Kendimi bildim bileli sporun her branşını, özellikle Olimpik branşları takip eder, olumlu ya da olumsuz okurlarımla paylaşırım…
Spor benim için sadece futboldan ibaret değil…
Futbolu severim, ama diğer branşları da severim…
Boks yapmışlığım, atletizmde 100 metre koşmuşluğum var…
Konyaspor Kulübünde, Triatlon ve Boks Federasyonlarında yıllarca Asbaşkanlık, Halter, ve Tekvando Federasyonları Basın Kurullarında görev yapmışlığım da cabası…
Yaklaşık 60 spor federasyonunun genel kurulunda da oy kullandım…
Şunu söylemeye çalışıyorum; futbolun dışındaki diğer spor branşlarına “Fransız” değilim…
Yukarıda da belirttiğim gibi, özellikle Olimpik branşlara…
Dolayısıyla, sporun diğer branşları benim olmazsa olmazlarımdandır…
Özellikle son dönemde 2024 Paris Olimpiyatları’na yönelik bir çok araştırmalarımı da sizlerle paylaşmaktan büyük keyif aldım…
Bunu da belirtmemde yarar var.
*
Bugünkü konumuz ise Türk sporunun ifrat ve tefriki…
İfrat nedir?
Bir konu üzerinde aşırıya kaçmaktır…
Tefrik ise İfratın tam tersi, normalden az anlamına gelendir…
Malum; EURO 2024 futbol şampiyonasında ilk turda karşılaştığımız Gürcistan’ı 3-1’lik skorla mağlup ettik…
Bu galibiyet bize adeta ikinci bir bayram hediyesi oldu…
Oynanan futbola değil, sonuca ve atılan gollerin güzelliğine şapka çıkardık…
Özellikle Arda’nın attığı gol yere göğe sığdırılamadı…
Arda attığı bu golle Türkiye gündeminin ilk sıralarına oturdu…
Sonra ne mi oldu?
Arda’nın çocukluğu, elindeki Kuran-ı Kerimli fotoğrafları, yediği, giydiği, hemen hemen bütün özelleri medyada ve sosyal medyada sık sık paylaşıldı…
Bir kesim Arda’nın Gürcistan’a attığı golü ön plana çıkarırken, bir kesim ise elinde Kuran-ı Kerim olan Arda Güler’i paylaştı…
Yani, milletçe bölündük!
Kimisi dudak büktü, kimisi gerdan kırdı…
Bu bir gerçek.
*
Gelelim Kadın Voleybol Milli Takımımıza…
Filenin Sultanları, “2024 FIVB Voleybol Milletler Ligi’nde galip geldikçe bir kesim “Atatürk’ün kızları ya da “Cumhuriyetin kızları” diye tempo tutarken, diğer taraf içten içe hayıflandı ve kızların bu başarısını görmezden geldi…
İki tarafta meseleye spor gözüyle bakmayı tercih etmedi, dolayısıyla da Filenin Sultanları üzerinden adeta bir hesaplaşma yaşandı!
Soru şu; Voleybol Kadın Milli Takımına “Atatürk’ün” ya da “Cumhuriyetin kızları” diye haykırırken, Boks’ta kadınlar branşında Olimpiyat, Dünya ve Avrupa şampiyonu olan Busenaz Sürmeneli’ye ne diyeceğiz?
Ya da Halterde Olimpiyat Şampiyonu Nurcan Taylan’a…
Veya Güreşte dünya şampiyonu olan Buse Tosun Çavuşoğlu ile, Yasemin Adar Yiğit’e ve onlarca şampiyon olan kadın sporcularımıza ne diyeceğiz?
Sporcuya başka bir gözle bakmak ya da onu farklı farklı yerlerle ilişkilendirmek ne kadar doğru?
Yazının başlında ifrat ve tefrik dedim ya, Güreşte 12 kez Avrupa, 5 kez dünya şampiyonu olan Rıza Kayaalp içinde zamanında benzer haberler servis edildi…
Olimpiyat Şampiyonu olan bir sporcumuza, şampiyon olduğu için yeteri kadar medya desteği verilmezken, özel hayatıyla ya da inancıyla ilgili bir şey oldu mu, çarşaf çarşaf haberler!
Bu anlamsız ideolojik yaklaşımlarla şampiyon sporcuların geleceğine ipotek koyuyor, dahası geleceklerini karartıyoruz…
Bizim ölçümüz skor değil, spor olmalı…
“Atatürk’ün kızları” ya da “Cumhuriyetin Kızları” veya başka başka unvanlar yüklediğimiz şampiyonlarımızın üzerinden herkes elini çekmeli, onların başarılarıyla gururlanmalıyız…
Bu kadar…
Filenin Sultanları, yani Kadın Voleybol Milli takımımız 2024 FIVB Milletler Ligi (VNL) çeyrek final maçında Polonya'ya 3-2 yenildi ve bu sonuçla organizasyona veda etti…
Şimdi soruyorum; Atatürk’ün veya Cumhuriyetin kızları mı mağlup oldu, yoksa iyi hazırlanamadığımız turnuvadaki beceriksizliğimize mağlup olduk?
Cevaplayın hadi…
2024 Paris olimpiyatlarına az bir zaman kala hesaplaşmaları bir tarafa bırakarak herkes elini taşın altına koymalı…
Hem Cumhuriyetin, hem Türk sporunun 100.yılında kürsülerde bizim sporcularımız olmalı ve Türk sporunun 100. yılında sporun geleceğini hep birlikte inşa etmeliyiz…
Refahı ve huzuru olan ülkelerde spor, ayrıştırıcı değil, bütünleştirici bir unsurdur…
Sıkıntılı günler geçiren ülkemizin ve insanlarımızın bir nebze motivasyonunu düzenleyen, yüzünü güldüren spor ve sporcularımızı eleştirirken, defalarca düşünüp, ona göre konuşmalı ve kalem oynatmalıyız…
Avrupa Şampiyonası’nda Gürcistan’ı 3-1 mağlup edince, bu ülkede hayat durdu, sevincimizden neredeyse zil takıp oynamadığımız kaldı…
Ülkenin bu anlamda, yani sevinçten delirmeye ihtiyacı varken, sporcularımı zıvanadan çıkarmak, onların istikballeriyle oynamak bizim insanımıza yakışmıyor…
Olmuyor…
Son olarak Tuğba Danışmaz isimli atletimizin başına gelenler…
Bir kadın sporcuya, hem de 74 yıl sonra üç adım atlamada gümüş madalya kazanan Tuğba Danışmaz’a, kıyafeti ve dövmeleri üzerinden çirkince, acımasızca saldırdılar…
Genç sporcu, bu tiplere gereken cevabı verdi…
“Siz bir baltaya sap olamamışken, eliniz bir yerinizde televizyon karşısında otururken, ben tek ortak noktamız şanlı bayrağımızı temsil edip elimden gelenin en iyisini yapmakla meşguldüm.”
Diyeceğini demiş…
Daha ne desin.
İlgili Haberler