Ülkemizi ordularıyla işgal eden düşmanlardan kurtardığımız ve zaferinden sonra da T. C. Devletimizi kurduğumuz, İstiklal Harbimiz; 1918-1922 arası 4 yıl sürmüş, toplam şehit sayımız da 9.167. kişi olmuştur.
Şimdi, 39 yıldır bir türlü bitiremediğimiz terörle
mücadelede ise; PKK terör örgütü
tarafından, İstiklal Savaşı’ ndan kat be kat fazlası şehitler vermiş durumdayız…
İşin en acı tarafı; Şehit haberlerini artık, günlük, mutat hava raporu gibi dinlememiz ve her gün şehitlerimizin gelmesini kanıksamış olmamızdır!
Gün geçmiyor ki; şehit haberlerini
almamış olalım!
Adeta, bataklık çevresindeki sinekleri tek tek imha etmek gibi teröristleri, tek haneli rakamlarca tesirsiz hale getirerek; “Şehitlerimizin kanını yerde
bırakmadık” açıklamalarını yapmak; Terörizmle, eksiksiz ve tam anlamıyla mücadele ettiğimiz anlamına gelmez ve şehitlerimizin acısına ve kanına karşılık olamaz!..
Türkiye gibi, dünyanın en güçlü ordularından birine ve köklü bir tarihe ve de engin bir kültüre sahip olan bir ülkenin, Türkiye’mizin, şimdiye kadar, bu işi kendi tarihi tecrübesi içinde, her yönüyle iyileştirmesi ve terörü de kökünden kazıyıp, bitirmesi gerekirdi…
Yıllardır terörle mücadelemizde sözde aynı paktta (Nato) birlikte olduğumuz ABD’nin oyununa gelmemizin, ihanetine uğramamızın yanısıra, bizim kendi mücadelemiz açısından değerlendirme yaptığımızda, anlaşılması güç ve kabul edilemez olan hallerimizin ve işlerimizin olduğunu ve bu işlerin mücadelemizi en azından sulandırdığını, amacından uzaklaştırdığını hatta tam tersine kendimize -ülkemize- zararlar verdiğini görmekteyiz!
Terörle mücadele; Güvenlik Güçlerinin verdiği mücadeleyi, sulandırmadan; siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve her açıdan, samimi, planlı ve istikrarlı icraat ve proğramlarla desteklemekle ve koordineli bir çalışmayla, ancak yapılabilecek bir konudur!
Maalesef, zaman zaman yapıldığı gibi, gayri milli, gayri ciddi bir yaklaşım olan;
- Açılım/Çözüm Süreçlerini yapmak,
- Barzani peşmergelerinin Ayn el Arap’ da (Kobani) PKK/PYD’ ye yardıma gelmesine yol vermek, lojistik destek sağlamak,
- Habur’da PKK’lıları zılgıtlarla karşılatıp, sınırlarımızdan geçirmek ve Suriye’ye PYD’ ye gitmelerine yardımcı olmak,
- Silopi Çadır Mahkemeleri’nde teröristleri uyduruk mahkemelerle suçsuz ilan etmeye çalışmak,
- Dolmabahçe ve Oslo görüşmelerinde Türkiye’nin itibarını ayaklar altına almak,
- Öcalanlar’ın birine TV’ da konuşma yaptırmak, diğerinin mektubunu Diyarbakır mitinginde okutmak,
- PYD Lideri Salih Müslüm’e karşılama yaptırmak, Türkiye’yi muhatap aldırmak,
- Şivan Perver’ le kolkola girmek,
- Valilere PKK’lılar için “karışmayın” talimatını vermek,
- Diyarbakır-Sur’ da PKK’lıların özerklik sevdasıyla (!) hendekler açmasına göz yummak,
- Barzani paçavralarını göndere çekmek, AKP kurultayında kafalarına konfeti dökmek,
- İktidarın, bir taraftan; “HDP ile görüşecekler” iddiasıyla muhalefeti suçlaması, diğer taraftan, “istişare yaptık” diye, kendilerinin HDP ile görüşme yapması, terörizm ile yapılan mücadeleyi sulandırmaktan başka bir şey değildir!
Bu tür işlerle ve yaklaşımlarla, terör ve terörizm ile mücadele edilmez, edilemez…
Bu ancak, bilerek, planlı ve programlı bir şekilde, terörle mücadeleyi sulandırmaktan ve hatta geri adım atmaktan başka bir değildir…
Siyasetin işine gelince terörle mücadele etmek veya işine gelmezse işi sulandırmak veya geri vites yapmakla ne devlet yönetilir ve ne de terörle mücadele edilebilir.
Terör konusu, millî hassasiyetlerle ciddi bir şekilde ele alınmış olsaydı,
40 yıldır terör mü kalırdı ve terör örgütü PKK mı kalırdı?
2002 yılında “sıfır terör ve sıfır şehit” olan Ülkemizde ki terör; 2002 yılından sonra, AKP iktidarları dönemlerindeki yanlışlıklar yapılmamış olsaydı, tekrar canlanabilir miydi?
PKK/PYD Suriye’de devlet ve ordu
kurmayı düşünebilir miydi?
Düşünecek fırsatı yakalayabilir miydi?
O zaman PYD yoktu bile! (PYD’ nin kuruluşu 17 Ekim 2003 tarihidir.)
Şimdi artık PYD/PKK’nın Kuzey Suriye’de ABD’nin yeni nesil silahlarla donattığı 90.000 kişilik bir ordusu var.
Ve bu silahların PYD’ye gelişinden ve tesliminden, biz kendimizi ancak silah taşıyan tır sayısını kamuoyuna açıklamakla sorumlu tuttuk ve bu politikayı yeterli gördük ?
Terörle mücadele edilecekse, terörün ve teröristin başta siyasi olmak üzere her türlü desteğini kökünden kesmek, kurutmak ve terörle, teröristle en ufak ilişiği olanı yargı önüne çıkarmak, terörü siyaseten temsil eden, eder gibi görünen kurum, kuruluş ve şahısların, Devletimiz, Milletimiz ve Vatanımız zararına iş tutmalarının kesinlikle, önüne geçmek gerekir!
Anlaşılmaz olan şudur;
- Terör örgütü ile irtibat ve iltisaklı olan siyasi partinin kuruluşuna
- Bu partinin Milletvekili adaylıkları ile ilgili savcılıktan “temiz kâğıdı” almalarına ve aday olmalarına izin vereceksiniz,
- Partilerin seçim dönemlerinde aldıkları ‘seçim yardımı’ mali desteği, bu partiye de vereceksiniz,
- Seçimlere katılacaklar ve TBBM’ne girecekler,
- Milletvekili maaşlarını alacaklar,
- Her türlü sosyal haktan, ömür boyu faydalanacaklar…
- TBMM’ nde oturumları yönetecekler…
Bütün bunları yapmalarına izin vereceksiniz…
Sonrada ortaya çıkıp bunların terörle irtibatlarını anlatacaksınız(?)
Madem ki terörle irtibat ve iltisaklılar, bütün bunları yapmalarına, yapabilmelerine niçin müsaade ettiniz? Niye izin verdiniz?
Terörle en ufak irtibatı olanlar, bunları yapabilirler mi?
Yapabilmelerine niye engel olmuyorsunuz ve müsaade ediyorsunuz?
İşin önemli ve hassas bir tarafı da takip edilen yanlış politikalar sonucu olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki vatandaşlarımızın, iki yanlış siyasetin arasına mahkûm edilmiş olmasıdır!
Bu konu da terörün istismar ettiği kesim ile Vatanına Devletine bağlı vatandaşlarımızın birbirinden ayrı tutulmasına dikkat edilmelidir!
PKK ve siyasi izdüşümü parti, kesinlikle bölge halkının temsilcisi ve sözcüsü değildir!
Vatandaşlarımız da rahatsızlık duydukları bu durumdan ve
algıdan bir an önce kurtulmak istemektedirler…
Yeterki devlet; vatandaşlarımıza bu
siyaseti ve adaleti uygulayacak, istikrarlı ve güvenli ortamı sağlasın…
İşin en tehlikeli ve işi çok farklı bir boyuta taşıyan tarafı da şudur;
Başbakanımızın “Ben BOP’nin Eşbaşkanlarından biriyim!” diyebildiği bir süreçte, BOP’nin amaçları ve hedefleri doğrultusunda, ülkemiz üzerinde oynanan, bölücülük ve terör başta olmak üzere, tehlikeli oyunlar ve planlarla karşı karşıya kalmış olmamızdır!
Milyonlarca, (belki 20 milyon, bilmiyoruz ki, açıklamalara da güvenmiyoruz ki) Suriyeli, Iraklı, Afgan, Mısırlı, Libyalı ve Arap dünyasının bir çok yerinden, Asya’dan Sığınmacı (aslında istilacı) ülkemize kontrolsüz bir şekilde yığılmaktadır.
ABD’nin kendi kurduğu terör örgütlerinden biri olan IŞİD (DEAŞ) ile mücadele (!) bahanesi sonrasında ve bu planlı savaştan kaçanlar, bütün bu bölgelerden Türkiye’ye göç yaptırılmıştır.
Şimdi ülkemize doldurulan milyonlarca Sığınmacı(!) içinde PKK başta olmak üzere, kaç örgüt var? Kaç terörist var? Biliyorum diyen yalan söyler.
En son İstiklal Caddesindeki olayda buna en iyi örnektir.
Bu yapı, bir taraftan teröristle mücadele eden, diğer taraftan daha tehlikeli boyutuyla terörü besleyen yapıdır!
Hemen güneyimizde PYD devletleşiyor.
Milyonlarca Sığınmacı içinde teröristler içimizde, biz hâlâ; “bu gün 5 veya 10 teröristi tesirsiz hale getirdik” açıklamalarıyla oyalanıyoruz!
Yapımıza, kültürümüze ve inanç telakkimize uymayan, mensubiyet ve aidiyetlerimizle örtüşmeyen ve ülkemiz açısından güvenlik riski taşıyan, bir beka sorunu haline gelen, bu tehlikeli potansiyelle; demografik yapımızın bozulması, Kuzey Suriye’de PKK/PYD’ ye devlet olsun diye alan açma, ülkemize doldurulan bu riskli kalabalıkla da ileride fi tarihinde Türkiye’yi de karıştırabilmek için bir potansiyel hazırlığı yapılmaktır.
Durum vaziyet böyle olunca, ne zaman nerede nasıl bir terör olayı ile karşılaşacağımız belli olmayan bu yapı, ülkemizde cirit atarken, her gün kriminal olaylara karşılaşırken, bu böyle devam ederse, bizim terörle mücadelemizin sonuca ulaşması mümkün mü?
İşin ucunun teröre çıkacağı olumsuz hareketleri ve olabilecekleri zamanında, kaynağında bertaraf etmedikçe, tehlikeli gelişmeleri önlemedikçe, ülkemize zarar verecek olaylara göz yumdukça, müsaade ettikçe, terör bitirilemez!
Siyaset, bu zihniyet ve bu metod ile terörü önlemez, önleyemez, aksine sürekli terör üretir…
Velhasıl bir anlaşılmaz ve bitirilmez böyle traji komik bir terörle ve terör mücadelesiyle karşı karşıyayız, vesselam…
Bu politika; Terörle mücadele etmekten çok, maalesef, terörle mücadeleyi sulandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır!
Türkiye’nin; Terörün siyaset, siyasetin terör ürettiği bu zihniyet, bu kadrolar ve yapıdan kesinlikle kurtulması gerekmektedir!
Türkiye, yıllardır içinden geldiği; kendi tarihi, siyasi, kültürel tecrübe ve müktesabatlarıyla, kendi inancı, aklı, birikimi ve kuvvetiyle, terör dahil, her türlü sıkıntıyı çözebilecek güç ve imkânlara sahiptir!
İçinde bulunduğumuz şartlar, herhalde yurdun her tarafının işgal edilmiş olduğu, ( gerçi bazı yönleriyle daha kötü diyebiliriz ama ! ) İstiklal Savaşı verdiğimiz yıllardan daha kötü değildir!
Türkiye büyüktür ve bütün bu sıkıntıları aşacak güçtedir.
Tek eksiğimiz, samimi bir şekilde terör ve bütün meselelerimizi çözmeye kararlı siyasi şuur ve irade eksikliğidir…
Problemin yıllarca devam etmesinin de sebebi bu milli şuur ve siyasi irade eksikliğidir!
Yeterki; Milletimizin, Devletimizin ve Ülkemizin sevdalısı, sözde değil, özde yerli ve milli politikalar üretecek şuur ve irade ortaya koyacak, samimi, doğru çalışmalar içinde olacak olan bir siyasi zihniyet ve kadrolar tarafından yönetilmiş olalım…
Çözülmeyecek ve Milletimizi rahata kavuşturamayacağımız hiç bir sıkıntımız ve meselemiz
kalmayacaktır, diye düşünüyorum…