Türk kompleksi...
Necip Fazıl Ödülleri toplantısında kıymeti kendinden menkûl yaşlı bir adam çıktı sahneye... Cumhurbaşkanı ile samimi bir şekilde sarıldıktan sonra kürsüye geldi ve "Cumhurbaşkanı benim o ünlü selâmlamamı yapmamı istedi, onu kırmayarak tekrar ediyorum" dedi...
Tam bir "göster amcalarına o ünlü selamlamanı" durumuydu, içler acısıydı...
Yaşlı adam yoğun alkışlar arasında salona gösterdi 'o ünlü selâmlaması'nı yaptı:
"Sevgili arkadaşlar,
Hepinizi antiemperyalist, antikapitalist, antisosyalist, antinazist, en önemlisi de Türkiye üzerine ait olmak üzere antifiravunist bir bilinçle selâmlıyorum..."
Salon cûş u hûrûşa erdi... Çılgınca alkışlar arasında devam etti sözlerine yaşlı adam:
"Ne mutlu ezelî ebedî önderimiz H. Muhammed'in ..." dedi ve durdu yaşlı adam, salona baktı.. alkış bekliyordu.. beklediği alkış gecikmedi.. kalabalık avazalar arasında el pattı... Hz. Peygamberin ism-şerifi belki de ilk kez "yihuuuu" çığlıkları eşliğinde alkışlanıyordu ve devam etti yaşlı adam sözlerine, âhir döneminde alkış da görüyordu kalabalıklardan, mutluydu... devam etti sözlerine.. "şefaatçisi olanlara..." dedi...
Ama sahne hoşuna gitmişti yaşlı adamın, alkışlar, "yihuuu.." çığlıkları, ayaklanmış bir salon kalabalığından memnun olmuştu... Şimdi hazzın doruğuna çıkma zamanıydı... Hem kendisinin hem de salonun tatmin olması gerekiyordu... Bunu fark etmişti yaşlı adam, salonun beklentisini iyi biliyordu...
Salona doğru baktı... Kalabalık ayakta bekliyordu...
"Şimdi bir slogan atacağım.. çok yoğun bir alkış bekliyorum, sloganım şudur" dedi biraz da mahallî bir ağızla...
Hazzın büyüğünü sona saklamıştı anlaşılan...
"Ne mutlu Müslümanım diyene!.."
Aman Yâ Rabbi!
Kalabalık tecennün etti ve çıldırdı sandım...
Islıklarla alkışlanıyordu yaşlı adam... Garip çığlıklar eşlik ediyordu alkışlara... Kalabalık kıyâm etmişti...
Sahnede Cumhurbaşkanı alkışlıyordu... Yanında Rasim Özdenören alkışlıyordu... Yaşlı adam da salonu alkışlıyordu, ömrünün son deminde böyle bir hazzı kendisine yaşattığı için...
İnanmış bir insanın, mü'minin Müslüman olmakla mutlu olması ne kadar da güzel bir şeydi...
Teneşirin hemen yakınlarındaki yaşlı adamın bilhassa mutlu olması daha da güzeldi...
Bir Cumhurbaşkanının Müslüman olmakla mutlu olması da ayrı bir güzellikti doğrusu...
Peki mesele nedir?
Neden bu kadar kerih bir manzaraydı bu?
Neden o yaşlı adamın 'yoğun bir alkış bekleyerek' attığı ve salondaki kalabalığın da yaşlı adamın beklentisini üzerinde bir alkışla ve ıslıklarla ve garip çığlıklarla karşılık verdiği o slogan neden sinsi bir slogandı?
"Bâtılın kast edildiği hak söz" diyor ya Hz. Ali mızraklara asılan "Hüküm Allah'ındır" sözü için...
Aynen böyleydi...
Kürsüdeki o yaşlı adamın, sahnedekilerin, salondaki kalabalığın maksâdı Müslüman oldukları için mutlu olmak değildi, bunu '17-25 Aralık'ta tescil ve tevsik etmişlerdi.. Yaşlı adam "Ne mutlu Müslümanım diyene" sloganını attığı anda sahnedekilerin, salondakilerin yüzlerindeki o mânidar tebessüm Müslüman olmanın verdiği bir mutluluk tebessümü değildi... Hınzır ve sinsi bir tebessümdü o tebessüm...
O tebessüm, "Ne mutlu Türk'üm diyene" vecizesine bir nazireydi... O kalabalığın tarihi bir aşağılık kompleksinin bilmem kaçıncı bin kez dışa vurumuydu. Akıllara ziyan, akıllara sezâ bir şekilde şuur altlarına yerleşen Türk antipatisydi ve düşmanlığıydı...
Sahnedeki o yaşlı adamı çılgınca alkışlayan kalabalığı gören de, o kalabalık Türkiye'de değil, Yunanistan'da, Sırbistan'da, Viyana'da sâlibin topraklarında sırtında Türk'ün kamçı izi bulunan bir kalabalık sanırdı...