Türk sinemasının en yakışıklı aktörlerinden Ediz Hun ve yine en güzel kadın oyuncularından Selma Güneri geçtiğimiz sezondan beri ''''Muhteşem İkili'''' isimli oyunla tiyatro sahnesinde sanat hayatlarını sürdürmeye devam ediyorlar...
Efsane sanatçılar yaşanan deprem felaketi, oyunları ve hayat hakkında kendilerine sorulan sorulara samimiyetle cevap verdiler.
6 Şubat’ta felaketi yaşadık. O günden bu yana neler yaşadınız, neler hissediyorsunuz?
Selma Güneri: ''''Korkunç bir felaket. Hepimizi sarstı. Toplumun psikolojisi çok kötü. Açıkçası ben milletimizin bazı kesimlerinden ümidi kesmiştim son yıllarda. Ama bu olayda birliği ve beraberliği gördükçe gurur duydum milletimle. Bu felaket hepimizi birbirimize yeniden bağladı.''''
Ediz Hun: ''''Saçımı başımı yoluyorum. 50 bin kardeşimiz gitti, derin acı hissediyorum. 15- 20 senede ancak toparlanır bu illerimiz. Ben mimar değilim ama biyoloji, jeoloji, botanik, arkeoloji okudum. Bunların hepsi ders olarak vardı bizde. Bilimden uzaklaşmak bizi bu hale getirdi.''''
Şimdi nasılsınız, her şey yolunda mı?
E.H.: İyi olmak ne mümkün! Bedenen burada olsak da aklımız hep orada. Evlerimizde oturmaya, uyumaya utanıyoruz, o insanlarımız orada o zorlukları yaşarken.
S.G.: Ülke gibiyiz işte. Üzgünüz, ruhsal olarak çöktük hepimiz. Tiyatro Ak’la Kara, seyircilerinden oyunlara oyuncakla gelmesini istedik, siz de bu çağrıyı yapanlar arasındasınız. E.H.: O yavruları biraz güldürebilirsek, sevindirebilirsek, insan olarak çok mutlu olacağız. Hepimize böyle bir görev düşüyor.
HİÇ TİYATRODA OYNAMAMIŞTIM
‘Muhteşem İkili’ oyununu sizden dinleyelim.
S.G.: Ben, huysuz bir adamla evlenip, mutsuz olup ayrılmış bir kadını canlandırıyorum. Ama hâlâ birbirine aşık olan bir çift var ortada. İkisi de ünlü, birbirlerini kıskanan, çok sürtüşen bir çift.
E.H.: Ben hiç tiyatroda oynamamıştım. Oyun fikri aslında dört yıl önceye dayanıyor. O dönem rahmetli Enis Fosforoğlu hayattaydı. Onu aradım. Dedi ki, “Sen zaten konferanslar veriyorsun, halka karşı bir yakınlığın var. O sahneye çıktığın zaman halka hitap ediyorsun.” Bana moral verdi. “Ediz, bunu yapmak zorundasın” dedim kendime.
Neden zorunda hissettiniz?
E.H.: Kendime dedim ki, “Sen de bunamaktan korkuyorsun herkes gibi.” 80 yaşına gelmiş bir adam neyden korkar? Bunamaktan korkar! “Kafanı çalıştır. Sök bu işi” diyerek kendimi motive ettim.
Oyunda nasıl bir karakteri oynuyorsunuz?
Bütün dünyada yaşlanmakta olan sanatçılar bir yerden sonra çok iş yapamazlar. Neden yapamazlar? Onlara uygun bir rol bulmak zordur. İkisi de ünlü ve oyuncu. Yaşları çok ileri ve şöhretlerini kaybetmek istemiyorlar. Onu biraz hicvediyoruz.
GÜNÜMÜZ İLİŞKİLERİNİ SAĞLAM GÖRMÜYORUM, BİZİM ZAMANIMIZDA ROMANTİZM VARDI
Genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
S.E.: Genç oyunculara hayranım. Çok iyi oynayan arkadaşlar var, çok başarılılar. Oyunculuk zor meslektir, çok yıpratıcıdır. Ama ben oyunculuğu zaten hep sevdim. En zor yıllarını biz çektik, çok zor durumlarda çalıştık, çok yıprandık ama şimdi karşılığını seyircimizden alıyoruz.
E.H.: Gayet iyiler ama daha çok çalışmalılar. Bu bitmeyen bir yol. İnsan hayat boyu öğrenci.
‘Muhteşem İkili’de, ikili ilişkiler üzerine didaktik söylemler var. Günümüz ikili ilişkilerini nasıl buluyorsunuz?
S.E.: Çoğunu sağlam görmüyorum. Gençler maalesef çabuk vazgeçiyorlar, çabuk sıkılıyorlar. Bizim zamanımızda romantikti insanlar. Daha hümanistti. Bazı değerlere sahip çıkılırdı. Şimdi her şey çok çabuk tüketiliyor.
BU RÖPORTAJDAN İKİ GÜN SONRA DA ÖLEBİLİRİM AMA ÖLÜM DE BİZLER İÇİN,
KORKACAK BİR ŞEY YOK
Geçmişe bakıp “Hey gidi yıllar” diyor musunuz?
E.H.: Hiç demiyorum; hayatımı, günümü yaşıyorum. Kendimi iyi hissediyorum. Sağlığım yerinde. Şekerim yok, kalbim yok, beyin de çalıştığına göre devam ederiz daha. Ama ne kadar bilemem. Bunları söyledikten iki gün sonra da vefat edebilirim. Belli olmaz ama ölüm de bizler için ve çok gerçek. Korkacak bir şey yok.
S.G.: Gençlik meselesini Ediz ile sık sık konuşuyoruz. Geçenlerde konuştuk; olayı Çerkezliğe bağladık. Onun baba tarafı benim anne tarafım Çerkez. Çerkezler kolay kolay yaşlanmıyor gerçekten.
Kaynak/ Posta Gazetesi