Türban gölgesinde milli kayıplar
Gündem karışık. Asıl mesele hangisi belli değil. Son gelişmelere bakıldığında gündemin sanki bilerek ve istenerek değiştirildiği sonucuna varılması da çok zor görülmüyor.
Dikkatinizi çekerim.
Önce ortada hiçbir şey yokken Başbakan bilerek ve isteyerek ısrarla Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınacağını söyledi. Hemen birkaç itiraz sesi geldi. “Ankara’nın nesi var” dendi. “Ankara batıyor mu” diyecekler oldu. “İstanbul’da yarın bir gün deprem olacağı söyleniyor, bütün ekonomi orada olursa Türkiye’nin sonu gelmez mi” gibi sorular soruldu.
Ancak kesinlikle bir infial yaratacak tartışma olmadı.
Derken “medeniyetler buluşması” İspanya hattında anlam kazanmaya başlamıştı ki sözü edilen medeniyetlerin Hıristiyan tarafı Avusturya bölgesinden Hz. Muhammed’e hakaretler yükseldi.
Medeniyetleri buluşturan imam-hatipli Türkiye Başbakanı işte tam bu noktada İspanyol muhatabına ve orada bulunan öteki Hıristiyan muhataplarına dönerek, “Bu ne demek ağalar. Biz burada medeniyetler buluşuyor diyoruz. Sizden birileri Avrupa’nın orta yerinde iki milyar Müslüman’ın peygamberine hakaret ediyor. Bu saygısızlığı kanıyorum” demedi.
Ne dedi?
“Türban siyasi simge olsa ne olur?”
İşte can evinden vurma diye buna denir.
Merkez Bankası’nın alabora edemediği gündemi, türban bir anda yerle bir etti ve hemen gündemin birinci sırasına oturdu.
Biz hep birlikte türbana yönelmiş, bütün dikkatimiz ve idrakimizle meseleye el atmışken bir de baktık CIA’nın, azınlıkların ve AB’nin Türk hükümetinden istediği Vakıflar Yasası çıkıvermiş.
Yasaya göre, 1919 öncesi şartlar geri geliyor. Yabancılar vakıf kurabiliyor. Kurdukları da yetmiyor, isterlerse yurt dışında şube açabilecekleri gibi, yurt içinde kimseye sormadan örgütlenebiliyorlar. İstedikleri kadar mal ve mülk de edinme hakkına sahip oluyorlar. Böylece Soros gelip Türkiye’de şube açabilecek, Yunanistan isterse Karadeniz’de Pontus cemiyeti örgütleyebilecek.
Nasıl?
51’inci hükümet döneminde MHP bunu reddetmişti. 1979’da mahkeme vakıflar ve azınlıklar ile ilgili karar almış, sınırlandırma getirmişti.
Şimdi MHP’ye aynı şekilde milli bir görev daha düşüyor. Tıpkı türban meselesinde AKP’nin çağrısını anında cevaplandırdığı gibi, Vakıflar Yasasını da Anayasa Mahkemesi’ne götürmelidir.
Başbakan’ın türban gündemine yönelik olarak muhalefetten istediği çağrı, çok beklemeden geldi. MHP kartı gördü. Anayasanın 10’uncu maddesinin 4’üncü fıkrasına eklenecek bir cümle ile sorunun çözüleceğini ifade etti.
AKP böyle bir cevap beklemiyor olmalı ki, alelacele toplantı durumuna geçti.
MHP tamam deyince, eylem kendilerine kaldı.
Tam bu noktada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir açıklama yaptı. Anayasa Mahkemesi de meselenin hassasiyetini öne çıkardı. Sonuç?
MHP bir öneriyle çözüme hazır; CHP karşı, AKP şaşkın.
İşte tıpkı bunun gibi MHP’ye bir görev daha düşüyor. Geniş bir toplumsal mutabakat zemini oluşturarak türban gölgesinde çıkarılan Vakıflar Yasası’nı hemen tarihin çöplüğüne atmak.
Emperyalizmin yasalardan sızarak ve güç alarak içimizde aşılmaz setler oluşturmasına, bunu yurtdışı bağlantılarla örgütleyerek, Türkiye’yi çepeçevre kuşatmasına fırsat vermemek tarihi büyük bir görevdir.
Türban gibi dini hassasiyetler, bu milletin kayıpları için bir örtü olmasın.