Tunceli, Sivas’ın mı, yoksa siyasî ahlâkın mı ötesinde kalıyor?

Ahmet Davutoğlu’nun iki seçeneği vardı; ya ‘kendisi’ olarak kalacaktı, ya da ‘başkası’nı taklit edecekti... İkinciyi tercih etti ve bugün ortaya ‘yapay’bir insan çıktı...
Başkasını ‘cesaret testi’ne davet ederken, kendisinin ‘esaret testi’ içinde kaldığının farkında değil... Doğallıktan uzak kürsü performansı, Erdoğan’a öykünme çabası ve ‘küçük enişte’ misali hareketleri, tarihte genellikle ‘karikatürize’ olan ‘ikinci adam’ tipine doğru sürüklüyor onu...
Son Tunceli çıkışının -argo tabirle- ‘kapak’la tamamlanması, Erdoğan’ın ayak izine basarak yürüme gayretinin bir sonucu... Sağlıklı değerlendirme kudretinden öylesine kopmuş ki, bırakın bir genel başkanı, her hangi bir vatandaşın, ülkenin her hangi bir metrekaresine gidememesinin kimin ayıbı olduğunu bilemeyecek bir siyasî körlüğe sürüklendi Davutoğlu...
Ülkedeki can güvenliği de seyahat özgürlüğü de kendisine emanet edilmiş bir Başbakanın, bir genel başkanı “Cesaret varsa” şeklinde sıkıştıracağını umması ülke adına ne büyük bir ayıp... Dünyanın demokrasiyle yönetilen başka bir ülkesinde, bir Başbakan, bir genel başkana ‘gidemeyeği toprak parçası’ gösterip, bundan ‘gol atma’ hazzı çıkarabilir mi?
*
Davutoğlu, bu tarzı Tayyip Erdoğan’dan devraldı... Bu tür sorumsuz ifadelerle ülkenin bir bölümüne âdeta ‘özel statü’ tanımı yerleştirdiğini umursamayan Erdoğan’ın politikasıydı ‘Sivas’ın ötesi, berisi’ ağzı... Zihinlerde bir harita çizilmesine yol açan bu ayrım, iktidar sözcülerinin dilinden hiç düşmedi... Sözde muhalefeti zorda bırakmak için “Gidin de görelim, konuşun da bakalım” diye diye bölücülerin beyinlerde sağladığı ‘alan hâkimiyeti’ne psikolojik destek aktarılmış oldu...
Devlet Bahçeli önce Diyarbakır’a ve şimdi de Tunceli’ye giderek, üstelik Ankara’da söylediklerini tekrarlayarak çok doğru bir hamle yaptı... Bu hamle Davutoğlu’nun beklemediği bir karşılık olmalıydı ki, şaşkınlığı yüz ifadesine yansımıştı... Sorulara mantıklı cevaplar vermekte zorlandı...
Siyasî iktidar, bugüne kadar muhalefet partilerini ‘bölge partileri’, kendisini ise ‘Türkiye’nin partisi’olarak tanımlıyordu... Buna da ülkenin her bölgesinden oy almasını ‘delil’olarak gösteriyordu... Buna ilave olarak da, her yerde aynı konuşmayı yapabildiklerini söyleyebiliyordu...
Oysa hiç de öyle değildi... Orhun abidelerine giden yolu kendi iktidarları döneminde yaptırdıklarını Hakkari’de değil, Yozgat’ta söylüyordu... Şivan Perver’le elele Trabzon’da değil, Diyarbakır’da geziyordu... Dombrayı Batman’da değil, Ankara’da, Kastamonu’da, Manisa’da çalıyordu... “Onların yerinde ben de olsam dağa çıkardım” açıklamasını Istranca dağlarının dibinde değil, Gabar’ın dibinde yapıyordu... “Öcalan Kürtlerin lideridir” sözleri dillerden ihanet denizine, Aydın’da değil, Mardin’de dökülüyordu... Seyit Rıza evlâd-ı resule Konya’da değil, Tunceli’de bağlanıyordu...
*
Evet, siyasette bir çifte standarttan, çift kişiliklilikten söz edebiliriz... Ama bunun faili MHP değil, siyasî iktidardır... Keşke MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘o afişler’i Tunceli’ye götürseydi ve “Madem her yerde aynı konuşuyorsunuz, madem Türkiye partisisiniz, neden bu afişleri Tunceli’ye asmadınız?” diye sorsaydı...
Bayram kutlaması için yaptırılmış afişlerde, Türk bayrağı zemin olarak kullanılmış, sol köşeye Tayyip Erdoğan yerleştirilmiş, ortaya “Kurban olam ayına yıldızına” ifadesi konmuş, sağ alta da ‘AK Parti’ imzası atılmıştı... Bütün panolar bu afişle doldurulmuştu ama Gaziantep’e kadar!.. Gaziantep’ten sonrasına ‘ayına yıldızına kurban olunacak’ bayraklı afişler yoktu panolarda... ‘Türkiye’nin partisi’ ‘Sivas’ın ötesi’ndeki büyük bir bölümü ıska geçmişti...
Buna Tunceli de dahildi...
*
Tunceli hamlesinin ‘durgunluk’tan şikayetçi milliyetçi seçmen üzerinde heyecan ve ümide yol açtığı açık bir gerçek... Bunu sürdürecek ve siyasî iktidarın bölücülük karşısındaki farklı kimliklerini ortaya dökecek MHP’nin yol almama ihtimali yok...
Tehdit ve bölücüleri kışkırtma kokan “Gidemezsin”e çok net bir cevap verildi... Şimdi “Gazze’ye gideceğim” deyip de yıllardır gidemeyene hatırlatma ve çelişkileri yüze vurma zamanı...

Yazarın Diğer Yazıları