Three Mile Island Felaketi: Radyasyonun dayanılmaz sessizliği

Three Mile Island Felaketi: Radyasyonun dayanılmaz sessizliği

28 Mart 1979 sabahı, Pensilvanya’daki Three Mile Island Nükleer Santrali'nde bir arıza yaşandı. Bu küçük aksaklık, ABD tarihindeki en büyük nükleer felakete dönüşecekti. Bu olay, bir ulusun nükleer enerjiye bakışını sonsuza dek değiştirdi. Görgü tanıkları, uzmanlar ve komplo teorileriyle dolu bu büyük trajedi, gerçekte ne kadar büyük bir tehlikenin kapıda olduğunu gözler önüne seriyor.

1979’un 28 Mart sabahı, Amerika'nın en büyük kabuslarından biri gerçek oldu. ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki Three Mile Island nükleer santralinde küçük bir teknik arıza, nükleer felaketin eşiğine getirdi. Birkaç saat içinde patlak veren kriz, ülkenin nükleer enerjiye bakış açısını değiştirdiği gibi, dünyada da nükleer enerjinin güvenilirliği konusunda derin bir endişeye yol açtı.

Sabah saat 4:00 civarında, Three Mile Island'daki çalışanlar, reaktördeki basınç ve sıcaklıkta beklenmedik bir artış fark etti. Bu sıradan bir olay gibi görünse de, kontrol odasında yaşanan bir hata, otomatik güvenlik sistemlerinin devreye girmesini engelledi ve reaktör çekirdeğinin kısmen erimesine yol açtı. Radyoaktif gazların atmosfere sızması ise kaçınılmaz oldu.

Mark Stevens, kazanın yaşandığı sırada santrale sadece birkaç kilometre mesafede yaşayan bir fabrika işçisiydi. O günü hatırlarken sesi hala titriyordu: "Sabah saatlerinde polisler kapımıza gelip bölgeden derhal tahliye edilmemiz gerektiğini söylediler. İlk başta kimse ne olup bittiğini anlamadı, ama kısa süre içinde radyoaktif sızıntı haberi yayıldı. Herkes birbirine neler olduğunu soruyordu. Sanki dünya sona erecekmiş gibi bir panik vardı."

5926fdc245c8a-image.jpg

Bir başka görgü tanığı olan Linda Matthews, çocuklarını okula bıraktıktan hemen sonra, radyo ve televizyonlardan gelen haberleri duyduğunu belirtiyor: "Yetkililer, bölge halkının radyasyona maruz kalma riski altında olduğunu açıkladığında, şok geçirdik. Hemen arabaya atlayıp kaçmaya başladık. Etrafımdaki herkes aynı şeyi yapıyordu; insanlar sanki bir savaş çıkmış gibi kaçışıyordu."

Kazanın yaşanmasında birçok kişinin ve teknolojik hatanın payı vardı. Three Mile Island'da bulunan Babcock & Wilcox şirketinin tasarımı olan reaktör sistemi, çeşitli uyarılara rağmen sorunlu çalışıyordu. Ayrıca santral çalışanları da teknik aksaklıkları çözmekte yetersiz kaldılar. O dönemde santralin başmühendisi olan Gary Miller, kazanın ardından yaptığı açıklamada, olayın tamamen insan hatasından kaynaklandığını savundu. Ancak bağımsız incelemeler, otomatik sistemlerde de büyük eksiklikler olduğunu ortaya koydu.

Three Mile Island kazasının hemen ardından en büyük soru, bu felaketin ne kadar can kaybına yol açtığıydı. Şaşırtıcı bir şekilde, kaza sırasında doğrudan bir ölüm ya da ciddi yaralanma rapor edilmedi. Ancak uzmanlar, bölgeye yayılan düşük seviyeli radyasyonun uzun vadede kansere ve diğer sağlık sorunlarına yol açabileceği konusunda uyarıda bulundular.

Dr. Henry Kendall, Harvard Üniversitesi'nden bir fizikçi ve nükleer enerji uzmanı olarak bu kazanın uzun vadeli etkilerini değerlendirdi: "Kaza sırasında atmosfere salınan radyoaktif izotoplar, düşük dozlarda olsa da çevredeki insanları etkiledi. Yıllar sonra, bölgede kanser vakalarının artışıyla ilgili çalışmalar yapıldı, ancak doğrudan bu kazaya bağlanacak kesin bir kanıt elde edilemedi."

Diğer yandan ünlü anti-nükleer aktivist Dr. Helen Caldicott, kazanın halk sağlığı üzerindeki etkilerine dair çok daha sert açıklamalarda bulundu: "Yetkililer, radyasyonun etkilerini küçümseyerek halkı yanlış bilgilendirdi. Bölgedeki birçok insan, bu olayın ardından gelişen sağlık sorunlarıyla başa çıkmak zorunda kaldı."

ss-110425-chernobyl-026-2.webp

ABD İÇİN DÖNÜM NOKTASI

Three Mile Island kazası, ABD'nin nükleer enerji politikalarını kökten değiştiren bir olay oldu. O dönemde ABD’de birçok yeni nükleer santral inşa ediliyor ve nükleer enerji, ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak için en önemli seçeneklerden biri olarak görülüyordu. Ancak bu kazayla birlikte, nükleer enerjinin güvenliği büyük bir tartışma konusu haline geldi. ABD halkı, nükleer enerjinin potansiyel tehlikelerini açıkça görmüş oldu ve bu, kamuoyunun tepkisine yol açtı.

Kazanın hemen ardından, Başkan Jimmy Carter bir inceleme başlattı ve nükleer güvenlik standartlarının sıkılaştırılması yönünde adımlar atıldı. Bu kazanın sonucunda ABD’de yeni nükleer santrallerin yapımı durduruldu ve 30 yılı aşkın bir süre boyunca yeni bir santral inşa edilmedi.

7447160104-d15a0c8172-b.jpg

ORADA NELER OLDU?

Three Mile Island kazasıyla ilgili birçok komplo teorisi ortaya atıldı. Kimilerine göre, bu bir sabotajdı. O dönemde Soğuk Savaş’ın gölgesinde yaşayan ABD, Sovyetler Birliği tarafından bir nükleer saldırıya uğramış olabileceği spekülasyonlarına maruz kaldı. Bir diğer teori ise, kazanın aslında çok daha büyük bir felaket olduğu, ancak hükümet tarafından halkın paniğe kapılmaması için olayın boyutlarının gizlendiği yönündeydi. Bu iddialara göre, radyasyon sızıntısı ve etkileri, rapor edilenden çok daha ciddiydi.

Bazı komplo teorisyenleri, santralin özel bir test sırasında kasten arızaya uğratıldığını iddia etti. Bu teoriye göre, nükleer enerjinin güvenilirliği hakkında negatif bir kamuoyu oluşturmak isteyen gruplar, kazayı provoke etmiş olabilirlerdi. Ancak bu teoriler için hiçbir somut kanıt bulunmadı.

Kaza sonrası nükleer enerjiye dair güven sarsıldı, ancak bazı uzmanlar, nükleer enerjinin hala güvenli olduğunu savunuyor. Pittsburgh Üniversitesi’nden nükleer fizikçi Prof. Bernard Cohen, kazanın hemen ardından yaptığı açıklamada, nükleer enerjinin güvenliğinin artırılması için gerekli tüm teknolojilerin mevcut olduğunu ve bu tür kazaların nadiren yaşandığını vurguladı. Cohen, “Bu kaza, nükleer enerjinin kendisinden çok, insani hataların ve güvenlik prosedürlerinin yetersizliğinin bir sonucudur” dedi.

Yenilenebilir enerji savunucusu ve fizikçi Amory Lovins ise kazanın nükleer enerjinin sürdürülebilir bir çözüm olmadığını gösterdiğini savundu. Lovins, “Nükleer enerji, her ne kadar düşük karbonlu bir çözüm olarak görünse de, güvenlik ve atık yönetimi sorunları nedeniyle kabul edilebilir bir alternatif değildir” diyerek nükleer enerjiye karşı çıktı.

apiflbyym-22414.jpg

KAZADAN SONRA DEĞİŞEN DÜNYA

Three Mile Island kazası, sadece ABD’de değil, tüm dünyada nükleer enerjiye karşı büyük bir güvensizlik yarattı. Kazanın ardından Almanya, İsveç ve İtalya gibi ülkelerde nükleer santrallerin kapatılması yönünde güçlü kamuoyu baskıları oluştu. Japonya gibi ülkeler ise nükleer enerji programlarını gözden geçirdi.

Bu kaza, aynı zamanda çevre hareketlerini de güçlendirdi. ABD'deki birçok çevre örgütü, kazanın ardından nükleer enerjiyi tamamen terk etmek için kampanyalar başlattı. Nükleer santral projeleri askıya alındı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar arttı.

Three Mile Island kazasının ardından, ABD hükümeti ve dünya genelindeki nükleer düzenleyici otoriteler, güvenlik standartlarını yeniden gözden geçirdi. Daha sıkı güvenlik önlemleri getirildi, yeni güvenlik protokolleri uygulamaya kondu ve nükleer santrallerin denetimleri artırıldı.

1979’daki Three Mile Island kazası, ABD tarihindeki en önemli nükleer felaketlerden biri olarak hafızalarda kaldı. Can kaybı olmaması, bu olayın bir başarı öyküsü olarak değerlendirilmesine engel olmadı.

Kaza, nükleer enerji sektöründe derin bir değişim başlattı ve bu enerjinin geleceği hakkında derin sorular sormamıza neden oldu. ABD halkı ve dünya, nükleer enerjinin riskleri ve faydaları konusunda çok daha temkinli bir tutum takındı.

Olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Three Mile Island kazası hala nükleer enerjinin potansiyel risklerini hatırlatan bir uyarı olarak anılıyor. Radyasyonun sessiz, görünmez tehlikesi, insan hatalarının yaratabileceği büyük yıkımlar ve nükleer enerjiye duyulan güvensizlik, bu trajik olayın mirası olarak kalmaya devam ediyor.

poster.jpg