Teröristle kaçakçıyı karıştıran devlet
Ceylanpınar’da üç askerin şehit olduğu olaylarla ilgili Şanlıurfa Valisi’nin ilk açıklaması, karşı tarafın ‘kaçakçılar’ olduğu şeklindeydi... Aynı şekilde ‘çözüm ortağımız’ PKK’nın yayın organları da faillerin o hattı sürekli kullanan ‘kaçakçılar’ olduğunu belirtiyordu...
Vali’nin açıklamasında hâkim olan psikolojiyi anlamak gerekiyordu... Ne de olsa ‘anaların ağlamayacağı’, silahların bırakıldığı, örgüt mensuplarının sınırın ötesine geçtiği, geçmese bile birkaç çözüm paketinden sonra geçmesinin an meselesi olduğu bir döneme kavuşmuştuk!.. Dolayısıyla her türlü açıklama yaparken, bu nazik döneme sıkıntı verecek dil kullanmamalıydık!..
Belli ki, diğer kamu görevlileri gibi o Vali de talimatlandırılmış veya en azından durumdan vazife çıkararak kendisini o şekilde şartlandırmış... Ancak çelişki, Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla ortaya çıktı... Genelkurmay, çatışılanların PKK/PYD’li teröristler olduğunu ve altı teröristin öldürüldüğünü kendi internet sitesinden duyurdu...
Bu durumda önceki iddianın sahibi Vali yeni açıklamasında çark etmek ve PYD ile çatışmaların hâlâ sürdüğünü ifade etmek zorunda kaldı... PKK’nın yayın organları ise Vali’nin ilk açıklamasını referans alarak, Genelkurmay’ın “Altı PKK/PYD’li terörist öldürüldü” iddiasının ’kapsamlı politik sonuçlar doğuracak açıklama’ olduğunu yazdılar... Yani tehdit ettiler... Şehirlerde terör estiren ‘teröristler’i çoktandır ‘gösterici’ye çeviren haber dilinde bunları olanca çıplaklığıyla göremiyoruz artık!..
Bölgeden bu tarafa haber değil, dezenformasyon akıyor... Olup bitenler, hem havuz medyası, hem de iktidar gücünden korkan medya tarafından eksik veya yönlendirilmiş biçimde aktarılıyor. Çünkü hedef kitle, ‘anlık düşünen’ seçmen... Onun ihtiyaçları hesaplanıyor, devletin ve millî varlığın bin yıllık programı, ‘anlık seçmen’ hesabına yem ediliyor...
Bugün devletin güvenliği, devleti yönetenlerin şahsî güvenlik kaygılarının yanında ikinci planda kaldı... ‘Tehdit’ deyince, artık devlete yönelik tehdit değil, yönetenlerin gelecek kaygılarını depreştiren tehdit olarak algılamamız ve bütün koruma duvarlarını buna göre inşa etmemiz gerekiyor ne yazık ki!.. Bunun için, sandığın selâmeti, devletin selâmetinden çok daha büyüktür ve önceliklidir!.. Bütün hesaplar, programlar, stratejiler bunu tutturmaya yöneliktir!..
Günümüzde Türkiye-Suriye sınırını birçok noktada ‘sınır taşları’ veya tel örgüler değil, terörist çadırları ve onlara ait bayraklar, flamalar çiziyor... ‘Çözüm süreci’nin başına bir belâ gelmesin titizliğindeki güvenlik güçlerimiz ise olay bölgesinde incelemelerde bulunan ‘uluslararası gözlemciler’ statüsünde âdeta... İki yıl önce büyük iddialarla “Kesinlikle pazarlık yok, sınır dışına çıkacaklar, silahları bırakacaklar” diyenler, bölgedeki fiilî gerçeği itiraf etmekten, doğuracağı siyasî sonucu bildikleri için illüzyonla, gerçekleri gizlemekle işi kurtarmaya çalışıyorlar...
Bir terör örgütü lideri, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait cezaevinden açıkça bir savaş yönetiyor... Kuzey Suriye’de kurulan korsan ‘kanton devlet’ için teröristleri seferber ediyor, taktik veriyor, sivil halkı yönlendiriyor... Dünyanın hiçbir yerinde asla izin verilmeyecek terörizm, bizim himayemizde ve bize dönecek biçimde kurumsallaşırken, Türk halkının uyandırılmamasına büyük özen gösteriliyor... Ara sıra ortaya çıkan ‘yol kazaları’ ise farklı tercüme edilerek, kritik evreler aşılmak isteniyor...
Vali’nin sonradan sahip çıkamayacağı ‘kaçakçı’ açıklamasını onun şahsıyla veya yanlış istihbaratla açıklamak mümkün değil... Zor bir psikolojide görev yapıyorlar... Kendilerinden beklenen, bu süreci sekteye uğratacak adımlardan ısrarla uzak durmak ve süreç lehine sorumlu davranmak!.. Bu da bölgede konuyla ilgili amirlerin hangi olay olursa olsun süreci koruyucu açıklama yapmalarından geçiyor... Vali’nin düştüğü durum münferit bir olay değil yani, tamamen konjonktürel ve bölgesel!..
Süreç başladığı günden beri meydana gelen yüzlerce terörist kalkışmaya ve sekiz korucunun teker teker infaz edilmelerine rağmen “Analar ağlamasın” diye kimsenin itiraz edemeyeceği bir sihirli mottoyu devam ettirebilmek, gerçeklerin gizlenme gücüne ve sürdürülebilirliğine bağlı...
Şahsî istikbâl, devletin istiklâlinin önüne geçince böyle oluyor çünkü!..