Türk Sineması'nın  tarihi ondan sorulur

Türk Sineması'nın  tarihi ondan sorulur

Türk sinema tarihi araştırmacısı, gazeteci yazar Agâh Özgüç, meslek hayatında 60. yıla merdiven dayarken yine önemli bir esere imza attı.

Özgüç, "Yılların İzinde Türk Sineması" adlı yeni kitabıyla yine Yeşilçam''ın pek çok bilinmezini okurlarıyla paylaşıyor. Tanıklıklarıyla bir anlamda "Türk Sinemasının Kara Kutusu" olma özelliği kazanan Agâh Özgüç, paylaşmayı uygun gördüğü anılarıyla da bir döneme ışık tutuyor. Bu kitabında 1910''lardan, yani Dünya Sineması Tarihi''nin ilk wamp kadını Theda Bara''dan yola çıkarak Türk sineması''nın 1970''li yıllara kadar gelip noktayı koyduğunu belirten Özgüç, "Elbette 1980''lerden 2000''li yıllara uzanan dönemleri de yine onar yıllara bölerek  masa yayatırmak gerekir" diyerek belki de bundan sonraki kitabının ilk işaretini veriyor.

Agâh Özgüç 1932 yılında İstanbul, Kadıköy Yeldeğirmeni''nde doğdu. Haydarpaşa Lisesi''nden mezun oldu. 1950''li yıllarda Attila İlhan''ın etkisiyle birçok edebiyat dergisine şiir ve denemeler yazdı. 1961 yılında profesyonel olarak gazeteciliğe başladı. Artist, Sinema, Ses ve Perde gibi dönemin sine-magazin ağırlıklı dergilerinde çalıştı. Çalışmalarını belli aralıklarla Hafta Sonu, Ekspres, Akşam, Yeni Gazete, Milliyet (Pazar eki) gazeteleriyle; Erkekçe, Kadınca, Bravo, Playboy, Playmen gibi aylık dergilerde sürdürdü. TV''de 7 gün, Video Haber, Gelişim Sinema, Albüm, Öküz, Cumhuriyet Dergi, Antrakt, Popüler Sinema, Beyaz Perde, Popüler Tarih ve kesin sayısını unuttuğu birçok dergide yazdı. Birçok yayın kuruluşuna özel arşivinden görsel malzeme katkısında bulundu. Sinema belgesellerinde danışmanlık yaptı. Bu arada 12 sayı çıkan Sinema 65 dergisini yönetti. Ünlü haftalık dergi Pazar''da yaklaşık 10 yılı geçti. Bir 10 yılını daha geçirdiği Has Holding''in Haftanın Sesi Gazetesinden tazminatını alamadan emekli oldu. Bazı yazılarında ve kitaplarında Berna İlhan takma adını kullandı.

Yurt içinde ve dışında Türk Film Afişleri sergileri düzenledi. İlk kitabını Giovanni Scognamillo ile birlikte ortaklaşa yayınladı. 1961''den bu yana geçimini yalnızca yazarlıkla, bir kalem emekçisi olarak sağladı. Bu arada 9 yıl kadar Milliyet Sanat Dergisi''nde yazdı. Şimdilerde ise kitap çalışmaları ile yaşamını sürdürüyor.

Türk Sinemasına görsel malzeme ve kitap çalışmalarıyla yaptığı katkıları nedeniyle 1992''de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından Altın Artemis ödülü verilen ilk sinema yazarı oldu. 1992-93''de aynı gerekçelerle Ankara Sanat Kurumu''nun Sinema Ödülü''nü aldı. 2004''de İfsak tarafından ''Yılın Sinemacısı'' seçildi. 1999''da 11. Ankara Uluslararası Film Festivali tarafından Aziz Nesin Emek Ödülü verildi. 2007''de 9. Uluslararası Eskişehir Film Festivalinde, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi''nin Emek Ödülü''nü aldı. Ve 2009''da ise 28. İstanbul Film Festivalinde Sinema Onur Ödülü verildi.

Başlıca Kitapları: *Türk Sineması Sansür Dosyası *Türk Sinemasında İlkler  *80. Yılında Türk Sineması *Türk Sineması''nda Cinayetler ve İntiharlar Dosyası *Türk Film Yapımcıları Sözlüğü *100 Filmde Başlangıcından Günümüze Türk Sineması *Türkân Şoray - Türk Sinemasında Bir Diva *Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney *Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü *Afişlerle Türk Sineması *Türlerle Türk Sineması *Bir Sinema Yazarının Günlüğünden Aykırı Notlar *Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi *Türk Sineması''nın Kadınları *1000 Karede Türk Sineması *Yapımcılar, Filmler ve Afişler *Türk Sinemasında Istanbul *Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü 1914-2012 *Türk Sinemasında Marjinaller ve Orjinaller *Film Afişlerinin Son Ustalarından İbrahim Enez *Türk Sinemasında Yeşilçam Aşkları

Klaket Medya Tel:(0216) 422 53 53

***

Halide Edip Adıvar''ı ağlattı

Agah Özgüç''ün yeni kitabı "Yılların İzinde Türk Sineması"nda birbirinden ilginç o kadar güzel anı ve anektodlar var ki, işte onlardan biri:

1950''li yılların hemen başında Cahide Sonku''dan sonraki "megastar" Sezer Sezin''dir kuşkusuz. Gerçek adı Mesrure Sezin''dir. 1948 yapımı "Damga" Sezer Sezin adıyla başrolünü oynadığı ilk filmdir. Aslına bakarsanız onu bir Halide Edip uyarlaması, "Vurun Kahpeye" adlı Kurtuluş Savaşı filmindeki Aliye öğretmen rolüyle zirveye çıkaran Lütfü Ö. Akad''dır. Film taksim sinemasında dört hafta oynar. Akad anılarında bununla ilgili şöyle yazar:

Taksim sinemasının önü mahşer yeriydi. Film inanılmaz iş yaptı. Her kentte, her sinemada..."

Beyoğlu Sümer Sineması''nda düzenlenen gala gecesinde, eserin sahibi Halide Edip Adıvar, filmi Sezer Sezin''le birlikte izlerken gözyaşlarını tutamaz. Sezin''e heyecanla sarılarak teşekkür eder, "Güzel kızım, bana Milli Mücadele günlerini, çektiğimiz ıstırapları, o meşakkatli yılları yeniden yaşattınız" der

 

***

HAFTANIN KİTABI

Sanatın padişahı

Osmanlı tarihinin en çok tartışılan devirlerinden biri de, II. Mahmud devridir. Kendisi de bir hattat olan Talip Mert, "II. Mahmud''un Sanat Çevresi" adlı bu araştırmasında II. Mahmud''un siyasî çevresinin bir hayli karışık olmasına rağmen, sanat çevresinin ne kadar şaşaalı olduğunu göz önüne sermekte. Bu kadar karışık bir ortamda bu sanatkârların nasıl yetiştiği, ne şekilde yetiştiği gibi akla gelebilecek bazı suallere de cevap olabilecek özel şartları ortaya koyma gayretinde olan bu çalışmada, o devrin sanatkârlarından hattat ve bestakârlar tanıtılıp, inkılapların Batılıların bitip tükenmeyen entrikalarına rağmen nasıl yapıldığı anlatılmakta. Ne yazık ki II. Mahmud''a inkılapların neticesini görmek nasip olmadı ama bugüne bir hazine bırakan isimlerin yetişmesine destek olan, sanatı yaşatan bir hükümdar olarak da tarihe adını yazdırdı. Eğer II. Mahmud hünkâr, hakan, sultan değil de Mahmud Efendi, Mahmud Bey, Mahmud Ağa da olsaydı iyi bir hatttat, güçlü bir bestekâr ve şair olarak sanat tarihinde yine yerini alacaktı.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

Kediler ve filozoflar

Filozofların tarihini yazmış Fransız düşünür ve tarihçi Hippolyte Taine bir devrin münevverine etki etmiş bir bilge. Ancak onun Türkçe''de tek bir kitabının dahi olmadığını farkeden Kırmızı Kedi Yayınevi, "Ucundan kopardık" diyerek eserlerinden bir tadımlığı okurlarıyla buluşturdu.

"Bir Kedinin Yaşamı ve Felsefi Görüşleri"nde hayatı bir gözünden aktaran Hippolyte Taine vardığı sonucu şu çarpıcı cümleyle özetliyor: "Birçok filozof ve birçok kedi inceledim. Kedilerin bilgeliği çok daha yüksek."

 

 

Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82

***

KÜTÜPHANEMDEN

Aynı bedende 2 can: Seyfi Bey - Huysuz Virjin

Sahnelerimizin "Huysuz Virjin"i Seyfi Dursunoğlu''nun ölüm haberini alınca onun ilginç hayat hikayesini bir söyleşiler dizisiyle en güzel şekilde okura sunan "Katina''nın Elinde Makası" kitabı hatırıma geldi. Elimdeki ilk baskısı Eylül 2004 tarihli. Alfa Yayınları bunun üzerine muhtemelen üç beş baskı daha yapmıştır. "Huysuz ile Seyif''nin 35 yıllık sevda masalı" altbaşlığını taşıyan kitap bildiğiniz, klasik anlamda bir hatırat değil. Figen Kumru Akşit ile Korhan Atay  söyleşiler dizisi halinde sanat dünyamızın bir efsanesini akıcı bir üslupla okura sunuyor. Kitap, Seyfi Dursunoğlu''nun saygılı, duyarlı anıları ve Huysuz Virjin''in iğneleyici, esprili yorumlarıyla bir döneme değil, pek çok döneme tanıklık ediyor. Seyfi Dursunoğlu''nun hayat hikayesini okurken, kitabın ilk sayfalarından başlayarak iki ayrı kişinin; bir İstanbul beyefendisiyle bir zennenin bazen çelişen, bazen örtüşen hayatlarıyla karşı karşıya olduğunuzu hemen fark edeceksiniz. Kitapın kapak yazısı Huysuz Virjin - Seyfi Dursunoğlu birlikteliğini şu ifadelerle özetliyor:

"Akıllı, terbiyeli, titiz ve eni konu muhafazakar bir İstanbul beyefendisi Seyfi; son derece zeki, erkek düşkünü, hafifmeşrep, müptezel, nüktedan, ağzına geleni hemen söyleyecek denli açık sözlün, şıklık ötesi frapan, geçkin ama camisi ve mihrabı hala yerinde bir kadınla (Huysuz Virjin) evlenirse ne olur? Günler, haftalar, aylar süren bir söyleşi bombardımanının ardından anladık ki, Seyfi Dursunoğlu oluyor. Seyfi Bey ve Huysuz Virjin, "iyi günü ve kötü günü" birlikte yaşamak için söz vermişler bir kez. Zaman zaman birbirlerinden bıkıp "hayatlarını yaşamak" isteseler de, Katolik nikahı kadar dönülmez bir söz onlarınki, Allah bir yastıkta kocatsın..."

                                                                                                             (Ahmet Yabuloğlu)