Topraktan utanç fışkırıyor
Mini etek mi giymişti?
Hayır.
Kırmızı ruj mu sürmüştü?
Hayır.
Gece yarısı sokağa mı çıkmıştı?
Hayır.
"Herkesin içinde kahkaha" mı atmıştı?
Hayır.
Alkol mu almıştı?
Hayır.
Ama öldü Ecrin (de).
İstismarları bu gerekçelerle meşrulaştırılmaya(!), evet evet meşrulaştırılmaya çalışılan bütün diğer kadınlar, kızlarla aynı kaderi paylaşarak öldü; 1,5 yaşındayken hem de.
***
Bakalım ellerimize…
Bir "Vicdani Tıp Kurumu" olsa ve o bedencik parçalarının otopsisi orada yapılsa yazardı rapora mutlaka; acıyla, öfkeyle sımsıkı kapayınca görünmüyor sanıyorsanız ya, damlıyor insanlığa; Ecrin'in kanı hepimizin avuçlarında!
***
Ecrin bebek bir kazaya kurban gittiyse de bu böyle. Bir sapkınlığın kurbanı olduysa da böyle. Sonuç, yani birinci derecedeki sapığının, sapkınının, canisinin, katilinin, canavarının dışında, bu trajedilerin bir de ihmalleri, duyarsızlıkları, tahrikleri gibi türlü nedenle suça karışmış sosyal faillerinin bulunduğu gerçeği değişmiyor.
Annesinin, daha 16 yaşında bir kız çocuğuyken, kendinden 20 yaş büyük eniştesi tarafından kaçırılmasına, "imam nikahlı eş" yapılmasına ve kocası(!) tarafından zorla fuhuş yaptırılmasına göz yuman kim varsa, Ecrin'in kanı onun da ellerinde.
Ecrin'in etrafında dolanan, "geliyorum" diyen tehlikeleri görüp, bilip, duyup da ihbar etmeyen, her şey olup bittikten sonra "zaten anası da şöyleydi, babası da böyleydi" diye konuşan kim varsa, Ecrin'in kanı onun da ellerinde.
Sapıkları yargılama makamını, duruşmada kadın avukatın etek boyuyla ilgili tutanak tutturan bir kafaya kimler emanet ettiyse; Ecrin ve emsallerinin kanı onların da ellerinde.
Ve…
Hiç kimse "habercilik", "gazetecilik" diye masumlaştırmaya kalkışmasın; bu işin bütün uzmanları "Yapmayın. İçerik paylaşmayın. Sapıkları imrendirmeyin. Özendirmeyin" diye bas bas uyardığı halde, sırf ekranımızı üç beş kişi daha izlesin, sitemiz birkaç bin fazla tık alsın diye aklımızı, mantığımızı, sağduyumuzu, vicdanımızı reytingin, tirajın kölesi yaparak, canavarın her adımını, en küçük ayrıntısına kadar, tekrar tekrar, "ballandıra ballandıra(!!!)" anlattıktan sonra, hiç utanmadan, güya sorumlu yayıncılar olarak "Peki, bu vakaları nasıl önleyebiliriz" tartışmaları yapıyoruz ya… Hangimiz yapıyorsak, Ecrin'in kanı onun da ellerinde!
Toprak sadece Ecrin'den kalanları değil; bütün unsurlarıyla alabildiğinde yozlaşmış bir toplumda kalmayanları, kayıp değerlerimizi de kusuyor aslında.
Caniden yana bir insani beklentimiz zaten yok da… Haydi koysun başını yastığa bu gece de bu katlin sosyal failleri huzur içinde; eğer koyabiliyorlarsa!
"İŞBİRLİĞİ YAPMAK ZORUNDAYIZ"
Yazmadan önce, başka çocukların felaketinin faillerinden olmamak için, her fırsatta "şiddetin pornografikleşmesine, normalleşmesine, duyarsızlaşmaya hizmet etmeyin" diye uyaran bir "uzman"a, Prof.Dr. Şengül Hablemitoğlu'na danıştım. İlk düzeltmesi, olayın odağındaki insanların "aile" olarak tanımlanmasına dair oldu:
"Aile olmaya dair ne bireye özgü, ne de aile kurumuna özgü parametrelerin hiçbirini taşımıyorlar. Çarpık ilişkilerin sürdürüldüğü, moral hiçbir değerin geçerli olmadığı bir grup insan var sadece ortada."
"Bu olay, Türkiye'de çocuğun değerine dair devletin ve toplumun düzeyini gösteren bir turnusol olma özelliği taşıyor. Topyekün bir arada yaşayan o insanlar, onların çevrelerinde bütün bunlara tanıklık edenler ve alan çalışması yürüten profesyonellerin tamamı failidir Ecrin bebeğin başına gelenlerin…
Kültürel bir yozlaşma ve çürüme var. Bunu görmek zorundayız. Bu insanlar sağlıksız, sosyalleşmeleri, büyüme ve gelişmeleri sağlıksız. Ahlaki gelişim aşamalarının hiçbirini geçememişler. Etik değerleri ve vicdanları oluşmamış. Türkiye'nin acil önlemler alması gerek bu olaylara ilişkin. Özellikle siyasilerin, karar mekanizmalarındaki belirleyicilerin bu konuda asla taviz vermemeleri gerek" diyen Şengül Hoca'nın bir çağrısı bir de manidar sorusu var:
- Bu ülkenin kolluk kuvvetleri, kamu görevlileri, siyasileri ve toplum, çocukları acımasızca döven öğretmene, evladına zarar verene, ensesti doğal bulana, pedofillere göz açtırmayacak bir işbirliği yapmak zorunda. Ortak bir manifesto yayınlayacak potansiyeli yok mu bu ülkenin?