Teröre çözüm iyi de kimin çözümü olacaktır?
Bize yıllardır, bölücü terörü önlemek için “Müzakere”, “Barış Süreci” ve “Kürt Açılımı”nın gereğini yapmanın dışında bir çözüm yolu var mı (!) “ diye soruluyor? TV ekranlarında tartışmacılara ve gazetelerde herkese sıklıkla bu soru yöneltiliyor. İyi düşünüldüğünde görülecektir ki bu bir “tuzak” sorudur. Bu tuzağı kırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için, karşı bir soruya daha ihtiyaç vardır. O da; “Çözüm, kim veya ne adına olacaktır” sorusudur. Öyle ya, aranan “çözüm”, bölücü terör örgütü PKK/KCK için mi, yoksa Türk Milleti için mi olacaktır? Eğer PKK/KCK için çözüm aranıyorsa, bu ülkemizin önce bölünmesi, sonra vatanımız üzerinde ayrı bir devlet kurulması demektir. Böyle olduğu, PKK/KCK elebaşları ve yandaşları tarafından binlerce defa tekrarlanmış ve açıkça ortaya konmuştur. Yok böyle değil de, “çözüm”, Türk Milleti için aranıyorsa, devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez, kutsal bütünlüğünün korunması anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, 1923’te, Büyük Atatürk’ün önderliğinde yapılan İstiklâl Savaşı ile 7 düvele kabul ettirilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, uğradığı insanlık dışı kanlı bölücü terör saldırısını yenerek ortadan kaldırması demektir. Bunun başkaca bir izahı olamaz.
“Çözüm” 10 yıldır uygulanmıyor mu?
Türk Milletine ve devletine dayatılan, çeşitli adlar altında isim değiştiren “çözüm süreci” 2002’den itibaren, AB uyum yasalarıyla başlatılmadı mı? Bölücü terörü sonlandırmak “akan kanı ve şehitlerin gelmesini durdurmak” bahanesiyle yıllardır, bu yolda adımlar atılmadı mı? Anayasa devletin dili Türkçe dediği halde, etnik dilde; üniversitelerde bölümler açılarak, MEB okullarında seçmeli ders ve özel okullarda eğitim yapılarak, bölücü partilerin faaliyetine izin verilerek, TRT ve Anadolu Ajansı tarafından yayın yapılarak, ülke çok dilli, çok etnikli hale getirilip millet birliği bozulmadı mı? Devlet kuruluşu olan belediyeler etnik dille yazışma yapıp, etnik dil bilmeyi şart koşarak eleman almıyor ve bölücülük üssü gibi çalışmıyor mu? Bölücü terörün partisi, TBMM’de bütünlüğümüze meydan okumuyor mu? Oslo ve İmralı’da teröristbaşıyla varılan “mutabakatlar” sonucunda, PKK’nın Güneydoğu’da bir “özerk yönetim” kurması için anlaşılmadı mı? Mutabakatlardaki “çatışmasızlık” şartı dolayısıyla, PKK/KCK’nın bölgedeki “özerk devlet” çalışmalarına müdahale edilmediği ortada değil mi? Asker, polis, devlet kurumları, okullar kurşunlanarak, yakılıp yıkılarak, bayrağımız ve aziz Atatürk’ün heykellerine saldırılarak egemenliğimiz çiğnenmiyor mu?
Nihayet, son yaşanan facialarda, İstanbul başta olmak üzere 33 ilimiz güpegündüz, ciddi bir müdahale görmeden yakılıp yıkılmadı mı? Üç günde 40’tan fazla vatandaşımız öldürülmedi, Yüksekova’da 3, Diyarbakır’da 1 askerimiz kalleşçe sırtlarından vurularak ve Bitlis’te 1 korucumuz hunharca şehit edilmedi mi? Pazarlık masasına yatırılan bölünmemizin yol haritası, önce teröristbaşının, sonra terör üssü Kandil’in onayına sunulmadı mı? Bu manzaraya teröre yenilmek ve teslim olmak denilmezse, ne denebilir?
İşte size “Müzakere”, “Barış Süreci” ve “Kürt Açılımı”nın 10 yıllık bilançosu. Demek ki “çözüm” diye aranan PKK/KCK için olanmış! Yani ülkemizin paylaşılmasıymış! Türk Milletinin egemenliği ve bütünlüğünün korunması için değilmiş!
Bölücü terörle mücadelenin 5 şartı
Şimdi de bölücü terörle mücadele nasıl yapılmalı, özetle ona bakalım:
1. Devletin ilgili kurumlarınca hazırlanan çok yönlü güvenlik tedbirleri alınmalı, bütün imkânlar kullanılmalıdır.
* İhtiyaca göre, Olağanüstü hal veya Sıkıyönetim ilan edilmeli, * Güvenlik güçlerinin yetkileri artırılmalı, * Devletin ilgili bütün birimleri uyum içinde hareket etmeli.
2. Hukuki, idari, mali ve siyasi tedbirler alınmalıdır
* Terör örgütünün TBMM’de partisi olamaz, gereği yapılmalıdır, hangi ad altında olursa olsun, yurt çapında örgütlenmesine izin verilemez, * Bölücü terör örgütünün iç ve dış mali kaynakları kurutulmalıdır. * Örgüt, medya başta olmak üzere hiçbir alanda propaganda yapamaz, elebaşlarının beyanatları, renkleri, fotoğrafları ve konuşmaları yayınlanamaz,(Demokratik ülkelerde olduğu gibi) * Teröristbaşı, cezaevinden örgütü yönetemez, devletle pazarlık yapamaz, * Birer devlet kuruluşu olan belediyeler terör üssü gibi kullanılamaz, * Medya, STK ve meslek kuruluşları, bölücü terör örgütü lehine faaliyet gösteremez, * Terör bölgesine tecrübeli yöneticilerin atanması şarttır.
3. İç-dış istihbarat güçlendirilmeli ve bir havuzda toplanmalıdır. (EMASYA Protokolünde olduğu gibi)
4. Diplomasi çalıştırılmalı ve dış destekler asgariye indirilmeli,
5. Kamuoyu yeterince bilgilendirilmeli ve Milletin desteği alınmalıdır.
Görüldüğü gibi, terörle mücadelede güvenlik güçlerinin payı % 20, yani 5’te 1’idir. 10 yıldır, cephede sadece güvenlik güçleri var. Diğer unsurlar askıya alınmış, cephe gerisi, Meclis dahil, bütün vatan sathı PKK/KCK terör örgütüne terk edilmiştir.
SONUÇ: Tehlikeli yanlıştan dönülmeli, terörle mücadele yukarıdaki 5 şarta göre ve Türk Milletinin bütünlüğü için yapılmalıdır.