Toplum nasıl ayrıştırılır?
Okul bilgiyi; cami manevi değerleri; kışla vatan duygusunu ortaklaştırır. Okul, kışla ve cami gibi değerler bir yandan manaları ortaklaştırırken diğer yandan insanları sosyalleştirir. Bu yüzden de sorumlu devlet yöneticileri haklı olarak kışlaya, okula, camiye ve adalet sarayına siyasetin sokulmaması gerektiğini söylerler.
Hiç kuşkusuz insanlar yalnızca ortak yanları olanlarla ilişki ya da dayanışma içinde olmazlar. Ancak bir arada yaşayan insanlar diğerleriyle olan ortak yanlarını fark ettikçe birbirleriyle daha sıcak ilişki içine girerler. Birbirlerinin ortak yanlarını fark eden insanlarda dayanışma, fedakârlık ve yardımlaşma duygusu da gelişir.
“Cinsin cinse meyilli” olduğunu Celalettin Harzem Şah söyler. Ancak insanların ortak yanları yalnızca cinsleriyle sınırlı değildir. Aynı coğrafyada yaşamak, aynı inancı paylaşmak ve nihayet aynı tarihe sahip olmak da insanlar arasındaki ortaklığı artırır.
Türk milletine düşmanlık besleyenler bu nedenle birleştirmeyi değil ayırmayı; bütünleştirmeyi değil ayrıştırmayı tarihi strateji olarak kullanmışlardır. “Böl ve yönet” ya da “ayır ve buyur” stratejisi bu gerçeğin ürünüdür.
Türk milleti, kendisine rehberlik etmiş olan bütün milli, manevi önder ve değerlerini ayrıştırarak değil birleştirerek millet olmuştur. Tarih boyunca ayrıştırmalar, farklılaştırmalar ve ötekileştirmeler hep parçalamış ve bölmüştür.
Başbakan Erdoğan, 10 Kasım özel sempozyumunda Atatürk’ün toplumu ayrıştırmak için kullanıldığından yakınarak şunları söylemiştir: “Herkese göre farklı bir Atatürk yoktur... Kurtuluş Savaşı’nın başkumandanı Gazi Mustafa Kemal bir ayrışmanın aracı olabilecek en son isimdir” demiştir.
Başbakan Erdoğan’ın bu sözleri doğrudur ama Atatürk’ü ’ayrışma aracı’ olarak kullananlar; onun “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözlerine ayrımcılık izafe ederek anıtlardan kazıyanlar değilse kimlerdir? AKP yalnız Atatürk’ü değil başta tarih olmak üzere ayrışma aracı olarak kullanmadığı hiçbir değer kalmamıştır. Aslında Tayyip Erdoğan bu sözleriyle kendi yaptığını başkalarının yapmasını istemiyor.
Türkiye’nin Başbakanı “Kürt-Türk”, “Alevi-Sünni” ayrıştırması yapmakla kalmamış, tarihten mezhep ve etnik husumet de çıkartmıştır. Kabuk tutmuş yaraları bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisi kanatmıştır. Dersim olaylarını, Başbakan Erdoğan’ın dile getirme biçimini hatırlayınız! Başbakan Erdoğan, hikâyelere dayanarak “Murat suyunun, kandan kıpkızıl aktığını görenler” olduğundan söz etmiştir. Şehir efsanelerinden yola çıkarak, bölgede çocuk katliamından bahsetmiştir. Güneydoğu’da PKK’lı teröristlerin yaptığı kitle katliamlarından ve işlediği cinayetlerden neredeyse hiç söz etmeyen AKP’nin kudret elitleri, varsa yoksa askeri hedefe koyan köy yakma ve faili meçhulleri dile getirmektedir.
AKP iktidarı yalnız halkı etnik, mezhep ve bölgesel olarak ayrıştırmakla kalmamış aynı zamanda toplumu birbirine kaynaştıran milli kahraman ve bilgeleri de mezhep ve etnisitelere göre ayrıştırmıştır. AKP iktidarı döneminde adeta Yavuz Sultan Selim’in patenti Sünnilere; Hacı Bektaşi Veli’nin Alevilere; Selahaddin Eyyubi’ninki de Kürtlere verilmiştir.
Türkiye topraklarındaki herkesin ve herkese ait olan değerleri, AKP ile birlikte şu veya bu etnik ve mezhebe indirgenmiştir.
Ayrımcılığın ve bölücülüğün daha tehlikelisi de AKP tarafından Türk milletinin geleneksel tarihi ve kültürel algısının değiştirilmesiyle yapılmıştır. Tayyip Erdoğan, Türk milleti kavramını ırki ve kavmi bir boyuta indirgemiştir. Türk’e kendinize “Türk’üm” demeyiniz, çünkü Kürtler bundan rahatsız olur, demiştir. Tarihin binlerce yıllık süreçte yarattığı hasılaya Tayyip Erdoğan adeta savaş açmıştır.
Dini, ahlaki ve milli değerlerin ayrıştırma aracı olarak nasıl kullanıldığını öğrenmek isteyenlerin AKP’nin on bir yıllık uyguladığı stratejilere bakmaları yeterlidir. AKP’nin on bir yıllık iktidar döneminde ayrıştırma aracı olarak kullanılmayan hiçbir değer kalmamıştır. Başbakan Erdoğan, kendi yaptığını başkalarının yapmasını istemiyor. Şikâyeti ve sitemi bundan ibarettir.