutan Gazi mustafa Kemal ile Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir'in araları niçin açılmıştı? Erzurum'da birleşen yollar, Ankara'da neden, nasıl ve niçin ayrılmıştı? Karabekir'in günügününe tuttuğu anılar, niçin yasaklanmıştı? Atatürk'ün Kazım Karabekir'in 1933 yılında yayınladığı kitaba verdiği yanıtlarda neler yazılmıştı? Atatürk Halife ve sultan mı olmak istemişti? Kurtuluş Savaşı'nda Paşalar birbirlerini niçin Bolşeviklikle suçlamıştı? Karabekir, Padişahçı ve şeriatçı mıydı?
Mustafa Kemal, Musul'u alma planından niçin vazgeçmişti? (A.Y.)