Türk milletine dayatılan ‘devşirme’ rol modeller
Milletleri dönüştürerek, ‘milli hedeflerinden’ uzaklaştırmak isteyen küresel egemen güçler, ‘semboller’ üzerinde yürüttükleri operasyonlar ile ‘kendine yabancı’, ‘kimliksiz’, ‘kişiliksiz’ yeni bir ‘insan tipi’ yaratmaya çalışıyorlar.
Bu amaca yönelik istihdam edilen ‘toplum mühendisleri’, önce küresel sömürüye karşı koyabilecek ‘milli karaktere’ sahip toplulukların içerisinden, istedikleri gibi yönlendirebilecekleri ‘rol modeller’ seçip devşiriyorlar.
‘Para’, ‘makam’, ‘şöhret’ ile destekledikleri rol modeller, etkin ‘beyin yıkama’ kampanyaları ile topluluklara ‘örnek alınması gereken’ bireyler olarak lanse ediliyor.
Rol modeller vasıtası ile, milli hafızalarda genel kabul gören ve ‘kutsal’ olarak algılanan ne kadar değer varsa, ‘sistemli’ bir şekilde yok ediyorlar.
‘Milli kimlik’ yerine, önce ‘çok kültürlülük’, ardından ‘etnik kimlik’ dayatıyorlar.
‘Rol modellerin’ peşinden sürüklenen kitlelere bakıldığında, ‘Yeni Dünya Düzeni’ adı verilen sistemin şu iki temel değer üzerinde şekillendiği görülüyor:
1-) Olup bitenlere karşı ‘tepkisiz’ kalmak.
2-) Güçlünün karşısında ‘itaatkâr’ olmak.
* * *
İnsanları ‘kimliğinden’ koparmak için önce ‘gerçek dünyadan’ soyutlamak gerekir.
Zira, gerçek dünyadan kopan insanları ‘değiştirmek’, ‘dönüştürmek’, ‘kendine yabancılaştırmak’ çok daha kolaydır.
Peki, insan gerçek dünyadan nasıl koparılabilir? Ancak, ‘gerçek’ dünyanın yerine ikame edilebilecek, ‘sanal’ bir dünya ile.
Aklın ve hayalin bütün sınırları zorlanarak, insanları günlük hayattan uzaklaştıracak, ‘sürekli’ sıkıntıları ‘geçici’ mutluluğa çevirecek ‘sanal’ bir dünya kurgulanıyor.
‘Işıltılı’, ‘göz alıcı’ efektleriyle daha çekici hale getirilen ‘yalancı dünya’, medya vasıtasıyla ile ‘bilinçaltlarına’ empoze ediliyor.
Gazeteler, ‘gerçekleri’ örtbas eden birer ‘yalan makinesine’ dönüşüyorlar. Televizyonlar, ‘dizi filmler’, ‘realityshowlar’, ‘eğlence’, ‘magazin’ ve ‘yarışma’ programları ile ‘bambaşka bir alemin’kapılarını aralıyorlar.
Önce ‘davranışları’, ardından ‘düşünceleri’ değişmeye başlayan insanlar, nihayet ‘kişisel zevklerinin’ ötesinde herhangi bir ‘hedefleri’ bulunmayan, ‘tüketim toplumunun’ başıboş bireyleri haline geliyorlar.
* * *
‘Türk kimliğini’ ortadan kaldırmaya yönelik 200 yıldan beri devam eden operasyon, özellikle son 20 yıl içerisinde büyük bir ivme kazandı.
Turgut Özal ile başlayan ‘liberalleşme’ süreci ile birlikte, ‘kimliksizleşmenin’ ilk basamağı olan ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ adeta moda haline geldi.
‘Değiştiklerini’, ‘dönüştüklerini’ zanneden, ancak gerçekte ‘kurgulanmış sanal dünyanın birer esiri’ haline gelenlerin sayısı hızla çoğalıyor.
‘Türk kimliğine’yabancılaşanlar, aynı doğrultuda ‘Türk milletine ait değerlere’ de kendi kafalarına göre ‘yeni anlamlar’ yüklemeye kalkışıyorlar.
‘Türk kimliğine’ şekil veren ‘vatan’, ‘bayrak’, ‘töre’, ‘namus’, ‘şeref’, ‘cihat’, ‘şehadet’, ‘kahramanlık’ gibi kavramlar her geçen gün biraz daha sıradanlaşıyor.
En acı olanı ise, ‘milli’ olduklarını iddia edenlerin bile, ‘rol modeller’ vasıtası ile ‘önlerine konulan roller’ çerçevesinde ‘istikamet’tayin etmeye başlamalarıdır.
Gelinen nokta, küresel aktörlerin ‘yerli’hizmetkârlarının, Türk milletini nasıl ‘milli kimliğinden’uzaklaştırıp, basit bir ‘tüketim toplumu’ haline getirmek üzere olduklarının çok açık bir göstergesidir.
* * *
Eğer yozlaşma sürecinin önüne bir an önce geçilmezse, 10 yıl içerisinde Türkiye bir ‘kimliksizler ülkesi’olarak anılmaya başlayacak. 50 yıl sonra belki de ‘Türk kimliğine’ uygun hareket eden bir tek insan dahi kalmayacak.