Türk Hanedanı'nın doğduğu dağlardan

Türk Hanedanı'nın doğduğu dağlardan

Arkeolog Sergen Çirkin tarafından yayına hazırlanan, "Kökler: Yay Çeken Kavimlerin Şafağı" Türk, Moğol, Macar ve Koreli araştırmacıların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir çalışma.

Toplam 3 cilt ve 55 makaleden oluşan bu kapsamlı çalışma; Türkoloji, arkeoloji ve etnografya gibi farklı bilim dallarını kapsayan bu genişlikte bir köken araştırması, ülkemiz için görece ilk sayılabilir. Bu açıdan bakıldığında, "Kökler: Yay Çeken Kavimlerin Şafağı" Türk tarihçiliğinde önemli bir boşluğu doldurmaya aday bir eser.

Eski Türk yazıtlarında geçtiği biçimiyle "Altun Yış" veya daha bilindik adıyla Altaylar... Türk Hanedanı''nın doğduğu bu dağlar, Çin belgelerine göre şekli itibarıyla (miğfer) aynı zamanda onların isim kaynağı olmuştu. Yazıtlar gibi, Çin kaynakları da Altaylar için "Jin Şan" yani kelimenin tam anlamıyla "Altın Dağ" diyordu. Bu çalışma, Altın Dağ''ın ormanlarından çıkan halkların öyküsünü anlatıyor.

"Kökler: Yay Çeken Kavimlerin Şafağı" adlı çalışmanın "Dil ve Edebiyat" başlıklı ilk cildinde Altay dil ailesi ve ailenin üyeleri ele alınıyor. Ayrıca komşu Ural dil ailesi ve Paleo-Sibirya dilleri etkileşimler üzerinden inceleniyor. "Arkeoloji ve Tarih" başlıklı ikinci ciltte, tarih öncesi kültürlerden Erken Orta Çağ''a uzanan kronolojik bir tablo sunuluyor. "Antropoloji ve Etnografya" konulu üçüncü ciltte ise Altay halklarının etnik kökenleri, gelenekleri, mitolojileri ve dünya görüşleri irdeleniyor.

Altaylı halkların dilleri ve kültürleri arasındaki "bağ" basit bir etkileşimle açıklanamayacak derinliktedir. Onlar, arkeolojinin de işaret ettiği gibi daha bebeklikten itibaren birlikte büyümüşlerdi. Konuşmayı, yazmayı, kutsal varlıklardan korkmayı, ölümü ve doğumu, savaşmayı ve organize olmayı; kısaca maddi ve manevi dünyalarına ait hemen her şeyi yan yana öğrenmişlerdi. Soy bağları mevcuttu; ancak kültürel kökleri çok daha güçlü, derin ve kapsayıcıydı. Sergen Çirkin, Ötüken Neşriyat tarafından kültür hayatımıza kazandırılan bu önemli eseri okurlara şu sözlerle takdim ediyor:

"Çağdaş bilimin ışığında, gerçeğin yolundan ayrılmadan tarafsız bir ''Köken Tarihi'' ortaya koymak istedik. Bunu yaparken de mümkün olduğunca farklı bakışları göz ardı etmedik. Dil, arkeoloji, tarih, antropoloji ve etnografya alanlarında uzman kişilerin bir araya gelmesiyle vücut bulan bu çalışma, yıllar sonra Türkiye''de bir ilki gerçekleştirmiştir. İlhamlarımızın kaynağı açıktır...

Türk Tarih Kurumu (1931), Türk Dil Kurumu (1932) ve nihayetinde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (1935) Atatürk''ün büyük özverileri ile kuruldu.

Eski Türk yazıtları yüksek bir ulusal bilinç içermekle birlikte ''köken hafızası'' yönünden zayıftı; İslami dönem Türk tarihçiliği ise doğal olarak menkıbevi bir anlatımın ötesine geçememişti. Atatürk, Türk tarihinde ilk defa ''Köken Tarihi'' yazımını bir görev edindi; antropolojik, kültürel ve dilsel, her yönüyle Türklerin geçmişini aydınlatmaya çalıştı. Bu sebeple Kökler adlı bu çalışmayı, doğumunun 140. yılında onun aziz hatırasına armağan ediyoruz..."

Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50

***

Çok tanıdık gelecek hikayeler

Araştırmacı yazar İbrahim Okur, "Hem Kundakçı Hem İtfaiyeci / Küresel Güç Odaklarının Politikası" adlı yeni kitabıyla küresel ölçekte hedefeleri olan kundakçının maskesini düşürüyor. Ele aldığı konulara, kundakçının emeline ulaşmak için izlediği yol, yöntem ve çevirdiği dolaplar penceresinden bakan İbrahim Okur, hala uyumakta olanların gözlerini açmasına yardımcı olması umulan bu çalışması hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Kitabımız aynı zamanda, 20. ve 21. yüzyıl şartlarmda kendi halkına iktidar olabilmek için kendi halkının düşmanlarıyla önceden anlaşanlarla ilgilidir. Her bölümün merkezinde bu gibi kişiler vardır. Çoğunu biraz biraz tanıyor olabilirsiniz ama biz yine de onları olabildiğince yakından tanıtmaya girişeceğiz. Düzeni kundaklayanları tanımadan, izledikleri yöntemleri anlamadan, kullandıkları aletleri görmeden iyi ile kötüyü, doğru ile eğriyi, yalanı, dolam tanımak, anlamak, bilmek, çözümlemek ve görmek mümkün değildir. Zaten günümüz tıbbı, görenin göz değil beyin olduğunu, gözlerimizin beynin aleti olduğunun anlaşılmasını sağlamıştır.

Kitap, dünyanın çeşitli ülkelerinde cereyan etmiş olan ve yıllarca süren, radyolardan, televizyonlardan, gazetelerden ve ideolojik saplantı ya da bilimsel nitelikli çeşitli kitaplardan haberdar olduğumuz siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik ve askeri konular üzerinde yaptığımız mümkün olduğu kadar derinlemesine incelemelere, uzun yıllar boyunca süren ısrarlı takibimize dayanır. Kitaptaki önemli konu başlıklarından bazıları şöyle:

*İran''da Musaddık nasıl devrildi?

* Zaire''de çavuş Mobutu Sesu Secu ve Sierra Leone''de sosyalist Saika Stevens Koltan, altın, elmas ve uranyum çeteleri

*Güneydoğu Asya''nın Hitleri Marcos ve Filipinler

*Yeni doğmuş bir ülke olarak Endonezya ve Suharto yönetimi

*Diktatörler adası Hispanyola

*Şili''de kalkınmacılık ve neoliberalizm, ABD güdümlü kleptokrasi rejimi

*Bolivya ve denizi sabanla sürmek *Kokain baronlarının ülkesi Kolombiya

*Peru''nun Japon kökenli lideri Fujimori *Rus Pinochet''i Yeltsin ve medyanın yarattığı yeni çar: Putin

*Dengeleri zorlayan küresel güç: Çin

Okursoy Kitapları Tel: (0532) 584 54 04

***

HAFTANIN KİTABI:

Hain darbe ve kurbanları...

Gazeteci yazar Yavuz Selim Demirağ yeni kitabı "Kumpas Mektupları" ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hukukun işleyişi sırasında yaşanan "kurunun yanında yaş da yanar" anlayışının canlı örneklerini gündeme taşıyor:

"Cumhuriyet tarihinde darbe ve darbe girişimlerine yabancı değiliz...15 Temmuz, aslında geliyorum demişti de yetkilileri duymadı. 100 binden fazla gözaltı... 50 bin tutuklu... 150 bin ihraç... Binlerce kaçak... Bylock ve Mor Beyin''den on binlerce mağdur...

O gece ''terör olaylarına karşı önlem'' yalanı ile sahaya sürülen her şeyden habersiz binlerce rütbesiz asker... Kurunun yanında yanan yaşlar...

Her birinin farklı öyküleri var ancak sonları aynı; müebbet... Sözleşmeli erler, uzman çavuşlar, askeri öğrenciler, kursiyerler, gencecik subay ve astsubayların demir parmaklıklar arkasındaki sessiz çığlıklarından oluşan bu kitap, 15 Temmuz''dan sonraki hukuksuzlukların bazı örneklerinden oluşuyor."

Atayurt Yayınevi Tel:(0312 354 44 32

***

Cengaverler kapışması...

 

Gazeteci M. Duran Özkan''ın "Dağın Şeyhi ve Sultan" adlı yeni romanı Anadolu''nun kadim menkıbelerini felsefe ile harmanlıyor.

Kitap bir yandan Mısır''ı fetih ederek halifelikte çift başlılığa son veren, ardından Kudüs''ü haçlıların elinden alan Selahaddin Eyyubi''yi; diğer yandan kurnaz, akıllı, bir o kadar da gözünü kırpmadan kralların, sultanların, vezirlerin öldürülme emrini veren, dağların zirvesinde kalelerde yaşamını süren Haşhaşiler''in Hasan Sabbah''dan sonraki en ünlü şeyhi Raşidüddin Sinan''ın yaşam öyküsünden kesitler sunuyor.

 

Ritim Pulus Yayınları Tel:(0536) 296 18 24

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Güzel Türkçe eşliğinde bir İstanbul gezisi

Bu hafta köşemizin konuğu ödüllü bir kitap... Prof. Dr. Beynun Akyavaş''ın "Sultanîyegâh İstanbul" 2001 yılında Türkiye Diyanet Vakfı yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulmuş. Okuyucusunu, Sultanîyegâh İstanbul''daki yazılarında dil, tarih, kültür ve medeniyet sahalarında unutulmaz bir seyahate çıkarıp onlara rehberlik eden Prof. Dr. Beynun Akyavaş, büyük alaka gören eseri hakkında şu bilgileri veriyor:

"Sultanîyegâh İstanbul''da yer alan yazıların çoğu 1995-2001 seneleri arasında Kubbealtı Akademi Mecmuası''nda, Türk Kültürü ve Türk Yurdu dergilerinde yayımlanmıştır. Yazıların büyük bir kısmı İstanbul ile alâkalı olup bu şehirde ekseriyâ yalnız başıma ve yürüyerek yaptığım gezilerde tuttuğum notlardan ve çektiğim fotoğraflardan çıkarılmıştır.

İstanbul yazılarını takip eden yazı mevzuları ise tarih, tarihe intikal etmiş şahsiyetler, hatıralar ve bütün düşünce hayatımıza, herşeyimize hâkim olan dilimiz, Türkçemizdir.

Tarih ile alâkalı yazılarımız şüphesiz bir tarihçi hüviyetiyle yazılmamıştır. Bu yazılar, hele şu son senelerde ilerici ve aydın olmanın şartıymış gibi kabul edilen garip bir anlayıştan, hezeyan halindeki Osmanlı düşmanlığından ve bizi biz yapan bütün değerlerimize, mefâhirimize saldıran karanlık bir zihniyetten rahatsızlık duyan, tarihine bağlı, vatanına milletine sevdâlı bir Türk vatandaşının düşünceleri olarak kabul edilmelidir."

 

 

(Ahmet Yabuloğlu)