İnsanlar tarafından sıkça kullanılan bir deyim olan "timsah gözyaşı dökmek", insanların birbirine karşı farklı nedenlerden ötürü kullandığı yaygın deyimler arasında yer alır. Peki, Timsah gözyaşı ne demek? Kökeni nereden gelir? İşte detaylar...
Bu sorunun cevabı bizi, geniş çapta okunan bir seyahatnameye giren ve daha sonra William Shakespeare'in eserleri aracılığıyla edebi tarihimize yerleşen tuhaf bir ortaçağ efsanesine götürüyor.
İfade, 14. yüzyıla geri götürürken Sir John Mandeville'in "Seyahatnamesi" adlı popüler anlatıda köklerini bulur. Bu seyahatname, cesur şövalyenin Asya'daki maceralarını dolu dolu anlatmasıyla birlikte şaşırtıcı keşiflerle dolu bir hazine görevi görmüştür ve biraz da uydurma içerir. Bu uydurmalardan biri, bir yandan biraz suçluluk ekleyen, acımasızca öldürüp avlarını yiyen yılanlar şeklinde tanımlanan timsahların detaylı hikayesiydi. Mandeville canlı bir hayal gücüyle, “Bu yılanlar insanları öldürür ve ağlayarak yerler, ve dil yoktur onlarda” dedi.
Bu betimleme, ilginç olmasına rağmen bilimsel olarak doğru değildir; gerçekten timsahların dilleri vardır ve timsahlar ağlayabilirler ancak bu duygularla ilişkili değildir. Yine de, bu anlatı edebi tarih dokusuna kendini dokumayı başardı ve okuyucuları ağlayan timsahların yarattığı garip bir korku ve sempati karışımıyla büyüledi.
Bernhard Gillam tarafından çizilen bir karikatürde, Ulysses S. Grant'in Rusya'daki Yahudilerin zulmü hakkında "timsah gözyaşları" dökerek Yahudi seçmenleri etkilemeye çalıştığını tasvir ediyor. Kamu malıdır.
SHAKESPEARE'DEN MODERN DİLE
Timsahın ağlaması efsanesi zaman içinde yolculuğa çıkarak, edebi dehanın eserlerinden birinde, William Shakespeare'in eserlerinde sağlam bir iz bıraktı.
16. yüzyılda parlak metinleriyle "timsah gözyaşları" bir Ortaçağ efsanesinden sahte üzüntüyü betimleyen geniş çapta tanınan bir deyime evrildi. Onun ünlü oyunlarından biri olan "Othello"da, ifade aldatıcı ağıtları göstermek için kullanılmış, bu da deyime daha geniş bir kullanım alanı kazandırmıştır.
Yüzyıllar boyunca, bu terim İngiliz dilinin köklü bir parçası haline gelmiş, samimiyetsiz duyguların gösterilmesini tanımlamak için kullanılmıştır. Bu, hayal gücü dolu hikayelerin, günlük dilde insan davranışlarını ve duygularını canlı bir şekilde ifade eden deyimlere nasıl yol açabileceğinin bir örneğidir.