Çalışmalarına, Gök Türk Devletinin kurumlarını ele aldıktan sonra tarih sahnesine çıkışlarından başlayıp, 941 yılında haklarında tutulan son kayda kadar bütün bilgileri değerlendirdiğini kaydeden Prof. Dr. Ahmet Taşağıl amacının, bütün Türk tarihi içinde son derece önemli bir dönemi anlatmak olduğunun altını çiziyor. Günümüz dünya tarihinde Türklerin tarihi söz konusu edildiğinde akla ilk gelenin Gök Türk tarihi olduğunu belirten Prof. Dr. Taşağıl, "Ergenekon'dan Kağanlığa Türk Model Devleti Gök Türkler" adlı çalışması hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:
Gök Türkler sadece bir devlet kurmakla kalmamış, Türk adını devlet adı olarak kullanıp, bu adın yaygınlaşmasını, milletin kimliğinin pekişmesini sağlamışlardır. Nitekim kendi dilleriyle yazdıkları yazıtlarında Türk milleti, Türk devleti ifadelerini açıkça taşlara kazımışlardır. Bunun yanında Çin, Grek, Latin, Arap sonra Soğd ve Tibet, hatta Rus kaynaklarında Türk milleti ve Türk devleti tabiri görülür. Onların yaşadığı topraklara da Türkiye denilecektir. Aradan asırlar geçtikten sonra Türkistan adı dünya tarih literatüründe yerini alacaktır.
Kısacası 6. yüzyılın ortalarında dünya tarihinde somut bir Türk devleti ortaya çıkar. Bu, daha önce kurulan devletlerin Türk olmadığı ya da ilk Türk devletinin Gök Türkler olduğu anlamına gelmez. Ancak, tarihî kaynaklar çerçevesinde model bir Türk devletini görürüz. Aslında MÖ 3 binlere kadar giden Türk tarihi söz konusudur.
Her şeyden önce devlet ve sistemini oluşturan idari bir bütün vardır ki, kendisinden sonra gelen Türk devlet ve beyliklerine model olmuştur. Hiç şüphesiz sonradan gelenler model arayışı içine girip Gök Türk modelini seçmemişlerdir. Gök Türkler zamanında somut bir hâle gelen devlet geleneğini miras olarak devralmışlar; kendilerinden sonra gelenlere devretmişlerdir. Günümüz Türk dünyası böylece ortaya çıktı.
Gök Türkler zamanında oluşan devlet sistemi bu şekilde devam ederken, sosyal hayat da bütün Türk dünyası tarihinde 1500 yıl damgasını vurmuştur. Evlenme âdetleri, hukuk, yaylak kışlak hayatı, savaş aletleri, savaş yöntemleri, olaylar karşısındaki tavırları kendilerinden sonra gelen Türk toplulukları tarafından kullanılmaya devam edecektir. Kısacası ortaya çıkan model 21. yüzyıla kadar varlığını koruyacaktır. Avrasya coğrafyasına yayılmış olan Türk kökenli topluluklar onların izlerini taşımaktadır. Daha önce araştırmaların girişlerinde de açıkladığımız gibi Gök Türk Devletinin asıl adı Türk Kağanlığı idi. Kül Tegin ve Bilge Kağan yazıtlarındaki birer ifadeden Kök Türk olması gerektiği ileri sürülmüş; Türkiye Türkçesinde de kelime başındaki K'lerin G'ye dönüştürülmesi geleneğine uygun şekilde Gök Türk kullanımı yaygınlaşmıştır. Uluslararası tarih yazıcılığında aslına sadık kalınarak Türk Devleti, Türk imparatorluğu gibi ifadelerle anılmaktadır.
Bilge Kültür Sanat Yayınları Tel: (0212) 520 72 53
***
İslâmın bayraktarı kahraman millet
Türklerin Müslüman oluşuyla ilgili araştırmalarını, "Yeni İslâm Tarihi ve Türkler" adıyla 2 ciltlik bir eserde toplayan Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı şu değerlendirmeyi yapıyor: Gerçekte Hz. Peygamberin nübüvvet ve risâlet hayatında Orta Asya Türklüğünün çok ayrı bir yeri vardır. Zira, ünü cihanı dolduran Türk Hakanları ve Cihangir Asya Orduları'nın Onun nübüvvet hayatında her zaman ayrı bir yeri olmuş ve Onun kurduğu iman hakimiyetini koca bir cihan hakimiyeti hâline getirmişlerdir. Ne var ki bütün bu ilâhî gelişmeler göz ardı edilmiş ve Orta Asya Türklüğüne de çok büyük bir haksızlık yapılmıştır. Bu gerçekler ortaya konulmadan Hz. Peygamberin yüce misyonu ve onun bütün insanlığa niçin bir kılıç ve rahmet Peygamberi olarak gönderilmesinin anlaşılması mümkün değildir. Bu konularda İslam tarihçileri tarafından hiç bir ciddi çalışmanın yapılmaması bizim için tam bir yürek sızısıdır. Türk Milleti; İslâm dinini kabul eden diğer birçok milletlerin aksine; Müslüman olduktan sonra İslâmın "Ümmet Ummanı"nda erimemiş, kendi "İslâmi şahsiyetini" bütün Müslüman milletlere kabul ettirmiş, "İslâm Dünyası" ve "Muhammed Ümmeti"nin lideri olmuştur. Asıl bundan sonradır ki, Müslüman Türkler; uçsuz bucaksız bu "Zaman Denizi"nde yüzen "Ümmet Gemisi"nin kaptanı olmuşlar ve bu gemiyi o; sonsuz "Zaman Denizi"nde, hem de büyük bir ehliyetle, yaklaşık 9 asır yüzdürerek sahil-i selâmete, yani bugünlere kadar getirmişlerdir. Bu bakımdan Müslüman Türk'ün mübarek kanını mürekkep olarak kullanmadan bir "İslâm Tarihi" yazmak mümkün değildir.
Yedi Kubbe Yayınları Tel:(0535) 225 83 28
***
İdealist bir nesil...
Mehmet Hayati Özkaya, "P.K. 546" kitabında yürekleri vatan ve millet aşkıyla yanıp tutuşan memleket sevdalılarının mücadelesi anlatılıyor. Eğitimci ve dava adamı sıfatlarını bünyesinde barındıran Necdet Özkaya'nın Adana'da bulunduğu yıllarda tüttürdüğü bir ocak olan Adana Kültür Derneği çevresinde gelişen olaylar kitabın ana konusunu oluşturuyor. Türkiye'nin ateş çemberi olarak nitelediği 1970-1980 döneminin anıları paylaşılıyor. Kitabın ismi neden P. K. 546 diye merak edenler olacaktır elbette. "P.K. 546" Adana Kültür Derneği'nin Adana Büyük Postane'de bulunan posta kutusunun adıdır aslında.
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
***
Uzman kaleminden
Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay; "Ayrılıkçı Kürtlerin Musalla Taşı PKK" kitabında; PKK terörünü değişik boyutlarıyla inceleyerek terörün sona erdirilmesine ilişkin tecrübelerini okurla paylaşıyor. Atabay'ın, kitabındaki ana tespitlerinden bazıları şöyle: *PKK Terör Örgütü mücadelesinin sonunda, ayrılıkçı Kürtlerin kazanacakları hiçbir şeyleri olmayacaktır. *Mücadelenin galibi küresel dış odaklar olacaktır. *Türkleri ve Kürtleri birbirlerine kırdırıp, müteakiben dört ayrı parçadaki Kürtleri de aralarında savaştırıp "Yeni Ortadoğu" oluşturulmak istenmektedir. *Terörle mücadelede terminoloji dikkatle kullanılmalıdır...
Alibi Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69
***
HAFTANIN KİTABI:
Belgelerle bir dönem
Yücel Demirel'in hazırladığı "Atatürk/Belgeler, Elyazısıyla Notlar, Yazışmalar", büyük bir bölümü Atatürk'ün kendi elyazısıyla yazdığı, Yapı ve Kredi Bankası Arşivi'nde bulunan Atatürk'le ilgili belgelerden derlendi. Mustafa Kemal Paşa'nın yaveri tarafından tutulmuş defterdeki I. Dünya Savaşı sırasındaki yazışmaları, Birinci Meclis'e milletvekili yollamak istemeyen Yozgat eşrafının mektubu, Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis Başkanı seçilmesinden sonra yaptığı konuşmanın metni ve Arif Oruç'la mektuplaşması, Şehzade Ömer Faruk Efendi'nin Anadolu'ya geçmesiyle ilgili yazışmalar, Londra Konferansı hakkında Mustafa Kemal Paşa'nın yazısı, Anadolu'daki savaşın olumsuz sonuçlanma ihtimali karşısında Meclis'in Kayseri'ye taşınmasıyla ilgili yazışmalar, 30 Ağustos Zaferi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'nın bildirisi, Saltanatın Kaldırılması hakkında Meclis'te yaptığı konuşmanın kendi elyazısıyla notları ve İsmet İnönü'nün başbakanlıktan ayrıldıktan sonra CHP grubunda yaptığı konuşma metni orijinalleriyle birlikte yer alıyor.
Yapı Kredi Yayınları Tel:(0212) 252 47 00
***
KÜTÜPHANEMDEN:
Irazca Ana ile özdeşleşen cesur, yiğit Anadolu kadını
-----
Remzi Kitabevi'nin 1968'lerde "Yeni Türk Yazarları Serisi"nin 9'uncu kitabı olarak yayınladığı eser üzerinde bugün artık Türk edebiyatına klasikleşmiş romanlarıyla damgasını vurmuş birinin imzası var. Bu "yeni" isim Fakir Baykurt, elimdeki kitabının adı ise başyapıtlarından biri olan "Yılanların Öcü"... Fakir Baykurt'un 1954 yılında yazdığı "Yılanların Öcü", Irazca üçlemesinin ilk kitabı. Devam romanları "Irazca'nın Dirliği (1961)" ve "Kara Ahmet Destanı (1977)".
O yılların "Yeni Türk Yazarı" Fakir Baykurt bizlere her biri birbirinden değerli o kadar güzel eserler üretmiş ki... Şöyle bir düşününce ilk aklıma geliverenler: Irazca'nın Dirliği, Onuncu Köy, Efkar Tepesi, Çilli, Kerem ile Aslı, Amerikan Sargısı, Kaplumbağalar ve daha niceleri... Ama yine de en unutulmazı Yılanların Öcü ve onun en unutulmaz kahramanı Irazca Ana... Bu arada beyaz perdedeki büyük oyunculuğuyla Irazca Ana'yı Türk halkına unutulmaz kılan rahmetli Aliye Rona'yı da unutmayalım... Tekrar Yılanların Öcü'ne dönecek olursak; Seksen evli Karataş köyünde Kara Bayram'ın kimsenin gözüne batmayan bir hayatı vardır... Bir gün arkasız, varlıksız Kara Bayram'ın bu mutlu düzeni bozulur... İşte bu noktada Irazca Ana sahneye çıkar... Irazca Ana; oğlunu yanında, önünde, bazen de karşısında haksızlıklara karşı durur... Sarsılmaz, yılmaz. Hiçbir zaman hafızalardan silinmeyecek çarpıcı kişiliğiyle Fakir Baykurt'un bu başyapıtının içinde bir kalp gibi atıp durur... Yaşar Kemal'in, "Yılanların Öcü" hakkındaki değerlendirmesi dikkate değer:
Bütün gündelik olayların içinde bir ev, Kara Bayram'ın evi... Sonra köy; itiyle, atıyla kokusuyla yaşıyor... "Yılanların Öcü" bizim edebiyatımızın unutulmayacak, ardından yürünülecek eserlerinden biridir.
(Ahmet Yabuloğlu)