Tezkere-teskere

TBMM, Hükümetin sınır ötesi operasyon konusundaki yetkisini 1 yıl daha uzattı. Başbakanlık tezkeresi Meclis’ten geçti. Bu 33. yetki ama buna rağmen PKK terörü sınır ötesinden, Kandil’den idare edilerek ve beslenerek hâlâ devam ediyor. Bahçeli’nin dediği gibi “ölüsü kandilli” PKK’nın “kandili” hâlâ söndürülemedi. Bir sebebi de AKP hükümetinin ikircikli, çelişkili tutumu. Yani hâlâ eşkıya ile muhabbete ve müzakereye devamda ısrarı. Bu akılla giderse, neye yarar tezkere!..
Bu kararın olumlu yönü, belki de ilk defa olarak CHP, MHP ve AKP’nin birlikte hareket etmeleri. Tabii olumsuzluk, muzurluk PKK’nın Meclis’teki vekillerinden, BDP’lilerden... Güya insancıl sebeplerle “analar ağlamasın” diye sınır ötesi harekâta karşılar... Ama tabii asıl maksatları PKK’nın bitirilmesini önlemek... Hiç ayaklarının, tabanlarının kesilmesini isterler mi? Düşünmek bile abes!

***


Bu vesileyle Meclis’te irinlerini döktüler. Kürtçü partinin gözde milletvekili, sözde Türk, fakat “sosyal demokrat” Sırrı Süreyya Önder, Einstein’ın, “Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir” sözlerini hatırlatmış. Burada maalesef haklı; defalarca tezkere çıkarıp sonra askıya almak aymazlığın kanıtı...
Ama “liberal” Önder şöyle demiş: “Askerliğin zorunlu olduğu yerde şehitlikten bahsedilemez. Vicdani retçiliğin hak olarak tanınmadığı bir yerde şehadet olmaz.”
Yani askerlerimiz, polislerimiz boşuna ölüyor; “şehit” sayılamazlar!.. Belki de “yan gelip yatmadıkları” için “kelle” hesabına giderler.
Önder’in bu sözleri bana Lenin’in liberaller hususundaki tanımlamasını hatırlattı: “Bizim işimiz yaşayan budalalarla” ...Yani zamanımıza tahvil edersek, bu liberaller; bölücülere, PKK’ya hizmet eden budalalar!..
Bir yerde yanlışlar yapılıyor ama sorumlusu kim?.. Eğer TBMM’nin bu kararı üzerine de sınır ötesi harekât yapılmaz ve gelecek bahara kalırsa pek şaşmam...
Zira iktidar bu “akılla”,yani terörle, PKK ile güya mücadele ederken yeni “tezkere” neye arar!

***


Meclis’teki PKK vekilleri “tezkere” konuşmalarında KCK tutuklamalarınakarşı çıktılar. Bunun barışa engel olduğunu iddia ettiler. Biz KCK’nın ne menem olduğunu kısaca hatırlatalım: KCK, PKK’nın şehir yapılanması, PKK’nın sivil uzantısı, PKK’nın gizli sivil kuruluşu... “Yasal” BDP ile PKK arasında köprü vazifesi görür... Güneydoğudaki belediyelere hâkim... Maddi olanaklarından yararlanıyor; PKK’nın eylemlerine lojistik destek veriyor. Molotof kokteyllerini ve havai fişekleri temin ediyor.
Zaten, tümü: “DTK-BDP-KCK ve PKK” sarmal bir ihanet ve terör şebekesi.
Askerlikte hasta taşımakta kullanılan sedyenin adı “teskere”dir. Umarım bir harf yanılgısıyla bu tezkere de teskereye yatırılmaz!

***


Bu vesileyle 2003 yılında Meclis’ten nadir bir basiret ittifakıyla geçirilemeyen l Mart tezkeresini hatırladım. Hâlâ bu tezkerenin reddinin teröre yaradığı, PKK’nın yok edilmesi fırsatının kaçırıldığını iddia edenler var... Maalesef, çok sevdiğim ve inandığım eski Genelkurmay Başkanı da yazdığı kitapta aynı kanaati belirtmiş: “1 Mart tezkeresi kabul edilseydi PKK’nın yok edilme şansı vardı” demiş. Tabii kendileri daha iyi takdir ederler ama bence PKK ile bağlantıları malum ABD’nin bu konuda bize yardım edeceğinden şüphe ederim. Ve sonra da böylelikle Türkiye’de ve Güneydoğu’da stratejik üsler edindikten sonra, iç işlerimize içeriden karışmayacağını kim temin eder... O zaman “sınır ötesine” icazet verecek miydi?

***


İktidarın yargıyı baskısı altına almasına rağmen hâlâ cesur, “vicdanlarını cüzdanlarına sıkıştırmamış hâkimler” var... Balyoz davasında sanıkların tutuklu yargılanmalarına muhalefet şerhleriyle dikkat çeken İstanbul 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay baskılara ve AKP yörüngesine girmiş meslektaşlarının sözlerine dayanamayıp, emekliliğini istedi. İktidar kontrolü altındaki HSYK da bunu, anında kabul etti. Ben bu onurlu yargıcı, Sayın Şeref Akçay’ı buradan candan kutlarım... Ne demişler: “Para ile edinilemeyen iki şey; tecrübe ve itibardır, onurdur...”

Yazarın Diğer Yazıları