Türk destanı
Destanlar millet hayatında önemli yer tutarlar. Denilebilir ki bir millet destanı ile birlikte var olur. Evrenin ve ilk atalarının yaratılışına ait efsane ve destan parçaları ağızdan ağıza dolaşmaya başladığı zaman o dili konuşan insanlar belki de ilk defa kendi farklılıklarının şuuruna varırlar. Destan parçaları ayrıca ilk edebî ürünler olarak dilin estetik yapısını kurar ve daha sonraki edebî türlerin üslubunu belirler. Homeros’un İlyadası Yunan dili için, Firdevsî’nin Şehnamesi Yeni Farsça için böyle bir etkiye sahip olmuştur. Türkiye Türkçesi için Dede Korkut destanlarının -sınırlı da olsa- böyle bir etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Müslümanlık öncesi Türk destanına ait ilk metnin veya metinlerin elimizde bulunmaması bizim için büyük bir eksikliktir. Ancak 12 boydan (destani hikâyeden) oluşan Dede Korkut Kitabı, ilk destanî metinlerimizin çok sonraki yansımaları sayılabilir. Dede Korkut boyları her ne kadar 15. yüzyılın Batı Türkçesiyle yazıya geçirilmiş ve sathî bir İslam örtüsüyle örtülmüşse de Oğuzların ilk oluşum dönemlerini ve ilk var oluş kavgalarını yansıtırlar. İlk biçimlerinin elimizde bulunmayışı bir eksiklik olsa da 15. yüzyıldaki biçimlerinin elimizde bulunması büyük bir kazançtır. Üstelik estetik olarak en son ve en mükemmel yapı ve üsluplarıyla bize ulaşmışlardır.
13-15. yüzyıllar arasında yazıya geçirildiği tahmin edilen Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı da Müslümanlık öncesi dönemi yansıtır. Türklerin ilk büyük hükümdarı kabul edilen Oğuz Kağan’ın önce tabiatla, sonra düşmanla mücadelesi ve dünyaya hâkim olması, bir var olma, yayılma ve büyüme ülküsünün destanıdır. Üstelik destandaki bazı semboller, Türklerin yaratılış hakkındaki inanışlarının (Türk kozmogonisinin) izlerini de taşımaktadır. Oğuz Kağan’ın gökten gelen ışık içindeki kızla evlenmesi ve bu evlilikten doğan çocukların uzay cisimlerinin adlarını alması (Gün -güneş- Han, Ay Han, Yıldız Han); buna karşılık suda bulunan bir ağaç kovuğundaki kızla evliliğinden doğan çocukların yeryüzü cisimlerinin adlarını taşıması (Gök -atmosfer- Han, Dağ Han, Deniz Han), önce uzayın, sonra yeryüzünün yaratıldığına dair bir inanışın yansımalarıdır. Nitekim ilk yazılı metinlerimiz olan Köktürk bengü taşlarında (anıtlarında) “yukarıda mavi gök, aşağıda kara yer yaratıldığında ikisi arasında insan oğlu yaratılmış. İnsan oğlu üzerine atalarım Bumın Kağan, İstemi Kağan hükümdar olmuş” veciz ifadesinde aynı inanış açık bir dille anlatılmaktadır.
Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı ile Dede Korkut Kitabı, Türk destanına ait Türkçe yazılmış en eski parçalardır. Bu ikisi de aslında birbirine bağlıdır. Oğuz Kağan, aynı destanın ilk parçası, Dede Korkut boyları ise Oğuz Kağan’dan sonra ortaya çıkmış kahramanları anlatan sonraki parçalardır. Bir de elimizde ilk Türkçe metinleri bulunmayan, fakat başka dillerde kaydedilmiş Türk destan parçaları vardır. Ergenekon Destanı Çince ve Farsça olarak kaydedilmiştir. Çok sonraları, ta 17. yüzyılda Ebulgazi Bahadır Han tarafından yazılmış Şecere-i Türk’te Çağatay Türkçesiyle yazılmış Ergenekon Destanı da vardır.
Türk yaratılış inanışı ve Türklerin ilk atalarına ait Arapça ile kaydedilmiş başka bazı önemli parçalar da vardır ki bunlar Türk toplumunda çok fazla bilinmez. 14. yüzyılın başlarında Kahire’de yaşamış bir Türk tarihçisi vardır: Ebûbekir bin Abdullah bin Aybek ed-Devâdârî. O tarihte Mısır’daki devletin adı Memlük veya Kölemen diye bilinir ama aslında ed-Devletü’t-Türkiyye (Türk Devleti)’dir. Ebûbekir de işte bu devletin bir valisi olan Abdullah bin Aybek’in oğludur. İki Arapça kitap yazmıştır. Tek ciltlik Dürerü’t-Ticân ve dokuz ciltlik Kenzü’d-Dürer. Dünya tarihini anlatan bu ciltlerin hepsi de İstanbul kütüphanelerindedir. Eserler, 1330’lara kadarki dünya tarihini anlatırlar ama içlerinde Türk kozmogonisi ve mitolojisi hakkında çok ciddi bilgiler de vardır. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim. Türklerin ilk atası ve ilk insan, çok yüksek bir dağ olan Ulu Kara Tağçı’daki bir mağarada yaratılmıştır. İlk atanın adı, bir rivayette Ay Atam, başka bir rivayette Ulu Ay Ataçı’dır. Türkler ona Altun Han demişlerdir. İlk kadın ise Ay-va veya Ulu Ay Anaçı adını taşır. Ebûbekir bu bilgileri Ulu Han Ata Bitigçi adlı bir kitaptan aldığını söyler. Kitaplar Arapçadır ama yukarıdaki isimler hep Türkçe kaydedilmiştir. Daha geniş bilgi inşallah başka bir yazıda.