Türk Dünyası için ortak tarih dersi

Türk Dünyası için ortak tarih dersi

Proje Başkanlığını Prof. Dr. Mehmet Saray'ın yürüttüğü Ortak Türk Tarihi yazım çalışmaları kitaplaştırıldı. Azerbaycan, Kazakistan, kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye Tarihçilerinin 1994-1996 yıllarında hazırladığı, "Ortak Tarih Metinleri"  Türk Devlet Başkanlarının Ankara'da 30-31 Ekim 1992'de yaptıkları toplantıda alınan kararlar çerçevesinde yazıldı.  Bu fikri ortaya atanın Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Saray, yapılan çalışma hakkında şu bilgiyi veriyor:

Nazarbayev'in bu teklifi diğer Türk Cumhuriyetleri devlet başkanları tarafından da kabul edilmiş ve verilen talimat üzerine kardeş cumhuriyetlerin Milli Eğitim Bakanlarının Bişkek'de yaptıkları toplantıda bu projenin Türkiye'de TİKA tarafından gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştı. Kardeş cumhuriyetlerden ve Rusya Federasyonunda yaşayan Türk bilim adamlarından 56 akademisyeni Ankara'ya davet ederek iki yıla yakın bir çalışma yaptık. Davet edilen bilim adamları, Ortak Türk Sözlüğü hariç, vazifelerini tamamlayarak ülkelerine döndüler. Ne var ki, o günlerde patlayan ekonomik kriz nedeniyle bu projeleri tam olarak tamamlamak mümkün olmadı.Aradan geçen bunca yıla rağmen, bu konuların yazılmasını teklif edenler de dahil, yetkililerin bu projeden bahsetmemesi beni son derece üzdü. Sonunda, bir tarihçi olarak, elimde kalan "Ortak Tarih Metinleri" üzerinde çalışmaya başladım. Kardeş cumhuriyetlerin kıymetli bilim adamlarının yazdıklarını, esasa sadık kalarak, mümkün olduğu kadar sadeleştirmeye çalıştım. Çalışmaların sonuna seçkin bir "Türk Dünyası Bibliyografyası" koydum. Hazırladığım bu metinlerin, kardeş cumhuriyetlerin bilim adamları ile yeniden bir araya gelerek gözden geçirilmesi için Türk Tarih Kurumu ile Astana'da kurulan "Türk Akademisi" başkanlarına sözlü ve yazılı olarak müracaat ettim ise de, maalesef bir netice alamadım. Bu ilgisizlik beni son derece üzdü. Çünkü her iki kurumun da asli görevlerinden biri ve belki de en önde geleni bu konuyu halletmek idi. Şimdi Astana'da durum değişti. "Türk Akademisi"nin başına bir zamanlar hocası olmaktan mutluluk duyduğum  Prof. Dr. Darkhan Hıdıraliyev geldi. İyi bir bilim adamı olan ve konunun önemini bilen yeni başkanın bu "Ortak Tarih Metinleri" üzerinde gerekli çalışmaları yaparak en kısa zamanda basmasını ve kardeş cumhuriyetlerin istifadesine sunmasını rica ettim. Fakat hala müspet veya menfi bir cevap alamamamın üzüntüsü içindeyim.

Ümit ederim, Türk Akademisi ile Türk Tarih Kurumu konunun önemini kavrarlar ve neşre sokmak mecburiyetinde kaldığım bu Ortak Tarih Metinlerinden daha iyisini yazdırırlar ve altı kardeş cumhuriyetin yetkilileri (Eğitim ve Kültür Bakanları) ve bilim adamları da bu ortak tarih metinlerini okurlar, tarihimizin ve kültürümüzün temelini oluşturan bu metinleri işleyerek ortak ders kitabı haline getirirler ve her cumhuriyetin okullarında ders kitabı olarak okuturlar.

Boğaziçi Yayınları Tel:(0212) 520 70 76                                                                                                              

***

İslâmın cahiliye adetleriyle imtihanı

Hazreti Muhammed'in vefatından sonra, önce Arap Müslümanların ve ardından onları takip eden diğer İslâm milletlerinin, dinimizin birçok ilkesini törelere, ihtiraslara, hatta geriye dönerek cahiliye adetlerine kurban ettiklerine dikkat çeken ilahiyatçı yazar Sadık Güner bu süreci "Cariyenin Aşkı" adıyla romanlaştırdı.

Töre-İslâm çatışmasının geçiş dönemindeki sancıları konu alındığı eserde, romanın kahramanı olan cariyenin yaşadıkları üzerinden, İslâm'ın, dolayısıyla Hz. Peygamber'in, töreye karşı verdiği mücadele tahlil edilmekte. İslâm Peygamberi'nin irtihalinden kısa süre sonra cahiliye dönemindeki bazı insanlık dışı örflerin, uydurma hadisler ve Kur'ân'ın keyfi yorumlarıyla hortlattıldığını vurgulayan Sadık Güner şu tespitlerde bulunuyor:

"Köle ve Cariye Meselesi de bunlardandır. Kölelik meselesinde cahiliyeden İslâmî döneme geçiş oldukça sıkıntılı olmuştur. Resûlullah'ın, Kur'ân'ı sıkı uygulamasıyla kaldırıldığı, yok edildiği zannedildi ise de esasen kalkmamış, âyette buyrulduğu gibi Allah'ın Elçisi vefat eder etmez ümmet, ökçeleri üzerine gerisin geri cahili kisveye geri döndü (3/Âl-i İmran 144) ve bütün acımasızlığıyla pusuda bekleyen zulüm mekanizmasını sahneye koydu. Asırlardır Allah'ın dinine rağmen Müslümanın idrakine dayatılan, Kur'ân'ın hükmü değil, Arap'ın cahiliyedeki örfüdür. Kur'ân adına hüküm veren ulemâ öğünerek, İslâm'dan önce birçok sebep vardı, İslâm köle olma sebebini teke indirdi; savaşta esir almak, diyerek güya dinimizin yaklaşımını(!) makul göstermeye çalışıyorlar. Savaşta ele geçirilen kadın esirlerin, sayı gözetmeksizin cariye yapılıp harem oluşturulabileceği ilkesine cevaz veriyorlar. Gayet tabiidir ki oryantalist çevreleri tezlerine inandırmaları mümkün değildir. O çevreler ise bu fikirlere sarılıp şanlı dinimize her koldan taarruz ediyorlar. Bizim gibi düşünüp kalem oynatan birkaç kişiyi de gözden ırak tutup dünya kamuoyunu iğfal ediyorlar."

Güneralp Yayınları Tel:(0532) 691 01 92     

***

HAFTANIN KİTABI

Zihniyet değişmeli

Prof. Dr. Nusret Çam, "Bedevilik ve Uygarlık Ayrımında Hangi İslam?" adlı yeni kitabında bu önemli soruya cevap ararken şu yorumu yapıyor: "Önümüzde iki seçenek var: Ya bedevilik ya medeniyet! İslâm'ın uygarlık projesi olduğunu kavrayıp onun gereğini yerine getirmeyen hiçbir formül, hiçbir reçete Müslüman ülkeler için şifa olamayacaktır. Buradaki mesele siyaset değil, İslâm'ın ne olduğunu anlama ve uygulama, yani ahlâk, kalite ve medeniyet meselesidir. Zira İslâm siyasallaştırıldıkça, Müslümanlar daha da dibe vurmaktadır. Bunu başta siyasiler, ilahiyatçılar ve diyanetçiler olmak üzere ilgili herkesin görmesi gerekmektedir. Müslümanların artık kendilerini Allah'ın imtiyazlı kulu, Hz. Peygamber'in müjdeli ümmeti olarak görüp cenneti garantilemenin rahatlığıyla daldıkları gaflet uykusundan uyanmaları ve akıllarını kullanmaları şarttır. Bunun için de, zanlarının hilafına hiç de seçkin veya seçilmiş bir ümmet bilinci ve görüntüsü sergilemediklerini, önce Müslümanların kendilerinin anlaması icap eder. Kısacası İslâm dünyası yüzyıllardan beri sürdürmekte olduğu bedevi zihniyetle, medeniyet dini İslâm arasında en kısa zamanda bir tercih yapmak zorundadır. Bedeviliğin defi, uygarlığın celbi ve bütün insanlığın selâmeti için: Aklıselim, kalbiselim, zevkiselim…"

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

Kızılelması olanlara...

Denemelerini, "Yarına Söyleyecek Sözüm Var" adıyla kitaplaştıran öğretmen yazar Adnan Ocak çalışmasını şu cümlelerle sunuyor: Önce efsanelerimizi yitirdik.

Efsanesi olmayan milletler yarına kalabilir mi?

İnsan efsanesiz, metaforsuz, manasız bir şey yapamaz.

Dün efsanesi büyük olanlar süper güçtü.

Bugün de öyle.

Hayallerimize, efsanelerimize, kısaca kimliğimize sahip çıkacağız.

Kızılelması olmayanlar yok olur!

Medeniyet kodlarımızdan aldığımız ilhamla, Yarına Söyleyecek Sözümüz Var..

Biyografi Net Yayınları Tel:(0542) 235 72 49

***

KÜTÜPHANEMDEN

Büyük Türkçü Atsız'ın başucu eseri

Türkçü önder Hüseyin Nihal Atsız, "Türk Tarihinde Meseleler" adlı kitabıyla tarihimizde her dönem tartışmaya açık veya açıklanmaya muhtaç bazı konuları gündeme getirmeye öncülük etmişti. Çeşitli yayınevleri tarafından bir kaç baskısının yapıldığını bildiğim "TürkTarihinde Meseleler" kitabının elimdeki baskısı 1975 yılında ÖtükenYayınevi'nden çıkmış. Kitabın muhtevası 190 sayfalık hacminin çok çok üzerinde. Atsız, kitabı "Tarih ve kültürümüze ait bazı konuların Türkçü görüşüyle yeni bir açıdan ele alınması" ifadesiyle özetliyor. Milletlerin sosyal alanda kendi çıkarlarına elverişli olan ve kendilerine yarayacak teoriyi kabul ettiklerine vurgu yapan Atsız şöyle devam ediyor:

Milli çıkarları arkaya atıp da tarafsız davranmaya kalkmak, gerçekte tarafsız olmak değil, karşı tarafların yanında yer almak demektir. Aydınların bu türlü gafletlerini milletler çok acı şekilde çeker. Bu sebeple bu kitaptaki tezler, milli çıkar yönünden ele alınıp tartışılmalı ve ders kitaplarına geçirilmelidir. Mesela tarihçiler arasında bile yaygın bir düşünce olan "Türkiye'nin 1071 Malazgirt Savaşı ile kurulmuş olması" tezinin ne kadar yanlış, çürük ve milli ülkü bakımından zararlı olduğu bu kitapta delilleriyle belirtilmiş, fakat gerçekleri kabul ettirmenin güçlüğü dolayısıyla"yanlışlık" devam etmiştir. Tezlerimin, yarının Türkçü tarih bilginlerince tartışılıp kabul olunacağını umuyorum.

                                                                                                                                               (Ahmet Yabuloğlu)