Tünelin Sonu Kriz

Bartu Soral, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın eski müdürü ve “kalkınma ekonomisti”dir. Birkaç yıl önce bu köşede onun “Türkiye’de Bitmeyen Ekonomik Kriz” adlı kitabından ve başına gelen ibret verici olaylardan söz etmiştim.
Soral, şimdi yine krize dair bir kitap yazmış... Krize gidişin nedenleri, çıkış yolları ve yeniden kalkınmaya nasıl geçileceğini anlatmış...
Ekonomik konular çok yazılmalı aslında, öğrenilmeli, konuşulmalı, tartışılmalı... Neden? Nedeni Abbas Sayar’ın şu sözünde gizli bence: “Bir lokma ekmek deriz ya, arkasında ne sevdalar yatıyor onun.”
Bartu Soral’ın yeni kitabının adı: “Tünelin Sonu Kriz/Yeniden Kalkınma Zamanı”, Destek Yayınları’nca yayımlanmış.
Cafer Tiryaki “Ekonominin tabiatı, politikanın tabiatını belirler”diyor. Bartu Beğ, bunu ayrıntılayarak kanıtlıyor, AKP ve şu son 13 yıl bağlamında.
Çözümlemelerine sayıları, okuru sıkmadan katıyor. Bu sıkmama, yazarın hüneri, sayıları işin içine katması ise bir gereklilik... Lord Kelvin diyor ki: “İncelediğiniz konuyu ölçebiliyor ve sayılarla ifade edebiliyorsanız, bu konu hakkında bir şeyler biliyorsunuz demektir. Eğer bunun tersi bir durum varsa, bilginiz zayıftır, doyurucu da değildir.”
Evet bu girizgâhtan sonra, artık kitaptan başlıklar, özet ve önemli ayrıntıları aktarabiliriz:
-Küreselleşme ile birlikte sermaye hareketleri ve parasal genişleme arttı, arttı ama az gelişmiş ülkelerde kişi başına milli gelir düştü ve borçları arttı bu ülkelerin...
-Parasal genişlemenin sonu türbülans başlangıcı.
-Amerikan Merkez Bankası FED’e göre en riskli ülke Türkiye. Türkiye’nin rezervleri, dış finansman ihtiyacının yarısını karşılayabiliyor. Cari açığa karşılık, doğrudan sermaye yatırımları yetersiz... Yabancı sermayenin cari açığı karşılama oranı negatif yüzde 5’e yakın... Dış borç stoku, gayri safi milli hasılasına göre en yüksek ülke Malezya, ardından Türkiye geliyor. Dış borç stokunun ihracata oranında ise en kötü ülkeyiz. Son beş yılda kredi hacmi en fazla büyüyen ülke de biziz. Ve aldığımız bu kredileri üretken alanlarda kullanamadık. Özel sektörümüz aşırı derecede borçlu... Türkiye gelişmekte olan ülkeler içinde en az büyüyen ülke oldu.
-Tarım ve hayvancılıkta bile dış ticaret açığı veriyoruz.
-Türkiye, Atatürk modeli kalkınmayı 1940’ların sonunda bıraktı.
-1948 yılından itibaren ulusal sanayi sınıfı değil, komprador bir burjuvazi yarattık.
-Fakat asıl tasfiye süreci Turgut Özal’la başladı. Özal, genlerimizle oynadı.
-Avrupa’da krizin üç sorumlusu: Euro, Cari Açık, Aşırı Borçlanma. Yunanistan ve Portekiz her yıl milli gelirlerinin %9’u kadar cari açık verdiler. Almanya ise üretim üssü haline geldi ve %3,5 cari fazla verdi. Euroya girince, Yunanistan, İspanya ve Portekiz rekabet kayıplarına uğradılar ve elleri kolları bağlandı.
-Uluslararası sermayenin Türkiye soygunu... (Rakamsal örnekler veriyor yazar, nasıl kazıklandığımızı net olarak algılayabiliyorsunuz.)
-Ve çözümler: Eş-dost kapitalizmi olmamalı. Yerli ve yabancı bütün kazançlar vergilenmeli. Yabancıların borsa kazançları neden vergiden muaf? Teknoloji üreten bir sanayi kurulmalı, AR-GE’ye önem verilmeli. KOBİ’ler yeniden yapılandırılmalı. Yerli üretim teşvik edilmeli, bölge kalkınma planları hazırlanmalı. Yenilenebilir enerji kaynakları devreye sokulmalı.

Yazarın Diğer Yazıları