Testis kanseri ile ilgili doğru bilinen yanlışlara dikkat. Uzmanı uyardı

Testis kanseri ile ilgili doğru bilinen yanlışlara dikkat. Uzmanı uyardı

Prof. Dr. Rahim Horuz, testis kanseri ile ilgili doğru bilinen yanlışlara dikkat çekerek uyarılarda bulundu.

Testis kanserinde en iyi bilinen risk faktörünün inmemiş testis olduğunu belirten Prof. Dr. Rahim Horuz şunları söyledi:

“İnmemiş testis sebebiyle ameliyat geçiren erkeklerin yüzde 10-15’inde sonradan tümör geliştiği bildirilmiştir. Testislerde sıkça görülen varikoselin ise kansere yol açtığına dair bir bilgi yoktur. Testis kanserinin görülme sıklığı, çocuk sahibi olma potansiyeli baştan beri düşük olan erkeklerde yaklaşık 3 kat daha yüksektir. Ayrıca bu hastalıktan etkilenen testis görevini yapamaz hale geleceğinden, çocuk sahibi olmak o erkek için daha da zorlaşmış olabilir”

Testis kanserinin ağrı yapmadığı için sinsi hastalık diye tanımlandığını Üroloji Bölümünden Prof. Dr. Rahim Horuz, “Testis kanserinin çoğu zaman ilk ve tek belirtisi testiste kişinin kendisinin fark ettiği ya da bazen rutin muayeneler sırasında hekimlerin fark ettiği kitle ve sertliktir. Hastaların üçte birinde bu sertlik ve kitle bulgusuna ağrı da eşlik edebilir. Fakat ister ağrılı ister ağrısız olsun, testiste fark edilen her türlü sertlik, kitle ve sınır düzensizliği aksi kanıtlanana kadar kansermiş gibi muamele görmelidir. Dolayısıyla, testisinde böyle bir kitleden şüphelenen bir gencin ertelemeden bir üroloğa başvurması hayati önem taşır. Özellikle çocukluk döneminde testis inişi gecikmiş olan veya inmemiş testis nedeniyle ameliyat geçirenler riskli grupta olduklarını bilmeli ve kendi kendine yapılan bu muayeneyi ihmal etmemelidir. Her kanser türünde olduğu gibi unutulmamalıdır ki testis kanserinde de hastalığı gecikmeden ve erken aşamada teşhis etmek, onu tam bir şifa ile tedavi etmeye imkan sağlar” diye konuştu.

“EN BİLİNEN RİSK FAKTÖRÜ İNMEMİŞ TESTİS”

Testis kanserinin risk faktörleri içinde en iyi bilinenin çocukluk dönemindeki inmemiş testis olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Horuz, “Tıbbi geçmişinde inmemiş testis durumu mevcut olan kişiler, bu sebeple çocukluk döneminde ameliyat edilmiş olsalar bile testis tümörü geliştirmek açısından daha risklidir. İnmemiş testis sebebiyle ameliyat geçirmiş erkeklerin yüzde 10-15’inde sonradan testis tümörü geliştiği bildirilmiştir. Normal durumda, erkek ceninin karın içinde bulunan testisleri, doğum zamanına kadar aşağıya inerek yumurtalık kesesi içine yerleşmiş olmalıdır. İnmemiş testis, testislerden birinin ya da her ikisinin doğuma kadar yumurtalık kesesine inememiş olduğu durumu tanımlar. Bu iniş sürecini tamamlayamayan testis karın içinde veya kasık bölgesinde çeşitli seviyelerde takılıp kalmış olabilir ve bu nedenle böyle çocukların testisleri yumurtalık kesesinde görülemez. Testis kanseri açısından en önemli risk faktörünün inmemiş testis olduğu hatırlanırsa, erkek çocukların bebeklik ve çocukluk döneminde bu açıdan, aileleri ve ilgili doktorlar tarafından kontrol edilmesi gerekir. Ayrıca inmemiş testis sebebiyle ameliyat olmuş gençlerin testis tümörü ile ilgili risklerin farkında olması ve düzenli olarak kendi kendilerini muayene etmeleri önerilir. Unutulmamalıdır ki, inmemiş testisin ameliyat ile indirilmiş olması tümör gelişmesi riskini ortadan kaldırmaz, sadece tümörün el ile hissedilerek erkenden fark edilmesini mümkün kılar” ifadelerini kullandı.

“VARİKOSELİN TESTİS KANSERİNE YOL AÇTIĞINA DAİR BİR BİLGİ YOKTUR”

Testislerde sık görülen varikoselin kanser ile ilişkisine ilişkin Prof. Dr. Horuz, “Toplardamarların görevi organlarda kullanılmış ve biyolojik olarak kirlenmiş olan kanı temizlenmek üzere kalbe geri göndermektir. Testisin toplardamarlarının, kan akışında zayıflama ve yavaşlamaya neden olacak şekilde genişlemesine ‘varikosel’ denir. Hastaların yüzde 90’ında tek başına ve sadece sol testis bu hastalıktan etkilenir, nadir de olsa her iki tarafta veya tek başına sağ tarafta da görülebilir. Hastalar genelde sol testislerinde damarlanma artışı fark ettikleri için hekime başvurur. Varikosel çoğu zaman başka hiçbir şikayete yol açmayabilir. Kimi hastalarda varikosele bağlı olarak ortaya çıkmış ağrı da hekime başvuru sebebi olabilir. Varikoselin testis kanserine yol açtığına dair bir bilgi yoktur. Yol açacağı en önemli risk testis fonksiyonlarını bozarak kişinin çocuk sahibi olmasını zorlaştırma olasılığıdır” dedi.

“TEDAVİ İLE İLGİLİ İŞLEMLER ÇOCUK SAHİBİ OLMA POTANSİYELİNİ DÜŞÜREBİLİR”

Testis kanserinin çocuk sahibi olmayı etkileyip etkilemediğine yönelik Prof. Dr. Horuz, “Testis kanserinin görülme sıklığı, çocuk sahibi olma potansiyeli baştan beri düşük olan erkeklerde yaklaşık 3 kat daha yüksektir. Ayrıca bu hastalıktan etkilenen testis görevini yapamaz hale geleceğinden, çocuk sahibi olmak o erkek için daha da zorlaşmış olabilir. Testisteki kanserin kendi etkisinden ziyade, hastalığın tedavisi ile ilgili işlemler de çocuk sahibi olma potansiyelini düşürebilir. İlk olarak, çoğu zaman kanserli testis dokusu ameliyat ile vücuttan uzaklaştırılacağı ve geriye sadece karşı testis kalacağı için kişinin üreme kabiliyeti zarar görebilir. Kemoterapi ile tedavi edilmesi gereken hastalarda kemoterapinin, vücutta kalan diğer testisin fonksiyonlarını bozarak sperm üretimini durdurması ihtimali vardır ve bu sebeple çocuk sahibi olmak ayrıca zorlaşacaktır. Her ne kadar bazı hastalarda kemoterapiden sonra birkaç yıl içinde karşı testisin sperm üretimi fonksiyonu düzelebilse de testis kanserinin tedavisi ile ilgili süreç başlatılmadan önce üreme ile ilgili tedbirleri almak doğru olacaktır. Genel olarak yapılacak şey, hastanın böyle bir riski varsa tedavinin başında sağlıklı spermlerini çeşitli yöntemlerle elde etmek ve sperm dondurma dediğimiz işlemi yapmaktır. Bu sayede daha sonra gerektiğinde kişi, kendi dondurulmuş spermleri kullanılarak çocuk sahibi olabilecektir” diye konuştu.

“TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE HAYATİ RİSK TAŞIYOR”

Testis kanserinde metastaz riskini ve ne kadar sürede yayıldığı hakkında ise Prof. Dr. Horuz, “Testis kanseri tedavi edilmediğinde testisin tamamını işgal edip o organın işlevini kaybetmesine yol açar. Fakat bundan daha önemli olan etkisi bir kanser olması nedeniyle, vaktinde tedavi edilmediğinde metastatik aşamaya geçmesi ve hastaya hayati bir risk yükleyecek olmasıdır. Tekrar etmekte fayda var ki, tedavisiz kalması durumunda bu hastalık ölümcüldür. Çalışmalar hastaların testislerindeki kitleyi fark etmiş oldukları halde hekime başvurmayı ortalama 6 ay kadar geciktirdiklerini tespit etmiştir. Yapılabilecek en önemli şey bu gecikmeye fırsat vermemektir. Testis kanseri kendi içinde farklı biyolojik tiplere ayrılır. Çoğu hastada bu türlerin belli oranda karışımı şeklinde karşımıza çıkar. Hastalığın ilerlemesi ve yayılması için net bir süre verilemez. Bu süre kanserin türüne ve kişinin özelliklerine göre değişecektir. Tedavinin temel prensibi, hastalığın ölümcül doğası hatırlanarak, acele etmektir” ifadelerini kullandı.