Türk şehri Kerkük'te "bıçak kemiğe dayandı"
Türkmeneli Televizyonu’nda 2.5 yıl önce yapılan mülakatta özetle; “ABD Kerkük’ün ne Erbil’e, ne de Bağdat’a bağlanmasını ister. ABD için esas olan petroldür. Bu bakımdan Kerkük özel bir statüde olmalıdır. Bu özel statü; Kerkük’te yaşayan bütün grupların ortak olacağı özerk bir yönetimle kurulabilir. Bir de bu yapıyı güvence altına alacak garantörlere ihtiyaç vardır. Bunlar; ABD, İngiltere, Türkiye, S.Arabistan, Mısır, Ürdün olabilir” demiştik.
Bugün bakıyoruz da, sanki aynı noktaya gelmişiz. Irak Parlamentosu’nun 22 Temmuz 2008 tarihli kararıyla, “Irak İl, İlçe ve Nahiye Meclislerinin Seçim Yasası” nın 24/2 maddesinde Kerkük’ün yönetimi şöyle düzenleniyor: “Kerkük’te yönetim üç topluluk arasında paylaşılır. Üç ana topluluk olan Arap, Kürt ve Türkmenlerin yetki paylaşımı yüzde 32’şer, Hıristiyanların ise yüzde 4 oranında gerçekleştirilir.” Yine, 24/3 maddesinde de: “Komisyonun çalışmalarını hür bir şekilde yürütebilmesi için, Kerkük vilayetindeki askerî birliklerin yerine, Irak’ın orta ve güney bölgelerinden getirilen askerî birlikler görevlendirilir. Siyasi partilerin güvenlik güçleri vilayet dışına çıkarılır” deniliyor.
Yasaya göre Kerkük’te normalleştirme yapılabilmesi için, 2003 ABD işgali öncesine dönülecektir. O tarihte Kerkük’te kimler var, durum nedir tespit edilerek nüfus sayımı dahil her şey buna göre düzenlenecek. Ayrıca Kerkük modeli, ihtilaflı bölgeler; Musul, Diyala ve Telafer’e emsal olacak.
İşte Kürtlerin itirazı bu adaletli çözümedir. Petrol zengini Türk şehri Kerkük ve ihtilaflı bölgelere, hile ve zorbalıkla el koymak istiyorlar. Zira alışkanlıkları böyle. Hatırlanacaktır; Irak’ın işgali sırasında tapu ve nüfus arşivleri yakılmış, daireler yağmalanmış, istilaya uğrayan Kerkük’ün nüfusu birden 750 binden 1,5 milyona yükselmişti. Terör beş yıldır her yerde sürüyor.
Bu zorbalıklara Irak’ın egemeni ABD seyirci. Ama bıçak kemiğe dayandı, sabırlar tükendi, şartlar değişti; Şiisi, Sünnisiyle Irak toparlanmaya başladı. Barzani’nin “Ayrılırım ha” blöfü sökmez oldu. Barzani sadece Irak’ta değil, komşularında da yalnız. Artık Sam Amcaları da çıkmazda ve çaresiz.
***
Başbakan Erdoğan Bağdat’tan dönüşte gayet memnun olarak şöyle konuşuyor; “Ortak geleceğimizi tehdit eden PKK’yla ilgili gördüğümüz destekten dolayı kardeşim Maliki’ye ve Kuzey’deki güçlere teşekkür ederim.”
Talabani’nin bu teşekküre ilk cevabı ise seçim yasasını veto etmek oldu. Arkasından Kerkük’te kanlı olaylar başladı. Çevreden getirilen kalabalıkların taşkınlıkları, patlayan bombalar, yaralananlar, ölenler, Türkmen merkezlerine yapılan silahlı baskınlar, yakıp yıkmalar ve 5 Türkmen’in kaçırılması gerilimi had safhaya tırmandırdı.
Şehir adeta ateş fıçısı. Tam bu sırada vilayet yönetimi, sadece Kürt temsilcilerin iştirakiyle, Kerkük’ü Erbil Yerel Yönetimi’ne bağlama kararı aldı. Barzani kararı hemen kabul ederek, bugüne kadar yapılanları, neredeyse yerle bir etti. İlk şoku da, Amerikan kamuoyuna Irak’a istikrar geliyor mesajları veren Bush yaşadı.
Bu arada Erbil televizyonları, “Kerkük’ün Kürt yönetimine bağlanması için Türkiye bize söz verdi” iddiasını ısrarla yayımlıyor. Dışişleri Bakanlığımız bunu hafifçe yalanladı, ama biz aynı örtülü siyaseti Kıbrıs, Ege, Ermenistan, Patrikhane, PKK gibi sorunlarda da yaşadığımız için endişeliyiz, dehşetle izleyeceğiz.
Hasılı ortalık karıştı, Erbil’de Barzani ve adamlarıyla görüşmeye giden Talabani acele Vashington’a çağrıldı. Ne konuşulacak, nasıl bir sonuca varılacak bekleyip göreceğiz. Ancak bazı değerlendirmeler yapılabilir. Mesela 5 Kasım Erdoğan-Bush mütabakatındaki, Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden ağır şartların yanında Kerkük’ün statüsünün belirleneceğine dair kararda olduğu gibi.
Sonuç; ABD bu çerçevede işin ciddiyetini Talabani’ye iyice anlatmak, özellikle de azgınlaşan Barzani’yi dizginlemek zorundadır. Aksi takdirde, Kerkük’e el koymak, Türkiye’yi ve Arapları saf dışı etmek demektir ki, bu sonu karanlık bir yoldur, asla kabul edilemez. Ayrıca bölgede Türkiye’siz, ne ABD adım atabilir, ne de Irak bataklığından çıkılabilir.