Türk milleti koca Osmanlı devletini cehalet ve cehaletin verdiği beceriksizlikten kaybetmişti. İyi bir tarih bilgisine sahip olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin nasıl bir cehalet çukuruna düştüğünü biliyordu. Yiğit arkadaşları ile yokluk içinde Milli Mücadeleyi başarıyla tamamlayıp ve Cumhuriyeti kurduktan sonra Atatürk öğretmenlere şöyle seslenmişti:
"Sevgili Öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin yani öğretmen ordusunun zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız... Miletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir... Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar öğretmenleri sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. Cumhuriyet, sizden fikri hür, ilmi hür, irfanı hür nesiller yetiştirmenizi bekliyor".
Atatürkçü öğretmenler
tasfiye edildi
Atatürk, Türk milletini cehaletten kurtarıp muasır medeniyet seviyesine ulaşmanın ancak öğretmenlerin yetiştireceği nesiller sayesinde mümkün olduğunu bildiği için yaşadığı müddetçe öğretmenlere sevgi ve saygı ile bu asil görevlerini hatırlatmıştı.
Şimdi soru şu: Türkiye'yi idare eden siyasi iktidarlar, Atatürk'ün vefatından sonra öğretmenlere gereken değeri verdiler mi ve iyi öğretmen yetiştirmeye devam ettiler mi?
Bu soruya hem evet, hem de hayır cevabı verebiliriz. Çünkü iyi öğretmen yetiştirilen yöneticiler de oldu, yetersiz öğretmen yetiştirilen yöneticiler de oldu. Ama son on beş yirmi yıldır, hem iyi öğretmen yetiştirilmedi, hem de iyi yetişmiş Atatürkçü öğretmenler planlı bir şekilde tasfiye edildi. Şimdi ülkeyi yönetenler yeni bir eğitim reformundan bahsediyorlar. Eğitim uzmanları ve eğitim tarihine emek vermiş akademisyenlerden oluşan bir ekibi toplayarak yapılacak bu eğitim reformunu niçin tartışmıyorlar? Yoksa bu eğitim reformunu yandaş bir sendikanın isteği doğrultusunda "Dindar ve kindar" bir nesil yetiştirmek için mi yapacaklar? Yoksa aklın ve mantığın emrettiği "Atatürkçü, fikri hür, ilmi hür ve irfanı hür" bir nesil mi yetiştirmek için mi bu reformu yapacaklar, henüz belli değil. Konu millî bir konudur. Onun için de "Millî Eğitim" Bakanlığı denmiştir Eğitim tarihi üzerinde yıllarca çalışmış, öğretmen yetiştiren bir fakültede kırk yıla yakın hocalık yapmış bir akademisyen olarak ihtiyacımız olan iyi öğretmen ve iyi üniversite hocasını nasıl yetiştirmemiz gerektiği hakkında naçizane fikirlerimi dile getirmek istiyorum.
İyi öğretmen nasıl olmalı veya yetiştirilmeli? Her şeyden evvel öğretmen olmak isteyen kişi mesleğini sevmeli ve bütün sıkıntılarına katlanabilecek bir yapıya ve cesarete sahip olmalı. Bu öğretmen adayı, ders vereceği alanda iyi yetiştirilmeli. Fakat aynı zamanda öğretmen adayı, iyi bir psikoloji ve pedagoji eğitimi almalı. Kendisine teslim edilen çocukları sevgi ve hoşgörü ile eğitmeli. Onları bir evladı gibi kucaklamalı. Çünkü öğretmenlik, bir sevgi mesleğidir. Edindiği psikoloji ve pedagoji bilgisi ile gençleri istedikleri alanlarda, onların heveslerine, isteklerine ve zeka gelişmelerine göre yönlendirmeli. Lise son sınıfa kadar kesintisiz uygulanan bir eğitim sisteminde öğretmenler, çocukların gelişmesi, istekleri ve kabiliyetleri hakkında anne-babalarına her öğretim yılı sonunda raporlar vermeli. Üniversitede okumak istedikleri bilim dallarını belirtmeli. Üniversite okumak isteyen gençlere mutlaka burs verilmeli ve devlet yurtlarında barındırılmalıdır. Bu hususta sıkıntı çekmemek için açılan her Üniversitenin öğrenci sayısına göre yurt yaptırılması zorunlu olmalı. Kütüphaneleri ve laboratuvarları iyi tanzim edilmeli, gençlerin ihtiyaçlarını karşılamalı. Çocuklarımızı üniversiteye hazırlayan bu fedakar öğretmenlere mutlaka geçinebilecekleri kadar bir maaş verilmeli ve sıkıntı çekmelerine izin verilmemeli.
Üniversitede okumak istemeyen gençlerimize de çalışmak istedikleri iş alanlarında, yani meslek dallarında iki yıl uygulamalı bir eğitim verip onların yüz akıyla yapabilecekleri bir meslek sahibi olmalarını sağlamalıyız. Böylece eğitimlerini tamamlayan gençlerimiz hayata atıldıklarında mutlaka iş bulmalı ve ülkenin kalkınmasın katkıda bulunmalıdır.
Vakıf Üniversiteleri
perişan halde
Üniversite okumak isteyen gençlerimize hocalık yapacak olan akademisyenler yani öğretim üyelerine gelince: Bugün maalesef, tıpkı öğretmenlik mesleğinde olduğu gibi, iyi yetişen ve görevini bihakkın yapan hocalar olduğu gibi, iyi yetişmemiş ve gençlere doğru dürüst faydaları olmamış hocalar bulunmaktadır. Üniversitelerde eğitimi ve araştırması yapılan bilim dallarında ders veren kaliteli hoca sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Yüksek Öğretim Kurulu kurulduğu günden beri başkanlarına, üniversitelerimize kaliteli bilim adamı yetiştirilmesi için, defalarca raporlar verdim ama bir netice alamadım. Nüfusumuzun çoğaldığına, üniversitelerimizin sayılarının arttığına bakarak, ülkeyi idare eden iktidarlar, çocuklarımızı iyi yetiştirecek hocaları-bilim adamlarını yetiştireyim diye ne bir proje yapıp uyguladılar ve ne de bu hususta bir kanun çıkardılar. Bu alanda var olan imkanları da verimsiz hale getirdiler. Üniversitelerde profesörlük yapan arkadaşların asistan alarak yetiştirdiği bir-iki elemanın dışında üniversitelerimizde hoca yetiştirilmiyor. Üniversitelerimizde kaliteli akademisyen sayısı son derece azalmış durumda. Bu eksiklik nedeniyle, bilhassa Vakıf Üniversitelerinin büyük çoğunluğu perişan halde. Devlet üniversitelerinden emekli olan hocalarla işi yürütüyorlar. Yetmediğinde ise, henüz akademik alanda yetişmesini tamamlamamış ve yeterli bilgi ve deneyimi olmayan gençlere hocalık yaptırıyorlar. Kısaca, Üniversite eğitiminde de iyi durumda değiliz. Bu hayati öneme haiz konuyu halletmenin yegane yolu, vakit geçirmeden iyi öğretmen ve iyi öğretim üyesi yetiştirme projelerini uygulamaya sokmamız gerekiyor. Yavrularımızı iyi yetiştirmemiz şart. Fakat bildiğim bir gerçek var ki, bugün gençlerimizi iyi yetiştiremiyoruz. Ülkeyi idare eden siyasi iktidarlara sesleniyorum: Tarihe kara leke olarak geçmek istemiyorsanız lütfen vakit geçirmeden harekete geçiniz, bütün eğitimcilerin görüşlerini alarak, eğitim alanında esaslı bir reform yapınız ve gençlerimizi iyi yetiştirin. Bu alanda yapılacak hamleler için, Millî Eğitim Bakanlığı'na büyük görevler düşmektedir. Fakat yapılacak reformların bir siyasi iktidarın görüşlerine göre değil, bütün milletin ihtiyaçlarına göre ve bakanlığın kuruluş amaçlarına göre bir "Millî Eğitim Reformu" olmalıdır. Hepimizi derinden üzen "FETÖ" olayından gerekli dersleri çıkararak, dini grupların eğitim alanına girmelerine izin verilmemelidir. Yoksa bindiğimiz dalı kesmeye devam ederiz ki, bu ihaneti Türk milletine yapmayalım.