Röportaj: Mayis Alizade / Yeniçağ
Kasım 2009’da Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni tablosu 2.25 milyon TL’ye (o günkü döviz kuruyla 1.5 milyon ABD doları) satıldığında çok da yüksek sesle seslendirilmemiş iddialardan biri de “Aslında Yıldız Holding sadece Mavi Senfoni’ye değil Burhan Doğançay’ın bir kısım diğer eserinin hepsine birlikte 1.5 milyon dolar vermişti.
Fakat tek fatura kesilmesinden dolayı sanki Mavi Senfoni’ye 1.5 milyon dolar verilmiş gibi bir hava oluştu” şeklindeydi. Ancak bu iddia nasıl kısık sesle ortaya atılmısa da o düzeyde de kaldı ve tartışmaya neden olmadı. O zamana kadar 13 ülkenin müzeleri çeşitli dönemlerde Doğançay’ın eserlerini satın almışken tablosu 1.5 milyon dolara alıcı bulan hayattaki ilk Türk ressamı ünvanını alması Mavi Senfoni’nin müellifinin dünya resim piyasasındaki itibarını hâliyle farklı noktalara taşıdı. Burhan Doğançay ile Mayıs 2012’de İstanbul Modern’de açtığı “Şehir duvarlarının ellinci yılı” temalı retrospektif sergisinin sürdüğü sıralarda ikinci kez mülakat yapma onuruna erişirken, engin iç dünyasına bir daha hayran olmuştum. Sovyetlerin dağılmasından aylar önce(1990 yılında) Leningrad’daki Avrora Yayınevi, Doğançay’ın resimlerinden ibaret kalın ciltli kitabı basarken soyisminin ‘Doğansay’ yazılmasına şaşırdığımı söylerken kendisi de şaşkınlığa kapılırken muhtemelen üzerinde durmak istememesinden dolayı konuyu değiştirmişti. Doğançay’ın 16 Ocak 2013’te hayatını kaybettikten sonra Yıldız Holding’in “Hayattaki Türk ressamların tablolarına bir dünya para vermeyi sürdürüp-sürdürmeyeceği” tartışılırken bu konuda yeni hamlelerin gelmemesi Yıldız Holding’in bu işlerden vazgeçtiği kuşkusunu da uyandırdı. Resim piyasasına ise yeni bir trend hâkim olmaya başladı ve dönemin Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek eski-yeni, antika-sıradan demeden Arap alfabesinin bulunduğu hat tabloları almakla ün yaptı. Resim galerilerini ve müzayedelerini Araf alfabesine mahsus harflerin bulunduğu tablolar doldururken dünyada yankı uyandıran ikinci haber 2.5 sene sonra geldi. Yaşamının önemli kısmını ABD’de geçirmiş Türk ressam Erol Akyavaş’ın ‘En el-Hak’ isimli tablosu İstanbul’daki Antik A.Ş.’nin Mart 2012’de düzenlediği müzayedede 2.7 milyon TL’ye (dönemin döviz kuruyla 1.5 milyon dolara) alıcı buldu. ‘En el-Hak’ın alıcısı isminin açıklanmasını istemezken Antik A.Ş. müşterinin müzayedeye telefonla katıldığını belirtti ve bu açıklama sanat camiasını ikna etmeye yetti. Akyavaş’ın içinde Arap harfleriyle yazılmış ‘En el-Hak’ kelimesinin bulunduğu tablosunun 1.5 milyon dolara alıcı bulması zaten piyasada moda durumuna gelmiş “Arap harflerinin bulunduğu” tablolara talebi yükselttiği gibi fiyatların da yukarı çekilmesine neden oldu. İsmail Acar’ın natürmort tarzındaki gül-bülbül tablolarının da piyasada fırtına estirdiği sıralarda “Arap harflerinin bulunduğu” tabloların piyasayı adeta işgal etmesine (Doğu komşularımızdan bir ülkeden gelmiş ve resim işleriyle uzaktan-yakından ilişkisi olmayan her bir şahsın tual üzerine Arap harfleri yazması ve tuali eline alıp sokakta yürümesi o tablonun “sanat eseri” adı, müşteri bulmasına yetiyordu. Sayısız örneğiyle karşılaşmıştım) tepkiyi sanatı kadar sert mizacına da herkesin saygı duyduğu ressam Mehmet Güleryüz ortaya koydu ve “Arap harfleri varsa, ciddi sanat eseridir” gibi tamamen yanlış ve gereksiz bir trendden derhal uzaklaşılmasını istedi. Güleryüz’ün bu çıkışına karşı herhangi bir tepki ortaya konmazken bir süre sonra “Arap harfleri bulunuyorsa ciddi sanat eseridir” trendinden vazgeçildi ve böylece Erol Akyavaş’ın ‘En el-Hak’ isimli tablosunun “Arap harflerinden dolayı mı 1.5 milyon dolara satılması”na ilişkin iddialar da gündemden kalkmış oldu. Ancak Erol Akyavaş’ın tablosunun Türkiye’de ismi açıklanmayan bir koleksiyoncu tarafından 1.5 milyon dolara satın alınması uluslararası resim piyasalarında hem ressamın fiyatlarını inanılmaz ölçüde yükseltti hem de Türk resim sanatının yabancı ülkelerdeki temsilcilerinin (hayatta olan veya olmayan) tablolarına ilgiyi artırdı. Örneğin New York’ta ikamet ettiği yıllarda Akyavaş’ın tablosuna 200 dolar vererek almış ABD’li bir kadın koleksiyoncu ressamın ‘En el-Hak’ tablosunun Türkiye’de 1.5 milyon dolara satıldığını öğrenince müzayede evine koşarak “Bu ressamın bende tablosu var, müzayedeye çıkarmak istiyorum” diye öneride bulunmuş ve kadının doğrudan ressamdan 200 dolara aldığı tablo müzayedede 200 bin dolara alıcı bulmuştu. Koleksiyoncu kadına “Kazandığınız parayı nasıl değerlendireceksiniz, yine Türk ressamlarının tablolarına yatırım yapacak mısınız?” sorusu yöneltildiğinde “Önce iyi bir tatil yapacağım, daha sonra soğuk kafayla değerlendirip fiyatı yükselebilecek ressamın veya ressamların tablolarını almayı düşünebilirim” diye yanıt vermişti. Aslında Fikret Mualla ve Mübin Orhon’dan sonra Selim Turan’ın Paris’i kendilerine daimi mesken edinmelerinden sonra Türk ressamların Avrupa’da tanınma süreci ilerlemesine rağmen tabloların fiyatları ve Avrupa’lı koleksiyonerlerin Türk ressamların tablolarına gösterdikleri ilgi konularında ilerleme sağlanamamıştı. Yani, duayen galerici Yahşi Baraz’ın da ifade ettiği gibi “Bu ressamlar Avrupa’da yaşamış ve parayı Türkiye’ye resim satarak kazanmışlardı”. Onun için Kasım 2009’da Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni isimli soyut tablosunun Yıldız Holding tarafından 1.5 milyon dolara satın alınması bu statükonun değişmesine neden oldu; yani Türkiye’nin kendi ressamına verdiği değer, Erol Akyavaş’ın tablosunun ABD’deki bir müzayedede 200 bin dolara alıcı bulduğu örnekte olduğu gibi yansımasını dış piyasalarda bulmuştu.
Yıldız Holding’in başlattığı sürecin neden ilerlemediğine dair rivayetler mevcut; kesinleştirme fırsatımızın olmamasından dolayı burada o konuya girmeyelim.
Ancak Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni tablosu üzerinden başlatılmış sürecin Erol Akyavaş’ın ‘En el-Hak’ tablosunun satışıyla ilerlemesinin Türk resim sanatı açısından fevkalade olumlu sonuçlar doğurduğu ve örneğin Burhan Doğançay imzasının ABD müzayedelerinde aranan isimler sırasına girdiği kesindir. Hanımı Angela Doğançay’ın müzayedeleri yakından takip ederek fiyatları sosyal medyada paylaşması memnuniyet doğururken bayan Doğançay’ın aynı zamanda başkaları tarafından yapılmış sahte Burhan Doğançay tablolarına karşı verdiği mücadele de takdiri hak ediyor.
Burhan Doğançay’ın Mayıs 2012’de İstanbul Modern’de açtığı Şehir Duvarlarının Elli Yılı isimli retrospektif sergide kendisiyle röportaj yapmanın yanı sıra Erol Akyavaş’ın aynı mekanda bulunan ‘En el-Hak’ tablosu önünde fotoğraf çektirme fırsatını yakalamıştım.
Yeniçağ okurlarıyla paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.