Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
1962 Kasım’ında gazete bayilerinde mavi kapaklı şirin bir dergi gözümüze çarptı. O yıllar büyük gazetelerin henüz dağıtım sektörünü parsellemediği yıllardı. Aylık edebiyat ve kültür dergileri de bayilerde satılabiliyordu. 1962 Aralık’ında, 1963 Ocak’ında ve daha sonraki aylarda bu şirin dergi bayilerde görünmeye devam etti. Sadece mavi kapağıyla cezbetmiyordu bizleri. İçinde yazılanlar çekiyordu. Altay Türkleri, Şor Türkleri, Kazan Tatarları, Özbek, Kazak, Kırgız Türkleri... Sanki önümüzde yeni bir dünya açılıyordu. Mehmet Emin Resülzade diye bir adam vardı; 1918’de Azerbaycan’da bağımsız bir Türk cumhuriyeti kurmuştu ve “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” diyordu. Çolpan diye bir şair vardı; Türkistan’da “Yığlagan men men, külgen başkalar (ağlayan benim, gülen başkaları)” diye ağıt yakıyordu. Mimar Sinan Kırım’a da gitmiş, orada, Gözleve şehrinde de bir cami yaptırmıştı. Fakat 1960’larda Kırım’da Türk yoktu; 1944 Mayıs’ında büyük bir sürgün yaşanmış, Kırım Türk’ten boşaltılmıştı.
Bütün bunları mavi kapaklı Türk Kültürü dergisinden öğreniyorduk. Benim neslimin ilk Türk dünyası bilgileri bu dergi tarafından sağlanıyordu. Daha sonra derginin arkasında bir müessese olduğunu öğrendik: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. 27 Mayıs’tan sonra böyle bir ihtiyaç olduğunu düşünen Kurmay Albay Alparslan Türkeş’in girişimiyle bu fikir yeşermiş ve 20 Ekim 1961 tarihinde enstitü, bir dernek olarak kurulmuş. İlk yıllarda hükümetlerden maddi yardım da almış. Aylık dergi, yılda iki defa çıkan Türk Kültürü Araştırmaları adlı ilmî dergi ve çeşitli yayınlarıyla Türklüğü araştırmaya ve tanıtmaya başlamış.
Böyle bir iş ancak uzman ve ehil bir kadroyla başarılabilirdi. Enstitünün kuruluşunda muhteşem bir kadro vardır. Türk dilinin en büyük uzmanlarından Ord. Prof. Dr. Reşid Rahmeti Arat, Türk dili tarihinin ve Türk boylar bilgisinin büyük uzmanı Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Türkiye’nin tek Mongolisti Prof. Dr. Ahmet Temir, Genel Türk Tarihinin büyük mütehassısı Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk ve İslam sanatı tarihinin büyük ismi Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Osmanlı tarihinin büyük uzmanı Prof. Dr. Halil İnalcık, Türk halk edebiyatı araştırmalarının öncülerinden Doç. Dr. Şükrü Elçin...Ve onların arkasından gelen genç ve dinamik nesil: Türk dili uzmanları Doç. Dr. Muharrem Ergin, Doç. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Bizans kaynaklarından Türkleri araştıran tarihçi Doç. Dr. Şerif Baştav, Yakın Çağ Türk tarihçisi Doç. Dr. Ercüment Kuran, coğrafyacı Doç. Dr. Talip Yücel, sosyolog Doç. Dr. Nihat Nirun...
Enstitü başkanlığını 1962’den 1974 sonuna kadar Ahmet Temir, 1975-2006 arasında Şükrü Elçin yürüttü. 2006’dan beri de Türk Halk Bilimi mütehassısı Prof. Dr. Dursun Yıldırım yürütüyor.
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün bazı yayınları kendi alanlarında ilk bilgileri veren ve artık klasik hâle gelmiş bulunan yayınlardır. Türk Dünyası El Kitabı adlı dört ciltlik büyük eser, Türk dünyasının dili, edebiyatı, tarihi, coğrafyası ve sanat tarihi hakkındaki ihtiyacı, bir temel kitap olarak yıllarca karşılamıştır. Ahmet Caferoğlu’nun Türk Kavimleri adlı eseri de aynı şekilde, mahalli kaynaklara ulaşmamızın çok zor olduğu devirlerde her zaman müracaat edilen eserlerden biri olmuştur. İbrahim Kafesoğlu’nun Türk Millî Kültürü hâlâ temel müracaat eserlerinden biridir. Burada hepsini saymak elbette mümkün değil. Enstitünün yayımladığı eser sayısının 220’yi aştığını söylemekle yetinelim.
Enstitünün tarihinde iki önemli kongre de var: 1969’da Lefkoşa’da yapılan Milletler Arası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi ve 1973’te Ankara’da yapılan Daimî Milletler Arası Altaistler Konferansı. 1971 ve 1979 yıllarında enstitü tarafından yayımlanan bu kongrelerin bildirileri de kaynak eserler arasındaki yerlerini çoktan almış bulunuyorlar.
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 8 Ekim 2011 Cumartesi günü, hayatta olmayan kurucu atalarını birer konuşmayla anarak 50. yılını kutladı. Kurucu atalarımızdan 97 yaşındaki Oktay Aslanapa da aramızda idi. Üç asil adamın, Oktay Aslanapa, İbrahim Kafesoğlu ve Muharrem Ergin’in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde yan yana yürüyüşleri gözümün önünden geçti. Onlardan bize intikal eden Türk kültürü sevgi ve bilgisi mutlaka bizden sonraki nesillere de geçmeli diye düşündüm. Bütün olumsuz şartlara rağmen.