Teröre karşı İslam İttifakı
Batılı ülkelerin İslam ülkelerine müdahaleleri, Müslümanlar tarafından o kadar çok içselleştirilmiştir ki bu müdahaleler olmadığında insanlar şaşırmaktadır. Bir İslam ülkesinde kaos, iç çatışma ya da terörist bir saldırı olduğunda Müslüman elitlerin gözlerini derhal Batı ülkelerine dikmeleri bundandır. "Avrupa Avrupa duy sesimizi" sloganları bunun için attırılmaktadır. Bu yüzden Libya'da kaos, Mısır'da darbe, Suriye'de iç savaş çıktığında "medeni dünya nerede" diye slogan atılır.
İslam ülkelerinin yöneticilerinin, sorunlarını çözmek değil ihale etmek gibi bir gelenekleri vardır. İslam ülkeleri, siyasi rüşte sahip olmayan edilgen yapı olarak görünmektedirler. Bu ülkelerin yönetimleri, iktidarlarını büyük ölçüde Batı ya da Doğulu bir güç merkezine bağlı tutarak ayakta kalabileceklerini düşünürler. Bu bağlamda emperyal odaklarla iş tutmak İslam ülkelerindeki yönetimlerin geleneği olmuştur. Birinci Dünya Savaşı'ndan Arap Baharı'na kadar bu hep böyle olmuştur.
Mezhepçilik illetine yakalanmak!
Kendi içinde güvenli ve güçlü olmayanlar dışarıdan güç devşirme arayışı içine girerler. Diğer nedenleri bir yana İslam dünyasını güçsüz bırakan kendi içindeki ayrılık ve farklılıklardır. Bu ayrılıklardan en önemlisi de mezhepçiliktir. Müslümanlar ne çektiyse mezhepçilikten çekmiştir. Bütün İslam ülkeleri mezhepçilik illetine yakalanmıştır.
İslam dünyası bir yanında İran, Irak, Suriye, Yemen'de Husi'lerin, Lübnan'da Hizbullah'ın (Şii) diğer yanında Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Mısır vb. (Sünni) ülkelerin yer aldığı iki kampa ayrılmıştır. Bu iki blok şu sıralarda Suriye üzerinde birbirleriyle hesaplaşmaktadır. Sünniler ABD destekli ve kontrollü, Şiiler Rusya destekli ve kontrollü bir şekilde birbirlerini Suriye'de boğazlamaktadır.
"Müslümanlar için savaşmayız"
DAEŞ'in Suriye-Irak topraklarının önemli bir kısmı üzerinde elde ettiği egemenlik ve Batı'ya ihraç ettiği terör sonucundadır ki Batı ülkeleri durumun vahametini kavramışlardır. DAEŞ'e karşı yüze yakın ülkenin harekete geçirilmesinin nedeni budur.
Ancak Batılı ülkeler, akıllı davranarak "kestaneleri ateşten almak" işini Müslümanların kendisine bırakmışlardır. Müslümanlar Şii ve Sünni bloklar halinde bölgede birbirlerine karşı ve aynı zamanda DAEŞ'e karşı savaşırken Batılılar uygun gördükleri tarafa yardım etmektedirler.
Bu mücadele sırasında Batı'nın bilinçaltını NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in şu sözleri açığa çıkarmış bulunmaktadır: "IŞİD'e karşı savaşanların çoğu da Müslüman. Bu savaşı Müslümanlar için yürütemeyeceğiz".
Teröre karşı İslam İttifakı!
İşte tam da bu değerlendirme sonrasına rastlayan bir çıkış Suudi Prensi Muhammed bin Selman'dan geldi. Selman'ın yaptığı açıklamaya göre aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 34 ülke "teröre karşı İslam ittifakı" oluşturmuş. Selman, bu ittifakın 'sadece IŞİD için değil tüm terörist gruplara karşı' savaş vereceğini söylemiştir.
İttifakın merkezinin Suudi Arabistan'ın Riyad kenti olacağı ve operasyonların oradan yönetileceği açıklanmıştır. Hangi ülkenin ne kadarlık bir güçle bu ittifakın içinde olacağı, karar verme mekanizmasının nasıl işleyeceği henüz belli değildir. Durum netleşmemiştir. Ancak adı "İslam İttifakı" olan bu koalisyonun içinde Irak, İran ve Suriye yoktur. Bu üç ülke ya İslam ülkesi sayılmamış ya da "İslam İttifakı" yalnızca Sünni ülkelerle sınırlandırılmıştır.
Bu ittifakın Sünni ülkelerden ibaret olması, Suriye ve Yemen olayları sonrasında teşekkül etmesi kafa karıştırıcıdır. Bu ittifakın son zamanlarda İran'ın Rusya'yı da arkasına alarak bölgede edindiği nüfuzu kırmaya yönelik olduğu iddiası ciddiye alınmalıdır.
Sünni ülkeleri "İslam İttifakı" adı altında terörle mücadele örtüsüyle İran'ın etki alanını daraltmak için bir araya getiriliyorsa bu çok yanlış ve tehlikelidir. Bu durum, Batılıların 'medeniyet içi çatışma'; Rusların 'İslam'a karşı İslam' dedikleri stratejinin uygulanması anlamına gelmektir ki bu oyuna gelmemek gerekir.