Tesadüfün böylesi
Oradan bakınca pek inandırıcı gelmiyor kulağa, "yok artık" dedirtiyor farkındayım ama cidden tesadüf!
Tarihini neredeyse iki ay önce netleştirdiğimiz üniversite söyleşisi için gittiğim Konya'da, MHP'nin "Genel Başkan Adayı" olarak il ve delege ziyaretlerini sürdüren Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ'a denk geldim.
İkimiz de aynı gece Konya'da, aynı "ahde vefa"yla aynı derneğe ziyarete gidince...
Pişti işte.
Özdağ'ın, özellikle Irak ve Suriye Türkmenleri için başlattıkları seferberliklerle dikkat çeken, geçtiğimiz aylarda bir konferans vesilesiyle misafirleri de olduğum Ahde Vefa Turan Derneği'ne ziyareti malum yerel mahkeme kararlarının henüz açıklandığı saatlere rastlayınca, soru üstüne soru yöneltildi tabi Özdağ'a;
- Tüzük Kurultayı yapılacak mı?
- Ya sonra?
Özdağ bu konularda hem temkinli hem de soğukkanlı. Kaldı ki hukukçuların da görüş birliğine varamadığı bir hususta siyasi değerlendirmenin gerilimi tırmandırmaktan başka işe yaramayacağı ortada. Sorular ısrarlı olunca, bir anekdotla geçiştiriyor Özdağ; hem güldürüyor, hem de mesajını şakayla karışık veriyor anlayana:
"İki arkadaşımız aralarında konuşuyorlar. Biri diğerine soruyor:
- Senin çocuk nerede okuyor?
- Çad Okyanus Bilimleri Fakültesi'nde...
- İyi de Çad'da okyanus yok ki!
- Türkiye'de de hukuk yok ama fakültesi oluyor işte...
Sonradan öğreniyoruz ki arkadaşımızın oğlu Hukuk Fakültesi öğrencisi... Durum bu..."
Dediğim gibi tesadüf ettim, haber takibi, izlenim aktarımı için gitmedim ama gazeteciyiz denk gelmişken duyduklarımızdan iki satır aktarmadan noktalamayayım Özdağ bahsini.
MHP Tüzük Kurultayı'na dönük yetkisi tartışmalı yerel mahkemelerin "yürütmeyi durdurma" kararları ile AKP MKYK'sında Genel Başkan Ahmet Davutoğlu'nun ilçe ve il atamalarına dair yetkilerinin tırpanlandığı haberi peşpeşe gelince şöyle bir uyarıda bulundu Özdağ:
- AKP kısa süre içinde Genel Başkan değişikliğine gidebilir. Genel Başkan değişikliğini takiben de "güven oyu" bahanesiyle bir "erken seçimi" gündeme getirebilir. Ağustos olmadı Kasım'da seçim var. MHP ihtiyacı olan yapısal değişimi seçim öncesinde gerçekleştirmez ve seçime bu haliyle girerse...
Sonrasına dair herkesin bir fikri var herhalde....
*
Reddiye...
Şahsen ben de "tarihimizi 1919'dan başlatan tarih anlayışını reddediyorum."
Ek olarak;
Tarihimizi 1453'ten başlatan tarih anlayışını da reddediyorum.
Tarihimizi 1299'dan başlatan tarih anlayışını da reddediyorum.
Tarihimizi 1923'te donduran tarih anlayışını da reddediyorum.
Varlığımızı, kimliğimizi, benliğimizi 751'den başlatan tarih anlayışını da reddediyorum.
Ecdadı bir "padişahlar resmi geçidine" indirgeyen tarih anlayışını da reddediyorum; "han"ları, "hakan"ları, "yabgu"ları, "kan"ları, "idi-kut"ları, "tanrı-kut"ları, "il-teber"leri ruh kökünde reddeden çakma sultanları da reddediyorum.
"Alp"liği ve "bilge"liğinin alametlerinden mahrum bir liderliği dayatan tarih anlayışını da reddediyorum.
"Kurultay"dan, "toy"dan, "kengeş"ten bihaber her toplanmayı "isyan" varsayan "tiz kelleri vurula"cı tarih anlayışını da reddediyorum.
Tıpkı "din" gibi "Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi"ni de "afyon"a döntüştüren tarih anlayışını da reddediyorum.
Türk soykırımı yapan devşirme paşaları kutsayan, kutsatan tarih anlayışını da reddediyorum.
Türk'ün kurtuluş savaşını baltalayan şeyhleri, şeyhülislamları, alim kılıklı zalim ve de hainleri de reddediyorum.
Reddiyem uzar daha uzamasına da hadi kestirmeden gideyim;
Her şeyden önce ve çok, "1919'da zuhur eden ruhu reddettiğini söylemeye -şimdilik- cesareti olmadığı için "1919'da başlatılan tarih anlayışını reddediyorum" diye aklınca aklımızla alay eden zihniyeti reddediyorum!
*
Baskı...
Selçuk Üniversitesi Kömen Kültür ve Sanat Topluluğu'nun konuğu olduk Cuma günü; Avukat Zülal Karatay'la birlikte üniversitelerdeki terör olaylarını konuşmaya çalıştık. Üniversitelilere her gün karşı karşıya kaldıkları sorunlar hakkında ahkam kesmek hadsizlik olur diye alçak perdeden, sakin, "ablalık" makamında...
Bu söyleşilerde gelenektir; soru-cevaplarda kopar asıl dananın kuyruğu.
Cuma günü de öğrenci katılımı fena değildi ama protokol sıraları boş kalınca kısa süreli bir "sahipsizlik" tartışması yaşandı. Çoğu milliyetçi-muhafazakar olduğu iddiasındaki öğretim üyelerinin etkinliğe katılmaması öğrencilerden tepki alınca gelen birkaç öğretim üyesi de refleks olarak meslektaşlarını savunmak ihtiyacı duydu;
- Baskı var... Çekiniyorlar... Onları da anlamak lazım...
Türkiye'de artık "şakası yok" bu işlerin; anlayalım, anlayalım da, orada da dediğim gibi mahallenin tek delisi de biz miyiz yani? Bizim üzerimizde hiç mi baskı yok? Bir elimiz yağa öteki balda, pamuklara sarılarak mı bakılıyoruz sanıyorlar?