The Ortak
Ev taşıyoruz. Tahmin edebileceğiniz üzere tam bir kaos, keşmekeş, sinir harbi...
Her şerrin bir hayrı olur ya, bu iş de beni, ne zaman açılacağı meçhul kolileri toplarken, haftalardır masanın üzerinde okunmayı bekleyen kitapları, iki arada bir derede, kolilere girmeden hızla okumaya mecbur etti.
Benim gibi okumakta gecikenler ve fakat meraklarını da muhafaza edenler varsa ilgilerine:
***
Aykut Küçükkaya'nın, Cumhuriyet gazetesinde "CHP Raporlarında AKP-FETÖ Kardeşliği" adıyla yayınlanan yazı dizisini temel alan The Ortak, tahmin edebileceğiniz üzere iktidar partisinin bu yapılanmayla alakalı "sicil kaydı" niteliğinde.
"Hepimiz, Fetullah Gülen Hocaefendinin öğrencileriyiz" diyen Cumhurbaşkanları...
Bu yapıyı, "aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüklerini" itiraf eden Cumhurbaşkanları...
"Cemaatin hedefleriyle Türkiye'nin hedeflerinin örtüştüğünü" iddia eden Başbakanlar...
"Hocaefendi'nin dili sevgi dilidir" diyen Başbakanlar...
Bildiğiniz bilmediğiniz, bugüne kadar duyduğunuz duymadığınız övgü, bağlılık, biat serenatlarının hepsi var.
Benim favorim Burhan Kuzu'nun şu itirafı:
"CHP, cemaat yapılanmasının devletteki yerinin araştırılması için önergeler sundu. AKP bunu reddetti. Tamam yanlış yaptı. Ama mecburdu. Köşeye sıkışmıştık. İktidarda kalabilmek için FETÖ'yü kullandık..."
Her şey ne kadar açık, ne kadar net değil mi?
Ve bu açıklığa, bu netliğe rağmen; FETÖ'nün bütün siyasi vebalinin muhalefet partilerine yıkılmaya çalışılıyor olması ne trajikomik değil mi?
***
Ortaklığın akçeli boyutu adeta "destan"; yaza yaza bitirememiş Küçükkaya.
Belediyeler, ihaleler, alımlar, satımlar...
İstanbul'dan Kayseri'ye, Gaziantep'e; ki Gaziantep Büyükşehir Belediyesi hakkındaki iddialar tek başına ayrı kitap olacak boyutta.
***
The Ortak'ın en önemli işlevlerinden biri:
"Madem FETÖ'yle mücadele ediyorsunuz, maden bu bir terör yapılanması...." Diye başlayan bolca soruyu da tazeliyor her fırsatta.
Misal, niye 15 Temmuz'dan sonra bile Diyanet'inden bakanlıklara kadar yığınla makama yapılan atamalarda bu "gölge" var hâlâ?
***
Kitabın bugünü en çok ilgilendiren tarafına gelince:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2012'de, FETÖ'cüleri kast ederek "HSYK'ya 160 militan atandı" diyor.
AK Partililer gülüyor.
15 Temmuz'dan sonra ortada HSYK kalmıyor; bu sefer dönemin o gün Kılıçdaroğlu'na gülen Adalet Bakanı, bu "militan"lara "zarar gelmez" diyerek, bilerek göz yumduklarını söylüyor!
Ve bu hikâyenin sonunda bugün "FETÖ'yle iş tutmakla suçlanan", seçmeni böyle manipüle edilen lider Kılıçdaroğlu oluyor!
***
Ali Sirmen çok güzel tanımlamış önsözde, The Ortak "Sahte bir merak tebessümü ile Gülen'in siyasi uzantıları kim diye sormaktan hâlâ fütur etmeyenlerin suratlarında patlayan bir tokattır" da, o tokattan yüzü kızaracak olan var mı acaba?
***
Ha bir de... Kitabı okurken aklımda dönüp durmasına bir türlü engel olamadığım soru:
Fehmi Koru, 17/25 Aralık'tan sonra Ankara-İstanbul-Pensilvanya hattındaki, anılarına "başaramadım" diye not düştüğü şu meşhur "arabuluculuk" turunu arayı bulmayı başarmış olarak tamamlasaydı ne olacaktı?
"FETÖ" devleti ele geçirmeye çalışmamış, yargıya, orduya, akademiye, sermayeye, sivil topluma, emniyete, istihbarata, eğitime, diplomasiye, bürokrasiye sızmamış, kumpaslar kurmamış mı sayılacaktı?
İşlenen onca suç işlenmemiş mi sayılacaktı?
"Adnan'ın Tek Taşı"
Mine Kırıkkanat, bu sektörde var olduğu günden bu yana yazdıklarının, söylediklerinin "esası"ndan bağımsız olarak sadece bunları kağıda/dile dökerkenki üslubuyla dahi "polemik" potansiyeli yüksek bir yazardı. O kadar ki, zaman zaman en haklı olduğu konularda bile "hedef" haline gelmeyi, anlaşılamamayı başardı.
Dolayısıyla, Kırıkkanat'ın kampanyaya dönüşen herhangi bir kitlesel bir tepkiyle karşılaşması garip, değişik, alışılmadık, sürpriz bir durum değil. Buna rağmen, "Hımmmm, son dönemde neden kronikleşen bir lince maruz kaldığı şimdi anlaşıldı" dedirtiyor bu kitap okuyana.
"Dindarlık, muhafazakârlık filan maske; basılmış, hem de kanırtırcasına basılmış bir nasır vardı demek ki ortada" dedirtiyor.
Kırıkkanat'ın, Adnan Oktar ve grubu, cemaati her neyse onunla 2006'dan bu yana süren hukuk mücadelesini anlatan ve büyük bölümü ifade, duruşma, yazışma tutanaklarından oluşan bir belgesel niteliğindeki "Adnan'ın Tek Taşı"nın en çarpıcı yönlerinden biri, bu yapıyla, "FETÖ" diye anılan yapı arasında paralellik, iş birliği, daha doğrusu yargı başta olmak üzere pek çok alanda "iş bölümü" olduğu iddiası.
Dediğine göre, "Kötülük ne kadar büyük, ne kadar kalabalık, ne kadar örgütlü olursa olsun; korkmadan karşısına dikilirseniz, sizin yanınıza da iyiler dizilir ve iyiler, bir araya geldiğinde çok daha büyük bir güçtür, demek için" yazmış Kırıkkanat, Adnan'ın Tek Taşı'nı...
Seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, görüşlerini benimsersiniz benimsemezsiniz ama bir şeyi inkâr edemezsiniz;
Cesur kadın!