Terör örgütüne casusluk yapsalar bu kadar fayda sağlayamazlar!
Özel Kuvvetler'in eski komutanlarından, Emekli Korgeneral Engin Alan daha operasyonun ilk günlerinde isyanla karışık uyarmıştı:
"Bir askeri harekat, dünyanın hiçbir ülkesinde, bizdeki biçimde maç anlatır gibi TV ekranlarında yayınlanmamıştır. Harekat emniyeti gereği artık bu rezalete "dur" denmelidir."
Denmedi.
Denmediği gibi mantar gibi türeyen askeri ekran bilirkişilerine her gün yenileri eklendi; her masanın üzerine bir harita serildi ve Türk askerinin her bir adımı, üstelik daha onlar atmadan dosta ama en çok da düşmana ilan edildi!
***
Öteye beriye, akıl almaz gerekçelerle, akıl almaz yasaklar getiren yayın denetçileri de, işlerine gelmeyen konularda pekala "patronlar"ı ters L pozisyonunda önüne dizerek "hassasiyet" maskeli karartmalar isteyebilen siyasi irade de -mevzubahis anketlere yansıyan oy katkısı nihayetinde- yol verince, daha dün, yine, Türk ordusunun, harekatın bundan sonrasında strateji değiştireceği ve kademe kademe nasıl bir mücadele seyri izleyeceği deşifre ediliyordu izleyenlere;
Nereyi nasıl kuşatacak...
Teröristlerin lojistiğini nasıl kesecek...
Nerede ne kadar bekleyecek...
***
Çok üzülerek...
İrkilerek...
Ve sonuçlarından ürkerek yazmak zorundayım ki;
Türk askerinin canı pahasına çarpıştığı teröristlerin Türk televizyonlarını izlemek dışında bir taktik hazırlığa ihtiyaçları yok bence; asker kökenli yeni televizyon yıldızlarımız(!) terör örgütü adına casusluk yapsalar hainlere bu kadar fayda sağlayamazlar!
O kan emiciler, sadece bir gece, iki üç kanal gezseler yeter kendilerini nasıl kurtaracaklarını, Mehmetçiği nerede, ne zaman, nasıl pusuya düşürebileceklerini keşfetmeye!
***
Bakın görün...
Yarın bir gün bölgeden yeni şehit haberleri gelse, herkesten önce narsistlikleri aşkına evlatlarınızın canını tehlikeye atmaktan çekinmeyen bu tipler karalar bağlar yüzsüzce...
Biraz izan.
***
GÜNÜN SÖZÜ
"Terörizm, ne zaman terörizm olmaktan çıkar? Cevap şu: Terörizm, hükümetler, kurumlar ya da dinler tarafından onaylandığından ya da medya öyle olmasına karar verdiği zaman terörizm olmaktan çıkar!.."
Paul Watson
***
İlla kurşun sıkmak mı lazım
Adliye önünde kadın cinayetlerine dair konuşan kadın avukat bas bas bağırıyordu:
- Katil tek değil! Katil tek değil!
Aynı gün, İstanbul'da, bir grup üniversite öğrencisi deneyle tescilliyordu; "kadın"ın katili ne çoktu!
***
Şehrin göbeğinde, Taksim Meydanı'nda genç bir adam, genç bir kadını dakikalarca itti kaktı kalabalığın ortasında... Bağırdı çağırdı... Kolundan tutup tartakladı... Ve onlarca insan öylece baktı; hatta bakmadı bile bazıları... Kadının dövülmesi, kadına sövülmesi böylesine kanıksanmıştı.
Oysa...
O bir deney olmasaydı... O suskunluğun, görmezden gelmenin ortasından sürüklenen kadın birkaç adım sonra belki de vurulacaktı...
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin;
İlla kurşunu sıkan olmak mı lazım?
Bir kadının katline sürüklenişini durdurmak şansına sahip olduğu halde izlemeyi tercih etmek de ortak olmak değil mi cinayete?
***
Hiç değilse 'duyarlı'ymış gibi yapın
Manyağın biri, kapısında muhtemelen güvenlik görevlisinin, muhtemelen sensörlü bir arama cihazının bulunduğu -bunlar yoksa daha büyük skandal- belediye binasına elini kolunu sallaya sallaya giriyor, orada çalışan bir kadını kolundan çekiyor, odalardan birine sokuyor ve vurup öldürüyor.
Olaydan sonra, dehşetin yaşandığı belediyenin (Esenyurt Belediyesi) yemeyip içmeyip, daha kadıncağızın cesedi soğumadan yaptığı açıklama:
- Olayın belediyemizle alakası yoktur tamamen adli vakadır!
Önce bir başsağlığı dilemek...
Önce "acı"yı paylaşmak...
Kadına dönük şiddeti kınamak mesela...
Çok mu zordu acaba?
***
Kaçırdığım kitaplar
Yokluğumda gelen ve hem okumakta hem de size aktarmakta geciktiğim kitaplardan bir tane daha:
"Cevapsız Kalan Sorular"
Türkiye'nin yönetim şeklini, "hukuk devleti" kimliğini, teorideki "adalet" anlayışını ve pratikteki uygulanışını, "istikrar" kavramını, Allah ile aldatılanları, hayat standartlarımız ile bizi buna mahkûm edenlere desteğimiz arasındaki orantısız denklemi sorgulayan yığınla soru cevapsız kaldı; çünkü o soruları sorabilme cesaretine sahip bir avuç gazeteciden birinin daha yaşamı sonlandı.
Toker Yayınları, Mehmet Türker'in, ömrünün son deminde kaleme aldığı ve Sözcü gazetesinde yayımlanan yazılarını kitaplaştırmış;
Hemen her biri onur, vicdan ayaklanması da olan o yazıları yazabilecek kalemlerin nesli tükenmek üzereyken, iyi de yapmış...